ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3531
Yazar: Meryem Aybike Sinan
KAÇ GERÇEK DOST KALDI?

“Her şeyin yenisi fakat dostun eskisi” diyen eskilerin bir bildiği vardır elbette der geçerdim önceleri. Kadim dostluklar, candan muhabbetler, gönülden demlerin yerine şimdilerde dünyevi rüzgârlar esiyor serin serin ve artık bakıp geçmek imkânsız!

Caddeleri bir zincir gibi birbirine bağlayan lüks arabalar, göklere yükselen rezidanslar, hiper marketler, dünya ölçeğinde markalar, cüzdanlardan taşan paralar, vücuda fazlaca gelen kilolar hiç birimizi mutlu etmedi, edemedi sanırım.

Bütün bunlar gönlümüzün şehrine yabancı gelen misafirlerdi hiç kuşkusuz. Üzerinde elbisesi olmayan gerçek adamların yerine içinde adam olmayan elbiselere yaslandı yüreğimiz belki de. Menfaatperest, görgüsüz, arsız, yalancı, hırsız, yüzsüz, güvenilmez, dayanılmaz insanlarla çevremiz sarıldı.  Bu çevreyi biz mi kurduk, çevre mi bizi kurdu, yoksa bu yeni dünyanın şartları mı bizleri bir araya getirdi tartışılabilir ama tartışmasız bir gerçek var ki o da gönlümüzün şehrinde ayakta kalabilen dostlarımızın hızla azalıyor oluşudur!

Üç günde kurulan, bir günde yıkılan sözde dostluklar faslındayız!

Sadakatin semtine uğramadığı, yalandan kulelerin yapıldığı sadece şekle değer veren “iç mimarların” revaçta olduğu bir dünyanın kapıkulları gibi savrulup duruyoruz kendi coğrafyamızda.

Bu sahte ve cilalı fildişi kulelerin içinde sadece bir eşyayız aslında. Gittikçe de bir moloz yığınına dönüşüyoruz. Bir yüreğimiz olduğunu bile unuttuk. En hatırlı olanımızın bile modası öyle çabuk geçiyor ki hemen yerine daha yenisi konuyor! Öylesine meşgul, öylesine kendimizi sahte ve geçici dünyanın meşgalesine kaptırmışız ki bütün bunların farkında bile olamayacak kadar kendimizde değiliz.

         Nasıl değiştiğimizin, içimizin nasıl çürüdüğünü bilmiyoruz!
         Bilmiyoruz, ne kadar yoksul, ne kadar düşkün olduğumuzu…
         Ve gönlümüzün şehrine çerden çöpten yığınlar yığdığımızı da bilmiyoruz!
         Farkındalığımızı yitirdik ansızın, kalabalığa karıştık.

En kötüsü ne olduğumuzun bile farkında değiliz. Ruhlarımızı çok çok gerilerde bırakmış, unutmuşuz kendimizi. Mesela bir Kızılderili hikâyesinde şöyle bir olay anlatılır: "Bir Kızılderili kabilesi, başkanlarıyla birlikte atlarına binmiş hızla gitmektedirler. Aniden kabile reisi durur. Sebebini soranlara:

-Çok hızlı geldik, ruhlarımız arkada kaldı, onları bekleyelim, der!”

Bu hikâye aslında çok şeyi anlatıyor, anlayabilirsek.

Hayatın çarkları arasında öyle çok dönüyor ve öyle hızlı tur atıyoruz ki ne sevdiklerimize, ne dostlarımıza, ne arkadaşlarımıza zaman ayıramıyor, gittikçe onlardan uzaklaşıp yalnızlaşıyoruz. Birer birer eski dostlarımızı, yakınlarımızı kaybediyoruz.

          “Bir göz aşinalığı var aramızda
         Sanki seninle kırk yıllık dost gibiyiz ikimiz”

 

Göz aşinalığı olmayan insanların sanal ortamda sanal dostluklar kurduğu bu devirde dostluk tanımını yeni baştan hatırlatan bu şarkının yanında şu unutulmayası şarkıyı bile unuttuk!

         “Unutulmuş birer birer
         Eski dostlar eski dostlar
         Ne bir selam, ne bir haber
         Eski dostlar eski dostlar.”

Mesela bu şarkıyı bir on on beş sene evvel daha çok söyler daha çok dinlerdik. Zira dostluk, sevgi, arkadaşlık, aşk, sadakat, vefa gibi kavramlar henüz tedavülden kalkmamıştı. Bütün bu kavramların hayatımızda çok saygın ve dokunulmaz yerleri vardı. Ve her birimizin düzinelerce dostu, gerçek arkadaşı vardı sırtımızı dayadığımız.

Ya şimdi?

Şimdi hem sanal, hem banal hem de hoyrat bir hayat felsefemiz var. Çocuklaşan kadınlar, kadınlaşan erkekler, egosu tavan yapmış gençler, kemalatını kaybetmiş ihtiyarlar korusu şeklinde bu sözde hayat kavgasında kendimize yer kapmaya çalışıyoruz.

Hicret ve niyetimiz sadece para, şan ve şöhret için ne yazık ki!

“Ne sal iledir, ne mal iledir, beyim ululuk kemal iledir” diyerek yüzyıl önce teşhisi koyan Ali Fuat Paşa, ne güzel söylemiştir aslında. Etrafımızda derin, ilim ve irfan sahibi, sözü senet sayan, cemal ve kemal sahibi insan arıyoruz ve her defasında derin bir inkısar-ı hayale uğruyoruz.

Bu tip insanların azalmasına biz sebep olduk!

Arz talep ilişkisine bağlı olarak biz böyle bir toplumu inşa ettik, kabul edelim. Gönlümüzün kentlerinde ne kadar eskiye dair abide varsa yıktık ve yerlerine yenilerini diktik! Her ne olduysa bizim eserimizdir. Gönül şehrimizde her kim varsa eskilerden yana yenileriyle değiştik.

Kendi gerçek dostumuzu bir kenara itip unuturken, ihmal ederken, hayatımızdan çıkarırken, değer vermezken,  facebook gibi sanal ortamlarda edindiğimiz arkadaşlarla dostluk kurmaya çalışıyor, yetmiyor bir de ortak arkadaş diye adlandırılan hiç tanımadığımız insanları gönül şehrimize alıyor onlardan medet umuyoruz.

Gönül şehrimizi yabancılarla doldurduk.

Şu var ki facebook sayfanızda kişileriniz çoğalırken, dil hanenizde gerçek ve sadık dostlarınız hızla tükeniyor!

Ne dersiniz?

Muhabbetle kalınız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
19-11-11
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 1
osman alihan
derdimiz
Tarih : 19-11-11

"Öz ağlamayınca göz de ağlamaz söz de ağlatmaz." Özümüz kurumuş, kalbimiz katılaşmış, ruhumuz karartılmış kardeşim farkında değiliz. Dertimizi çok nefis bir edebî uslûbla anlatmışsınız. Teşekkürler

 
KAÇ GERÇEK DOST KALDI?
Online Kişi: 24
Bu Gün: 377 || Bu Ay: 7.731 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.354 || Toplam Tıklanma: 52.148.284