ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 2897
Yazar: MEHMET EMRE
NEFS-İ EMMÂREYE TÂBİ' OLMAKTAN SAKINMAK

 


"... Nefs olanca şiddetiyle kötülüğü emre­dendir muhakkak..." (Sure-i Yusuf 53).
Lügat bakımından ruh, can, ceset, hevâ, heves ve bir şeyin hakikatı manalarında kullanılan nefs, dini bakımdan "şehvetin, gadabın ve kötü duygu­ların mebdei" diye tarif edilmiştir.

Yaratılmışların faziletçe en üstünü bulunan in­sanın benliğine meleki haslet olarak akıl; behimi sı­fat olarak nefs dürülüp yoğrulmuş ve bu keyfiyet üzere yaratılmıştır.

Nefs, ıslah edilmediği zaman insan için en büyük düşman olur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bu ciheti bir ha-dis-i şeriflerinde şöyle açıklamıştır:
"Düşmanlarının adavette en ileri olanı iki yanın (iki kaşın) arasındaki nefsindir" (Keşfül-Hafâ c. 1, s. 143).

Nefsin nevasını, aklın muhtevası içinde kontrol altına almak ve murakabe etmek, dinimizin kesin emirlerindendir.

Nefsin zulmâniliği iman ve ibadetlerin nurları için­de temizlenerek giderilebilir. Nefs ejderi, "akıl" zin­ciriyle bağlanıp İslami usulle ıslah edilmelidir.

Dünyanın mimarı olarak yaratılan insan, yapaca­ğı hizmetin ehemmiyetiyle mütenasip meziyetlerle ve meleki hasletlerle bezendiği gibi, emrine râm edeceği canlılarda bulunan bazı sıfat ve ihtiyaçlarla da donatılmış bulunmaktadır. Tâ ki onlarla olan alâkasını bilerek ve hissederek devam ettirebilsin.

İslami kıstaslara göre "insan" diyebileceğimiz bir kimse aklını, düşünme melekesini ve meleki haslet­lerini ön planda tutarak, gerek insanlara ve gerekse diğer yaratılmışlara bu hasletlerle yaklaşmak zorun­dadır.

Öldürücü zehirden ağrılar teskin edici ilaç imal edilebilmektedir. "İslâm laboratuvarı" en zararlı bir kuvvet olan "nefs"ten faydalanma imkanı bulmuş ve yolunu göstermiştir.

İnsan, nefsani arzularını, ağrı kesici ilaç yapımın­da kullanılan bazı zehirli maddeler gibi, dikkatli ve ölçülü olarak ayarlayacak olursa, nefsin zararından sakınmış ve hatta bazı faydalar elde etmiş olur. Bu hevesleri asgari hadde indirerek melekî hasletlerine ağırlık verecek olursa, takva kanatlarıyla lâhûti fe­zada yükselme imkanı bulur ve sonunda melekî birkeyfiyet kazanır. Fakat bunun aksine bir yol tutarak nefsanî heveslerine mağlup olursa, hayvani sıfatları öne almış ve melekî meziyetleri geri plana atmış olur.

Şeytan ile fikir birliği yapan nefs, insanı iki cihan­da rezil etmek için her kötülüğü yapar. Nefsi ıslah etmek için dinimizin koyduğu müdâfaa usulleri ile ona karşı koymak, nefse hâkim olmanın hem ilk, hem son şartıdır. O, yola gelmiş gibi mûnis bir tavır takındığı zamanlarda bile, birçok tuzak hazırlamakla meşguldür. Nefse karşı açılacak mücâhede de, ömrünün sonuna kadar devam edecektir.

Esasen dînî vazifeler, nefsanî hevesleri ortadan kaldırmak için emredilmiş değildir. Bir şey ne zaman dinimizin gerektirdiği şekilde yapılacak olursa onun kadar nefsani hevâ uzaklaşmış olur. Bu sebeple nefsin hevâsını giderme hususunda dini hükümler­den bir şeyi işlemek, nefis canibinden gelen bir arzu ile yapılan bir senelik riyazattan daha faziletli­dir (Bakınız; İmam Rabbani, Mektûbât 52. Mektup).

