ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 3409
Yazar: Mustafa Yürekli
TARİHÇİLERİN TEMİZE ÇIKARAMAYACAĞI İSİM

Cemal Paşa, iki yaveri Nusret ve Süreyya beyler, Tiflis Büyükelçimiz Ahmet Muhtar Beyin konutunda akşam birlikte yemek yiyorlardı. Yemekten sonra, gecenin karanlığında, Ahmet Muhtar Beyin Tiflis’teki ÇEKA (sonradan KGB diye bildiğimiz Rus Gizli Polis Teşkilatı) karargahına çok yakın bir yerdeki konutundan çıktılar..     

Tam Yovkodsfoki Sokağı’nın başına geldiklerinde, önce bir el silah sesi patladı. Cemal Paşa, Nusret ve Süreyya Beylerin önünde giden bir itfaiye neferi yere yuvarlandı. İkinci bir silah sesinde, bir kadın acı acı bağırdı; o da yere kapandı. Bu tek tek iki silah sesini müteakip, yaylım ateşini andıran patlamalar birbirini izledi.

Genç yaver Mülazim Süreyya Bey, ileri atılmak ve Cemal Paşa’yı korumak istedi, ne var ki hemen kanlar içinde yere serildi; peşinden Cemal Paşa ile Binbaşı Nusret de o kanlı ölüm yolunda yayılım ateşine yakalandı..

Üçü de pek çok yerinden fena halde vurulmuştu, derin yaralar almışlardı. Bir zamanların (1909-1911) Adana Valisi, İttihat ve Terakki Partisi’nin üç liderinden birisi olarak Osmanlı Devleti’nin en tepesindeki insan, IV. Ordu kumandanı Cemal Paşa ile Süreyya Bey, hemen oracıkta vefat ettikleri halde, Süreyya Bey hastaneye gidinceye kadar yaşadı, fakat bir tek kelime bile söyleyemeden gözlerini ebediyen kapattı..

Tiflis’te vurulan eski Adana Valisi Cemal Paşa’nın  Erzurum’daki mezarını ziyarette, içimde kopan fırtınaları ve millet olarak yeryüzünde ne olduğumuz, nereden geldiğimiz konusunda yaptığım tarih muhasebesini hiçbir zaman unutamadım.

Adana’da çocuklar, eski valilerden Cemal Paşa adını sık sık duyarak büyür: Cemal Paşa mahallesi, Cemal Paşa köprüsü, Cemal Paşa dolmuşları. Adanalılardan kaç kişi bilir onun hayat hikayesini? Ben kitaplarda karşılaştıkça daha yakından ilgilendim, yıllarca hakkında bilgi topladım, onu tanımaya çalıştım.

İşte Erzurum’da, Karskapı Şehitliği’ndeki mezarı başındayız. Üniversiteden arkadaşım, birlikte gelmeye zor ikna ettiğim Halim var yanımda, üniversite öğrenciler de çok ilgisiz.

CEMAL PAŞA’NIN HIZLI YÜKSELİŞİ

Cemal Paşa’ya dair merakım, eski Adana valisi oluşuyla uyandı, Osmanlı Devleti’ni içinden sarsıp, daha sonra yok oluşa giden yıkılışının zeminini hazırlayan mahut İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üç liderinden biri oluşunu fark edişimle de gelişti.

1889’da Selanik’te masonluk teşkilatından tanıştıkları Talat Paşa ve arkadaşları tarafından kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi; cemiyetin askeri kanadının örgütlenmesi ve Sultan Abdülhamit aleyhine istibdat yaygaralarıyla taht faaliyetlerini yürütme görevlerini üstlendi. Bu gizli görevi yürütürken, 1905'te binbaşı oldu ve Rumeli Demiryolları müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında ordu kurmay heyetine atandı, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Rumeli'de örgütlenmesinde böylece daha etkin rol oynadı; cemiyetin bölük adı verilen yerel birimlerini oluşturdu. Burada Binbaşı Ali Fethi Okyar ve Kolağası Mustafa Kemal ile birlikte çalıştı.

