ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / TENKİD
Okunma Sayısı: 4017
Yazar: Hamid Aydın
SEZAİ KARAKOÇ'U DA MAGAZİN MALZEMESİ YAPMAYIN!

Edebiyatın paparazileri iş başında

“bir saman çöpüne tutunmuş kızların /
eteğini ben çektim”


Son dönemin en fazla okunan haberlerinden biri muhtemelen Fahri Ersavaş, ve  Şeref Elma’nın birlikte yaptıkları Muazzez Akkaya ropörtajıdır. İçerik açısından olmasa da oluşturduğu yüksek merak algısı sebebiyle her türlü edebiyat ödülüne aday gösterilebilir bu söyleşi.

Bilmeyenler için kısa bir bilgi notu geçmem gerekebilir. Şöyle ki : Muazzez Akkaya, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’nın okul arkadaşıdır. Sezai Karakoç akrostiş düzenle yazdığı Monna Rosa (Mona Roza) şiirinin Aşk ve Çileler bölümünü Muazzez Akkaya’ya adamıştır. Edebi zenginlik açısından diğer bölümler olan Ölüm ve Çerçeveler, Pişmanlık ve Çileler,  Ve Monna Rosa bölümlerine kıyasla Karakoç’un şairliğinin daha erken dönemlerine denk gelse de herkesin ezbere bildiği ve ünlü olan bölüm bu bölümdür.  Her kıtanın beşinci mısrasında birinci mısranın tekrarlandığı bu mükemmel şiirin kıta ilk harfleri ardarda sıralandığında Muazzez Akkaya’m ismini verir. Aynı mısraların tekrarları da hesaba katıldığında ismin ikinci kez tekrar ettiği sonucuna varılır ki bu olsa olsa  20 yaşındaki genç Sezai’nin şairliğinin yanında  bir de tutkulu zekasına işaret eder.

Işte ropörtaj uzun yıllar bu ünlü şiirin kendisi için yazıldığından habersiz olan Muazzez Akkaya ile yapılmış. Yıllar once Ahmet Hakan Hürriyet’te “Muazzez Akkaya’yı buldum“ diye yazdığında da benzer bir hisse kapılmış, nedense Muazzez Akkaya’dan çok benim, bizlerin olduğuna inandığım bu şiirin üzerindeki sis perdesinin kalkması ihtimalinden rahatsızlık duymuştum.

Ardından karakutu.com sitesi Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya’nın Mülkiye yıllarında okurken beraber çekildikleri bir siyah beyaz fotoğraf yayınladı. Buna da ilgi duymadım. En son ropörtajı bir çok şiire ilgili arkadaşım haber vermesine ragmen uzun süre okumamaya gayret sarfettim.

Ancak 1980’lerde Mülkiye Dergisi’nden şiirin orjinalini bulup çıkaran abim Mehmet Aydın arayıp ropörtajı okuyup okumadığımı sorunca istemeyerek de olsa internetten bulup okumaya karar verdim. 2006 yılında Ahmet Hakan’ın yazısını okurken ki hislerimden farklı bir hisse kapılmadığımı itiraf etmeliyim. Bunu mantıklı bir gerekçeye oturmaya niyetim de yok. Bir mazeret, sebep bulmak zorunda da hissetmiyorum kendimi. Niçin kızgın olduğumu bilmiyorum. Muazzez Akkaya’nın şiiri bilmemesine mi, boy boy torunlarıyla fotoğraf veren Akkaya’ya karşın 80 ine merdiven dayayan Karakoç’un bir aile kurma ihtimalini ıskalamasına mı tepki gösteriyorum emin değilim. Ancak kızgınım, evet kızgınım ve bundan eminim.

Dostlarım, abilerim, büyüklerim içinde şiire ilgi duyduğunu bildiğim ancak kendisiyle Mona Rosa’yı konuşmadığım tek kişi Sezai Karakoç’un kendisidir. Üstad ile Mona Rosa’ya ilişkin bir şeyler konuşmaya en çok yaklaştığım an, bir sohbet esnasında ona konu ile  çok yakın ilişkisi olduğu için yukarıya aldığım dizeyi hatırlattığım andır ve Mona Rosa’ya dair bütün anlar bu andan ibarettir.

Mona Rosa karşılıksız aşkların şiiridir. Bu yüzden Sezai Karakoç uzun yıllar şiirin basımına direnç göstermiş, rıza gösterdiğinde de -muhtelemelen Muazzez Akkaya’yı korumak için- bir kaç önemli değişiklik yaparak akrostiş düzenini bozmuştur. Monna Rosa kağıttan değil ezberden okunan şiirlerin genel adıdır. Bu yüzden bir tren ışığında sevgiliye okunan ve bitmeyen bir şarkının sözlerinden ibarettir. Bir de Monna Rosa gizemin, mahremiyetin ve “yarım kaldığı halde geleceğimizi oluşturan” her şeyin şiiridir. Bu yüzden bir sırrın örtüsünü kaldırmaya dönük bütün çabaların mimarları benim için olsa olsa birer paparazzidir.

Belki şu kıssa maruzatımı ifade etmemi kolaylaştırır: Ömer Hayyam’a dönemin kudretli veziri Nizamülmülk yeni kurduğu bir istihbarat ağının başına geçmesini teklif eder. Iyi bir ücret alacak ve ülkenin bütün sırlarından haberdar olacak olan Ömer Hayyam düşünmek için bir gece zaman ister. Ertesi sabah Nizamülmülk’e bu görevi kabul etmeyeceğini gerekçesi ile söyler:

‘-Efendim, dün gece düşündüm ve anladım ki sır ile sırrı açığa vurmak arasında kaldığında kalbim sırdan yanadır’

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hamid Aydın
09-01-12
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SEZAİ KARAKOÇ'U DA MAGAZİN MALZEMESİ YAPMAYIN!
Online Kişi: 18
Bu Gün: 521 || Bu Ay: 6.511 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.879 || Toplam Tıklanma: 52.121.987