ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2312
Yazar: Ahmet Selim
NEGATİFLERİN DİYALEKTİĞİ

İnternette gördüm, 1970'li yılları övenler, özleyenler var. Hem de ne kadar çok.

Hangi açıdan peki? O yıllar terör yılları, ekonomik kriz yılları, sosyal çöküntü yılları... Sinema afişlerini hatırlayanlar herhalde vardır. Binbir çeşit yozlaşmanın hepsi yaşanmıştı. Hele ikinci yarısı tam bunalım yıllarıydı. Neresindeymiş güzelliği acaba? Yayınlardaki çeşitlilik açısından bir şeyler söylenebilir ama, o sürüklenme içinde onları kim okuyor, ne derece yararlanıyordu?

Tabii 1970'li yıllar pattadak gelmedi, 1960'lı yılların uzantısıydı. Ayrıca 1980'li yılların da hazırlayıcısıydı. Ama bu akış içindeki en tepe olumsuzluk eğrisi 1970'li yıllara aittir.

Öyle zamanları olmuştu ki, sokağa çıkmak bir cesaret konusu haline gelmişti. Hele liseye üniversiteye giden çocuklarınız yakınlarınız varsa, yüreğiniz oynar dururdu.

O dönemde çıkarcılık bencillik yokmuş. Yahu, bakkallar bile karaborsacılık yapar hale gelmişti. Yağlar, şunlar bunlar açığa konulmaz, tezgâh altına alınırdı. Yazın 3-5 gün köye gideceğiz, benzin bidonu bagajda! Benzin bu, başka bir şeye benzemez; plastik bidon sakıncalı, doldurmak, saklamak ayrı bir dert. Bunlarla uğraşıyorduk... Bütün bunların çaresi de devletleştirmek; otarşik ve totaliter bir devlet yapısı kurmak! Gençlerin hayal ve heyecanı da bu! Batı demokrasisi tukakaydı, burjuva oyunuydu; tek yol devrimdi! Petrol bizde çok vardı ama Batı çıkarttırmıyor, kendisi de çıkarmayıp kuyuları körletiyordu! (Hâlbuki yerli üretim hâlâ aynı seviyededir!)

Tekrarlamayalım, hepsi malum zaten. 1970'li yıllar genellikle sol aydınların gençler tarafından benimsenip idealize edildiği yıllardı.

Her dönemin negatifleri, bir sonraki dönemi zehirler. 1950'li yılların negatifleri, 1960'lı yılları; 1960'lı yılların negatifleri de 1970'li yılları zehirledi... Negatif'in diyalektiği böyle işler. Bunu bilirseniz, o zehirlenmeyi önleyici tedbirleri alabilirsiniz ama, o şuur çok zor oluşur. 1970'li yılların negatifleri de, tepkisel yöntemle 1980'li yılları zehirledi. Tepkide itidalli olunabilseydi, 80'li yıllar öyle yaşanmazdı.

Burada önemli olan bir husus var: Negatifler hem kendi etkileriyle zararlı olurlar, hem de kendilerine gösterilen tepkilerle... Zulme uğramak kötüdür de "tepkisel zalim" haline gelmek daha kötüdür; çünkü daha çok şey kaybettirir. Bu hakikat en zor anlaşılan hakikatlerden biridir; solda da sağda da, tarihte de şimdi de. Kan davasını herkes bilir; fakat nefsaniyet davaları, bilinmeden, sinsi sinsi, derin derin ve en yaygın biçimde işler durur. İtiraf bile edilmez ki, tedavi edilsin. Tepkisel zalim olmanın böyle de bir düşük yoğunluklu uzantısı vardır. Sürer gider... Birçok anlamsız ihtilafların kaynağı budur. Bir adam görürsünüz, baştan aşağı değişmiştir; fakat bazı nefsaniyet noktaları ve hatıraları sanki atom enerjisiyle yüklüdür, göz kırpar gibi, bir gizli radar sinyali gibi ışıyıp durur.

Nefsaniyetin, nefsanî tutkuların, öfkelerin takıntıların en büyük zararı düşünceyedir. Diğer zararları çeşitli yönlerden kısmen telafi ve tedavi edilebilir, kişi buna çok direnmez. Ama nefs kalp ile aklın arasına girdiği için, güneş tutulması gibi bir akıl tutulmasına yol açar ve arada irade de işlemez. Kalbin ışığını alamayan akıl özeleştirisiz (murakabesiz) bir akıldır; o tür şeyler gururuna hatta onuruna dokunur. Nefsini, fikrî planda kale gibi savunur; başka yerlerde yumuşak olabilir, burada granit gibidir, çelik gibidir! Zerre kadar etkilenmez özeleştiri davetlerinden. Kalbine bir yol bulsanız da; ulaştırdığınız şey, nefs perdesinin ardında kalan aklına yansıyamaz. Keser onun yolunu. Kalp ile merhamet edebilir; ama "kalp ile akletme"ye yanaşmaz. Bu yüzden de kendisine özeleştirili, itidalli, basiretli olma tesirlerini ulaştıramazsınız. Böyle olunca kalbin sevgisinde bile "fart-ı muhabbet" benzeri sıhhatsizlikler meydana gelir. İstikamet tutturulamaz, bütünlük sağlanamaz... Kalemi bıraksam, uzar gider...

İnsanlar, çok bilgiyle övünmek yerine, az ve sağlıksız düşünce üretme aczinden şikâyetçi olmalı. Ne yazık ki böyle bir şikâyetimiz ve meselemiz yok. Bu bir evrensel mahrumiyet, fakat bizi daha fazla sarsıyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
04-09-11
E mail: zaman. com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
NEGATİFLERİN DİYALEKTİĞİ
Online Kişi: 20
Bu Gün: 373 || Bu Ay: 8.909 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.229 || Toplam Tıklanma: 52.158.873