1908 yılı, Cemal Paşa’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde hızla yükseldiği dönem oldu. İkinci Meşrutiyet 'in ilanının ardından, Selanik'teki İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkezi tarafından İstanbul'a gönderilen 10 kişilik temsil heyetinde yer aldı ve ardından da cemiyetin genel merkez üyeliğine seçildi.

Aynı yıl kaymakamlığa (yarbay) yükseltilerek Anadolu'ya gönderilen Heyet-i İslahiye üyeliğine atandı. Bu sırada 31 Mart Olayı'nın (13 Nisan 1909) çıkması üzerine, İstanbul'a dönerek, Selanik’ten olayı bastırmaya gelen Hareket Ordusu'na Yeşilköy'de katıldı. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinin sorumlularındandı.

Adana valisi olarak Adana’ya gelen Cemal Paşa’nın kısa özgeçmişi böyleydi. Ziya Paşa kadar ünlü değildi, İstanbul’dan gelen yeni vali Cemal Paşa; edebiyattan, sanattan ve felsefeden de hiç anlamazdı. Dönemin Adana ayanı, eşrafı ve aydınları, onu kompleksli, kaprisli, ters, inatçı, sert ama içi boş buldular. Bir tespit daha: Fransız hayranıydı. Abdülhamit düşmanlığı, İslam düşmanlığı ve körü körüne Batı hayranlığıyla öne çıkıyordu kuşağından.

ADANA VALİSİ: CEMAL PAŞA

31 Mart Olayı'nın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp'te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı.

31 Mart Olayı'nda en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan 1909'da Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat'ın geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Cemal Paşa’yla birlikte Enver ve Talat paşaların yıkıcı çalışmaları etkisini sonunda göstermişti; Sultan Abdülhamit tahttan indirildi. Padişaha tahttan indirildiğini bildirmek için saraya gelen heyette Ermeni Aram, Yahudi Emanuel Karasu’nun bulunması, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin vatan hainleriyle işbirliği içinde olduklarını gösteriyordu.

Yıllarca Müslümanları öldürmekten çekinmeyen Bulgar, Sırp, Yunan ve Ermeni çetelerini affedip liderleriyle sarmaş dolaş resimler çektirmiş olan İttihatçıların sözkonusu politikaları, bu çeteleri siyasi görüşlerinden döndürmeye yetmemişti. Aksine Ermeniler başta olmak üzere gayri Müslim etnik gruplar İttihatçı iktidarın ülkede oluşturduğu kaos ortamını fırsat bilip işi daha da ileriye götürmeye çalıştılar. Sultan Abdülhamit’in yasaklamasına rağmen Meşrutiyet döneminde silah ithalatının serbest bırakılması üzerine, Ermeni çeteleri, en modern silah ve bombalarla donatıldı; Türkiye’ye girmeleri yasaklanan komitacı Rus Ermenileri ülkeye girip faaliyetlere başladılar.

Bu ortamda İstanbul’daki 31 Mart Olayı’ndan bir gün sonra, 14 Nisan 1909 günü Adana Ermeni Başpiskoposu Mouchegh (Muşeg) büyük devletlerin dikkatini çekmek ve Türkiye’den bir Ermeni devleti koparabilmek için daha önceden silahlandırdığı binlerce Ermeni’yi harekete geçirdi. Adana, Tarsus ve bölgedeki bütün Ermeniler, 14 Nisan günü ayaklandılar; Müslüman mahallelerine, evlere saldırdılar. İhtiyar, kadın, çocuk ve hasta demeden önlerine gelenleri öldürdüler, ortalığı kan ve ateş içinde bıraktılar. Müslüman halk şehri boşaltmaya başladı. Adanalılar bu olayı “Kaç! Kaç..” olarak anarlar. Hazırlıksız olan asker ve polis kuvvetlerinin müdahalelerine rağmen Adanalılar, yuvalarını, canlarını ve namuslarını müdafaa amacıyla karşılık vermek zorunda kaldı. Sonuçta, 1850 şehide karşılık, 17 bin Ermeni öldürüldü. Durumun aleyhlerine döndüğünü gören Piskopos Muşeg Mısır’ın İskenderiye şehrine kaçarak canını kurtardı. Olay, Ermenilerin marifetiyle Avrupa basınına “barbarlık” olarak yansıdı.

