ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MEDYADAN
Okunma Sayısı: 2423
Yazar:
ALPER GÖRMÜŞ'ÜN KİTABI: BÜYÜK MEDYADA ERGENEKON HABERCİLİĞİ

Alper Görmüş, “Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği” kitabı üzerinden önemli tespitlerde bulunuyor…
 
2001'de Kürşat Bumin ve Ümit Kıvanç'la birlikte Bilgi Üniversitesi'nin desteklediği Medyakronik adlı  medya eleştirisi sitesini hazırlıyorduk. Günlerden bir gündü, ziyaretimize gelen, aynı zamanda yazarımız olan Umur Talu'yla sohbet ediyorduk... Ben iyimserlikle, basının darbeleri desteklediği döneminin bittiğini, bundan sonra Türkiye'nin böyle şeyler göreceğini sanmadığımı söyledim.
 
Umur, “O kadar emin olma” demişti bana, “işaret fişeği atıldığında, altında toplanan çok sayıda gazeteci olacaktır yine...” Gerçekçilik bazen “kötümserlik” olarak algılanır, moral bozar ve o temelde konuşanlar insanı sinirlendirir ya, ben de o gün Umur'a sinirlenmiştim. Bundan altı yıl kadar sonra, 28-29 Mart 2007'de yaşadığım bir tecrübe, Umur'un ne kadar haklı olduğunu gösterdi bana...
 
28 Mart 2007 çarşamba günü dergiye büyük bir heyecanla gittim. Çünkü üç haftadır eve kapanıp bizzat hazırladığım kapak haberini nihayet basılı olarak görebilecektim. Nokta'nın, ertesi gün piyasaya verilecek olan sayısı öğle saatlerine doğru elimdeydi nihayet... İki asker postalının süslediği kapaktaki spot şöyleydi: “Hayret verici ayrıntılarıyla SARIKIZ VE AYIŞIĞI / 2004'te iki darbe atlatmışız!”
 
Komutanlığı yapmış olan Özden Örnek'in tuttuğu günlüklere dayandırılıyordu. Haberimizden o kadar emindik ki, muhtemel bir davada sığınılabilecek, gazetecilerin klasik kaçış kelimesi olan “iddia”yı kullanmayı dahi zül addedip, doğrudan doğruya “Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın günlükleri” demeyi tercih etmiştik.
 
Basılı dergiye şöyle bir göz attıktan sonra, haberi hazırlarken kafama koyduğum şeyi kuvveden fiile geçirmek üzere harekete geçtim... Evde haber üzerinde çalışırken, böyle bir haberin Türkiye medyasının tamamının ortak haberi olarak yayımlanmasının sembolik önemi üzerinde düşünmüş, bu düşünce beni büyük bir heyecana sevk etmişti. Bu planın alternatifi, Nokta'nın haberi tek başına yayımlaması, bir gün sonra da gazete ve televizyonların haberi alıntılamasıydı; fakat bu alternatifi, günlüklere göz atmaya başlar başlamaz, daha ilk günlerde zihnimden uzaklaştırmıştım.
 
28 Mart öğleden sonra bizzat, bütün gazetelerin ulaşabildiğim en yetkili kişilerini aradım...
 
Yayın yönetmenleri ya da yazı  işleri müdürleriyle görüştüm. Kendilerine, bir gün sonra Nokta'da yayımlanacak haberi anlattım ve onları, bunu bütün basının birlikte yayımlamasının yaratacağı etki üzerinde düşünmeye davet ettim. Ayrıca, kendilerini basılı sayfalardan haberi bir daha yazmaktan kurtarmak üzere, dergiyle birlikte, tek tek bütün yazıişlerine ertesi gün çıkacak metnin aynısının word dokümanını gönderdim.

Benimle konuşan herkesten, haberden duydukları büyük heyecanı tek tek dinledim. Bunlar bende, ertesi gün, perşembe sabahı, haberin çoğunda manşetten yayımlanacağı gibi bir beklenti yarattı.
 
