Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM | Okunma Sayısı: 37 |
Namaz, bir ibadet olmanın ötesinde ruhsal bir sığınak, bir manevi korumaktır. Zorluklar/stresler, dünya telaşesi ve içsel çalkantılar içinde insanın Rabbine yönelerek huzur bulduğu yer namazdır.
Tıpkı bir kaleye sığınan birinin kendini güvende hissetmesi gibi, mümin de namazda Rabbine sığınır. Rabbimiz ferman buyuruyor:
“Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz ki bu, Allah’a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara Suresi/45)
Günlük hayatın karmaşası, zihnimizde sürekli yankılanan sesler, bitmek bilmeyen koşuşturma... İnsan zaman zaman nefessiz kalıyor bu hengâmede. İçimizde biriken sorular, kaygılar, korkular bazen taşıyabileceğimizden daha ağır hâle geliyor.
İşte tam da böyle anlarda, bir sığınak arıyor insan. Kalabalıkların ortasında bile yalnız hissettiğinde, bir kaleye ihtiyaç duyuyor. O kale, namazdır.
Namazımız, sığınma kalemizdir. Sadece bir ritüel değil; ruhumuzun korunduğu, kalbimizin tamir edildiği, aklımızın berraklaştığı bir mekândır namaz. Kıyamda dik dururuz, ama içimizde kırık olanı Allah’a arz ederiz. Rükûda eğiliriz, ama bu eğiliş kimseye boyun eğmek değil, yalnızca O’na teslimiyettir. Secdeye kapanırız, ama bu kapanış bir kaçış değil, en derin yakınlıktır. Necip Fazıl Kısa Kürek der ki:
“Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!”
Bu şiiri yalnızca bir felaket anına dair değil, bir milletin, bir bireyin ya da bir ruhun en karanlık ânına dair de okuyabiliriz. Gözyaşı, burada salt bir duygunun dışa vurumu değil, bir kurtuluş umudunun ta kendisidir. Akıl durmuş, çaba tükenmiş, gemi batmak üzeredir.
Belki gözyaşı, suyun seviyesini yükseltir de gemi kurtulur. Belki kurtuluş, akıldan değil, kalpten geçer. Namaz, toplumun annelik eden değerlerine, dualarına, inancına, maneviyatına açılan kapıdır.
Seccade, yalnızca bir örtü değil; üzerinde eğilinen, iç dökülen, dua edilen kutsal bir zemin. Belki de gemiyi batmaktan kurtaracak olan, tam da budur: Allah’ın huzurunda namaza durmak, diz çöküp yalvarmak, içten bir yakarış. Dış dünyada fırtına koparken, iç dünyada sükûn bulmanın tek yolu, diz çöküp dua etmektir. Belki o zaman kurtulur gemi. Belki bir annenin yürekten duasıyla, yeniden yola çıkar hayat. “Ruhu’s salat, aynü’l hayat” demişler. Namazın ruhu, hayatın pınarıdır. Hayat namazdan sonradır. Namazın olmadığı yerde Allah’ın razı olduğu hayat ta olmaz.
Namaz, insanın insan olarak kalabilmesi için inşa ettiği içsel bir kaledir. Her vaktinde yeniden yapılanan, her secdesinde yeniden doğan bir kaledir bu. Dışarıdan görünmeyen, ama içimizde yükselen bir sığınaktır. Bizi yutmayan şehirlerde, kaybolmadığımız sokaklarda yaşamak için namaza muhtacız. Zira ancak onunla korunur, ancak onunla diri kalabiliriz.
Bazen kelimeler kifayetsiz kalır içimizdekini anlatmaya, ama bir secde her şeyi söyler. O yüzden namaz, konuşmadan anlaşmanın, susarak teslim olmanın ve en çok da Allah’a sığınmanın adıdır.
Namazımız, işte bu yüzden sığınma kalemizdir. Çünkü Rabbimiz, kulunu hiçbir zaman kale dışında bırakmaz. Namaz kılan Demirkubbelere değil, Gökkubbenin sahibine güvenir.
İnsan, bazen en kalabalık yerde bile kendini yapayalnız hisseder. Sesler yükselir, hayat akar, ama içimizde derin bir boşluk yankılanır. İşte o anlarda sığınacak bir yer ararız. Kimimiz dost kapılarına, kimimiz geçici alışkanlıklara, kimimiz ise suskunluğa sarılır. Oysa insanı gerçekten ayakta tutan, içindeki en derin kırılmalara bile merhem olan bir kapı vardır: Namaz.
Namaz sadece eğilip kalkmak değildir. O bir kaçış, bir sığınak, bir kurtuluştur. Yorgun bir ruhun dinlenmeye çekildiği yerdir. Dış dünyanın gürültüsü kesildiğinde, kalbin kendi sesini duyabildiği andır. Namaz, her şey dağıldığında bile insanı bir arada tutan ilahî bir zincirdir.
“Namaza sığınmayanlar sağ kalmazlar” derken kastımız, fiziksel bir ölüm değil. Bu, ruhun hayatta kalma meselesidir. Zira insan sadece ekmekle değil, umutla, anlamla, duayla da yaşar. Ve namaz, bu anlamların en yoğunlaştığı anahtardır. Onsuz, kalp bozulur; onsuz, bakış bulanır.
Zamanın hoyrat rüzgârları arasında savrulmadan durabilmek için bir yere tutunmalı. Ve o yer, en güvenli liman olan secdedir. Herkesin bir sığınağa ihtiyacı vardır. Kimileri bunu geç fark eder, kimileri hiç fark etmez. Ama hakikat değişmez: Namaza sığınmayanlar, bir gün mutlaka dağılırlar. Çünkü içimizdeki fırtınaları dindirecek başka bir yer yoktur. Namaz, her gün beş vakit ruhu yavaşlatmak, yeniden hizaya sokmak için bir davettir. Hayatın yükü ağırdır. Dert çok, zaman dar, umut kırılgandır. Herkesin bir yere sığınmaya ihtiyacı vardır. Ve o sığınak, sadece secdede bulunur. Allah’ın huzurunda eğilen baş, kimsenin önünde eğilmez.
Yazar: Mustafa Çelik |
17-09-25 |
||
E mail: yeniakit.com | Tweet | ||