Adana, Sis (Kozan), Cebel-i Bereket ve İç-il sancaklarından oluşan Adana Vilayeti'nde, 1909 itibariyle 60.000 Ermeni, 15.000 Rum, 25.000 Arap, 450.000 nüfus bulunduğu Cemal Paşa'nın kayıtlarında geçer. İngiliz kaynaklarına göre Adana Vilayeti'ndeki nüfusu 75.000 Ermeni, 290.000 Müslüman; Osmanlı kayıtlarına göre 57.686 Ermeni, 341.903 Müslüman bulunduğu şeklinde bilgiler vardır.

Adana, Antep, Maraş ve çevresine bir kontrol sahası oluşturarak Akdeniz'e inmek, buradan Orta Doğu'ya sarkmak amacı Fransız, İngiliz ve Rusların bölgeyle yakın ilgilerinde yarışa girmelerine neden olmaktaydı. Ermeni komiteleri Anadolu'yu kan gölüne döndüren eylemlerine rağmen, Batılıların müdahalesini alamamışlar, yeni bir ümitle Çukurova'yı hedef edinmişlerdi. Ermeni komiteleri 1905 yılında Paris'te yaptıkları bir kongrede Kilikya'nın istiklali için müdahale yönünde karar bile almışlardı.

Taşnak ve Hınçak komiteleri üzerinde etkisini arttıran Adana Gregoryen Ermeni Piskoposu Muşeg Efendi Dörtyol'daki Ermenilerden Bedros kumandasında üç yüzü aşkın Postallı adıyla gerilla kuvveti oluşturdu. Amerika ve Rusya'da eğitilmiş Ermeni fedailerinden subaylar tayin ederek silahlı eğitimlerini sağladı. 1908 Meşrutiyeti'nin silah taşıma serbestiyetinden yararlanan komiteciler Kıbrıs, Beyrut ve İzmir'den gizlice silah getirirlerken, Muşeg Efendi "l895'in her Ermenisi için bir Türk" söylemiyle intikam alınmasını, "bir ceketi olan onu satıp silah almalıdır" vaazıyla da Ermenileri silahlanmaya teşvik ediyor, köy köy dolaşarak sattığı silahlardan önemli bir kâr sağlıyordu. Olaylar öncesi yalnız Dörtyol'da 50.000 silahlı Ermeni fedaisinin bulunması, Türklere yönelik imha planını açıklamaktaydı.

Akşam başlayan çatışmalar 14 Nisan 1909 Çarşamba günü Adana merkez ile Hamidiye kasabasına, Erzin'e, 15 Nisan'da Hasanbeyli'ye, Ocaklı'ya, 17 Nisan'da Nacarlı, Bahçe, Osmaniye, ve Payas'a sıçradı. Zeytun, Haçın, Sis ve diğer merkezlerdeki Ermeniler önlerine çıkan Türkleri katlederek Dörtyol'daki isyana katıldılar. Bu sırada çatışmalar Tarsus ve Mersin taraflarına sirayet etmeye başladı. İstanbul'daki olayın şaşkınlığını hemen atlatamayan Hükümet'in sevkettiği askeri kuvvetlerin tamamı bölgeye henüz ulaşmamıştı ki İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman ve diğer savaş gemileri 25 Nisan dolaylarında Mersin ve İskenderun'a gelmişlerdi. Yerel kuvvetler ve redif taburlarının devreye girmesiyle bölgede kısmen sükunet sağlanmıştı.