Ertesi gün gazetelere baktığımda yaşadığım şey, derin bir hayal kırıklığıydı... Haberi sadece birkaç gazete, küçük hacimlerle görmüştü. Bu yetmemiş, hemen ardından haberi hükümsüzleştirmek üzere faaliyete geçilmişti. Derginin yayınından daha bir gün sonra en büyük gazetenin yayın yönetmeni Günlükler'i “özel imalat” diye nitelemiş, bir başka yayın yönetmeni de “Bu sahte günlüklerin neden şimdi piyasaya sürüldüğü”nün peşine düşmüştü. Üstelik bu ikincisi “radikal bir demokrasi”nin peşinde olduğunu iddia ediyordu. Bu gazetenin kurucu yayın yönetmeni ise artık en büyük gazetenin yazarlarından biri olarak “Günlükler'de benim adım yanlış yazılmış, demek ki bunlar sahte” diye hüküm vermişti.
 
İşte o günlerde, Umur Talu'nun altı yıl önce söylediği sözler gelmişti aklıma...
 
O günlerden beri, o acı tecrübenin dersleriyle düşünüyor ve davranıyorum. O günlerden beri, büyük medyanın, sık sık darbeciliğe varan, toplum üzerindeki devlet vesayeti uygulamalarından vazgeçmiş gibi görünmesini eski iyimserliğimle karşılayamıyorum. Bu türden görüntülerin ve insanı kolayca iyimserliğe itebilecek “dil”in altında açıkça çapanoğlu arıyor, çok daha şüpheci davranıyorum.
 
Etkileşim Yayınları yetkilileri, Ergenekon soruşturması (sonra davası), darbe girişimleri ve çeşitli eylem planlarına ilişkin yazılarımı kitaplaştırmak istediklerini söylediklerinde ilk iş olarak bu yazılara topluca bir göz attım.
 
İlk izlenimim, bunların kötümserliğe varacak kadar gerçekçi, şüpheci ve kurcalayıcı oldukları yönündeydi.

Medyanın bu kesimi, kendilerinin de “demokrasi karşıtı” girişimlere karşı olduklarını söyledikten sonra cümlelerini her zaman bir “ama” vurgusuyla devam ettiriyorlardı. Eskiden olsa, “ama”nın samimiyetine inanabilirdim, fakat 2007'deki tecrübem beni bundan alıkoyuyordu. Belli ki işaret fişeği bir kez daha atılmıştı ve gerçekçi bir değerlendirme ancak bu gerçek dikkate alınarak yapılabilirdi.
 
Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği adlı kitabımda yer alan yazılar, esasen bu medyanın “ama”sının samimi olmadığını göstermek amacını taşıyor.
 
Kitabın ikinci cildindeki yazılarda bu iddiayı temellendirme çabamı sürdürsem de, dikkatli okurların hemen fark edebileceği gibi, çabamın bir bölümünü de soruşturma ve davaların aksayan yanlarını eleştiriye ayırdım.

Soruşturma ve davalar, devletin içinde, bunları kapatmaya çalışan bir kesimle daha derinlere ulaşmaya çalışan bir başka kesimin mücadele içinde olduğunu gösteriyor. En son, Hrant Dink’i 2004’te tehdit eden iki MİT mensubu için nihayet soruşturma izninin çıkması, bu mücadeleyi kristalize eden bir gelişme oldu. Aynı süreci, Zirve katliamı davasında da izledik.
 
Türkiye’nin son 7-8 yılındaki darbe girişimleri ve eylem planları bir şekilde birbirleriyle bağlantılıysa (ki öyle görünüyor), önümüzdeki dönemin, bu bağlantıların ortaya çıkacağı bir dönem olacağını söyleyebiliriz.

Anladığım kadarıyla, bu dönemde medyayı en çok bu bağlantılara karşı alacağı tavır  çerçevesinde izlemek gerekiyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar:
13-05-11
E mail: haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ALPER GÖRMÜŞ'ÜN KİTABI: BÜYÜK MEDYADA ERGENEKON HABERCİLİĞİ
Online Kişi: 15
Bu Gün: 694 || Bu Ay: 8.507 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.604 || Toplam Tıklanma: 52.155.519