İsyan mahalline gelen savaş gemilerinin dengeleyici dağılımı açık şekilde olaylara yabancı müdahalesini önlemişti. İstanbul ve Avrupa basınlarındaki Ermenilerin taraflı yayınlarına karşın, Alman filo komutanın Avrupa basınına yatıştırıcı bilgiler vermesi komitecilerin planlarını alt üst edecekti. Olayların yatışmasından sonra dış basın ve Meclis-i Mebusun milletvekilleri marifetiyle Ermeniler olaylarda mazlum taraf olduklarını, suçluların cezalandırılması gerektiğini gündemde tuttular.

Avrupa basınında yer alan Türkiye aleyhtarı Ermeni propagandası karşısında İttihat Terakkiciler telaşa düştü; sırf Avrupa’ya hoş görünmek için Adana’daki Ermeni ayaklanmasının ileri gelenleri ve hazırlayıcılarına dokunmayıp sadece mazlum Türkleri cezalandırdılar.

1909’da Çukurova'da patlak veren Ermeni ayaklanmasını denetim altına almak üzere Cemal Paşa Adana valiliğine gönderilmişti. Cemal Paşa, hatıratında Adana’da 30, Erzin’de 17 Müslüman’ı idam ettiğini, buna karşılık sadece 1 Ermeni’yi idamla cezalandırdığını anlatır. İdam edilen 47 Müslüman’ın arasında Adana’nın köklü ve tanınmış ailelerine mensup gençler olduğu gibi çevrede sevilip sayılan Bahçe Müftüsü de vardı: “Düşümde gördüm düşümde / Yeşil sarığı başında / Padişahtan emir geldi / Yazılı ferman döşünde” Bahçeli komşularımız vardı, komşu kadınlardan Cemal Paşa’nın astığı Müftü’ye yakılan upuzun bir ağıtı birkaç kez dinlemiştim. Cemal Paşa, gerçekte yüzlerce Müslüman’ı asmıştır; valiliği sırasında yaptığı zulümler ve haksızlıklarla meşhurdur; Adana’nın eski aileleri, sohbetlerde Cemal Paşa’nın zulmünü anlatırdı, benim çocukluğumda.

1911’de Cemal Paşa, Arap aşiretlerinin çıkardığı ayaklanmaları bastırmak üzere Bağdat Valiliği’ne atandı da Adana kurtuldu. Temmuz 1912'de de bu görevinden ayrılarak İstanbul'a döndü.

Babıali Baskını (23 Ocak 1913) olarak bilinen hükümet darbesinin ardından İttihatçılar başa geçince, Cemal Paşa İstanbul muhafızlığına getirildi. Bu görevi sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne karşı gelişen muhalefeti bastırarak partinin yönetimine destek sağladı. 26 Şubat 1914'te Nafia (Bayındırlık), 11 Mart 1914'te Bahriye nazırlıklarına atandı. Bahriye Nezareti'nde (Denizcilik Bakanlığı) ve donanmada yeni düzenlemeler yaptı.

Fransız yanlısı olarak bilinen Cemal Paşa, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Fransa'nın desteğini kazanmak amacıyla Fransa'ya gitti. Fransa’da Adana olaylarında Ermenilere gösterdiği hoşgörüyü referans olarak kullandı mı acaba? Hala merak edip cevabını ararım bu sorunun..

Fransa’yla siyasal ittifak sağlayamadı, bunun üzerine Alman yanlısı Enver Paşa ve Talat Paşa ile birlikte 2 Ağustos 1914'te yapılan Osmanlı - Alman İttifakı'nı destekledi.

İMPARATORLUĞUN TASFİYESİ

Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesi üzerine Bahriye Nazırlığı’nın yanı sıra İkinci Ordu komutanı olarak da görevlendirildi. Kısa bir süre sonra da Filistin'deki 4.Ordu Komutanlığı’na atandı ve 1915'te Ferikliğe (Korgeneral) yükseldi.

Kanal Seferi olarak bilinen, Mısır'ı İngilizlerden almak amacıyla düzenlenen savaşlarda komuta ettiği Osmanlı güçleri, ağır kayıplar verince, geri çekilmek zorunda kaldı. Bunu Filistin Cephesindeki başka yenilgiler izledi. Cemal Paşa’nın 12 bin kişilik orduyu Sina Çölü’nden geçirme teşebbüsü, başarısızlıkla ve büyük asker kaybıyla tarihe geçen bir çılgınlıktı.

Gittikçe kötüleşen durumu düzeltmek amacıyla Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu kurularak 4. Ordu kaldırıldı. Cemal Paşa da göstermelik bir görev olan Suriye ve Batı Arabistan Orduları Genel Komutanlığına (Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Asir bölgesi komutanlığı) atandı. 1918'de bölgenin denetimi Yıldırım Orduları Grubu'na verilince, bu görevden de alındı.

Suriye’de bulunduğu dönemde krallar gibi lüks içinde yaşadı, Arap eşrafa zulüm yaptı.. Münevver Ayaşlı, Suriye’deki zulmünü acı bir üslupla anlatır. Cemal Paşa’nın Suriye mezalimi yüzünden Arap milliyetçiliği ve Osmanlı düşmanlığı yaygınlaştı. Cemal Paşa Suriyeli Müslümanlara karşı Suriye’ye tehcir ettiği ve işbirliği yaptığı Çukurova Ermenileri’ni kullandı.

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun güneyde Filistin cephesinin çözülmesi, batıda da müttefik Bulgaristan'ın yenilmesi ile birdenbire sona erdi. Altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu yıkılıyordu; ülke İngiliz, Fransız ve İtalyanlar tarafından işgal edildi. İstanbul'da İttihat ve Terakki hükümeti düşürüldü. Ülkeyi iyi tanıyanlar, düşürülen hükümet üyelerinin sonlarının hiç de iyi olmayacağını tahmin edebilirlerdi: 1-2 Kasım 1918 gecesi Cemal Paşa, Enver Paşa ve Talat Paşa ile birlikte bir Alman denizaltısıyla Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti. Tam bu dönemde İstanbul'daki sıkıyönetim mahkemesince (Âliye Divan-ı Harb-i Örfi), Osmanlı'da yaşayan Arap unsurlarının isyanına sebep olmak suçundan gıyabında önce ordudan atılmasına, sonra da idamına karar verildi (5 Temmuz 1919).

Bu insanlar, Enver, Talat ve Cemal paşalar, bir şehirden ötekine, Berlin’den Münih’e, Münih’ten Paris’e, Paris’ten Bakû’ye, Bakû’den Buhara’ya, Kâbil’e, Moskova’ya, Roma’ya sürekli bir trafik halindedirler. Bu trafik nedir? Bu bir arayıştır, yenilginin, ezikliğin verdiği ıstırabın her gün yedi kat yerin dibine soktuğu bu insanlar bir şeyi aramaktadırlar. Tasfiyesinde kullanıldıkları Osmanlı’yı mı? Hiç olmayan şahsiyetlerini mi? Kullanıldıktan sonra fırlatılıp atılma durumu gerçekten zordur. Saddam da, Kaddafi de sonun yaklaştığını gördüklerinde Batı’yı Haçlı Seferi düzenlemekle suçlamışlardı..

Yurt dışında arayış içindeki Cemal Paşa İngilizlere karşı mücadele eden Afgan ordusunun modernleştirilmesi için Afganistan'a gitti. Bolşeviklerin siyaset değişikliği sonucu Tiflis'e geçti. Burada bir süre Enver Paşa ile bir grup İttihatçının Rusya ve tüm Asya'daki Türkleri antiemperyalist ve Turancı amaçlar etrafında birleştirmeye yönelik etkinliklerine katıldı. Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'nın önderleriyle ilişki kurdu.

21 Temmuz 1922'de, Türkiye'ye dönme hazırlıkları içindeyken Tiflis'te Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adlı iki terörist Ermeni komitacı tarafından şehit edildi.1 Kim vurdurdu? Rusya’daki Müslümanları kışkırtmalarından rahatsız olan Ruslar mı? Afganistan’daki ve Hindistan’daki (bugünkü Pakistan) Müslümanları kışkırtmalarını fark eden İngilizler mi? Savaş suçlusu olarak yargılanmalarından korkan Almanlar mı? Hayal kırıklığına uğrayan Ermeniler mi? Ankara’ya döndüklerinde rakip olacaklarını düşünen iktidardakiler mı? Hala çözülebilmiş değil..

Doğu cephesi komutanı Kazım Karabekir Paşa, Cemal Paşa’nın cenazesiyle ilgilendi, Ankara’yla gerekli yazışmayı yaptı, izin çıkardı. Cemal Paşa’nın kardeşi Kemal (Doğuluoğlu) Tiflis’e gitti ve cenazeleri Erzurum’a getirdi.

28 Eylül 1922 günü, Cemal Paşa ve yaverleri, Kars Kapısı’nda merhum Hafız Hakkı Paşa’nın kabri yanında sade bir merasimle defnedildi.

YENİLENEN BİR DUYGU

Erzurum’da, Karskapı Şehitliği’ndeki Cemal Paşa’nın mezarı başında tüm bu gerçekleri düşündüm. İçimde fırtınalar koptu. Büyük acı çektim..

Tarihçiler, hiçbir zaman Cemal Paşa’nın adını temize çıkaramayacaklar. Koca koca üniversiteler ne kadar profesör seferber ederse etsin, o romantik anlatımlar, onun tarihteki rolünü ve milletimiz aleyhine yaptıklarını hiçbir zaman değiştiremeyecekler.

Cemal Paşa, 1908 - 1918 döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen yöneticilerindendi. Özellikle “Üç Paşalar İktidarı” olarak da bilinen 1913 - 1918 arasında Osmanlı Devleti'nin iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde önemli rol oynadı. Birinci Dünya Savaşı'nda en önemli cephenin, Sina Cephesi’nin komutanı olarak görev yaptı. Bundan dolayı devleti savaşa sokmanın, yenilginin ve İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminin birinci dereceden sorumlularından sayıldı.

Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa.. O dönemin dünya gücü olan İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nu tasfiyede kullanılmış bu tarihi şahsiyetler iyi bilinmeden, yakın tarihimizi anlamamız mümkün değildir.

Cemal Paşa’nın mezarı başında hissettiklerimi, daha sonra Saddam Hüseyin idam edilirken de hissettim, Kaddafi öldürülünce de.. Bu duyguya katlanmak ne kadar zor..

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

1 İlahi Mustafa Hoca, şu güzel yazıya bu soğuk duş oldu mu? Hem "Abdülhamit düşmanlığı, İslam düşmanlığı ve körü körüne Batı hayranlığıyla öne çıkıyordu kuşağından." diyeceksiniz hem de "şehit edildi" diyeceksiniz... "İslâm düşmanı"ndan "şehit" olur mu? "Öldürüldü" demek bu durumda acaip kaçmamalı. (Doğruluş)

Yazar: Mustafa Yürekli
07-01-12
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TARİHÇİLERİN TEMİZE ÇIKARAMAYACAĞI İSİM
Online Kişi: 24
Bu Gün: 451 || Bu Ay: 6.441 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.667 || Toplam Tıklanma: 52.120.639