Tasavvuf yolunun mümtaz şahsiyetlerinden Mu­hammed bin Fadl, bu hakikati "rahat olmak, nefsin dileklerinden kurtulmaktadır" sözü ile teşhis etmiş bulunmaktadır (Risale-i Kuşeyriye s. 58).

Dini ilimlerde ve nefis ile mücadele sahasında geniş bilgi ve tecrübe sahibi bulunan büyüklere İs­lâmdan sorulduğunda şu hakikati ifade etmişlerdir: "İslâm, muhalefet kılıcı ile nefsin (hevâ ve hevesleri­nin) kesilmesidir" (Risale-i Kuşeyriye s. 84).

Nefs, insana dediklerini yaptırdıkça daha büyük arzuların peşinde koşar. Bunların hepsinde muradı­na erecek olursa, son olarak kendisinin ilâh olarak kabul edilmesini ister ve sahibini "nefsperest" ya­par. Onunal mücadelede ayaklarımızın kaymaması için Rabbimiz biz kullarını uyarmakta ve "gördün mü o hevâ (ve hevesini Tanrı edinen kimseyi? Şimdi onun üzerine (Habibim) sen mi bir bekçi olacaksın" buyurmaktadır (Sure-i Furkân 43).

Nefsin arzularını güzel bulan kimseler, kalp gözü­nü körleştirmiş olurlar. Zirâ nefsani hevesler için "kafa gözünü açan şahsın kalp gözü kapanır. Basi-ret-i kalbiyyesini açık tutmak isteyen mü'minler, ra­bıta (murakabe) sırasında gözlerini kapamayı usul edinmişlerdir."

Nefisle mücadelede güvenilir bilgi ve tecrübeye sahip bulunan Nasrâbâdi, şu sözlerle bizi uyarmak­tadır: "Senin zindanın nefsindir. Oradan çıktığın za­man ebedi bir rahata ermiş olursun" (Risale-i Ku­şeyriye s. 59).

İmam Rabbani (k.s.) bu hakikati şöyle dile getir­mektedir: "İnsan üzerine inen belaların her çeşidi ancak nefisle ilgi kurmaktan ileri gelmektedir. Nefis­ten kurtuluş hasıl olursa, Hak'tan gayri şeylerden kurtuluş tahakkuk eder" (Mektûbât c. 1, 154. Mek­tup s. 135).

Nefs, edepsizlik üzerine yaratılmıştır. Halbuki kul, edebe devamla mükelleftir. Nefs, serbest bırakıla­cak olursa muhalefet sahasında kendi tabiatıyla do­laşır. Kul da çalışmasıyla onu kötü isteklerden geri çevirmeye çalışır. Kim onun yularını bırakacak olur­sa, nefsin yapacağı kötülüklerden sorumlu olur. Bu hususta bizleri uyaran Rabbimiz; "Hevasına uyan­dan daha sapık kim vardır? Şüphe yok ki Allah, za­limler güruhunu asla muvaffak etmez" buyurmakta­dır (Sûre-i Kasas 50).

Nefs, dünyadan ahirete giden yolun üzerinde du­rup, bir harami gibi insanların yolunu kesmek ister. Serveti renkli, şehveti cazip hale getirip tuzağa dü­şürdüğü kimseyi hak yolundan ayırmak ister. "Hevâ ve hevese tabi olma. Zira bu hâl, seni Allah yolun­dan saptırır. Allah yolundan ayrılanlar, hesap günü­nü unuttukları için, kendilerine pek çetin azap var­dır" (Sûre-i Sâd 26).

Rahmetine sınır tayin edilemeyen Rabbimizin uyarılarından anlamış oluyoruz ki, "en büyük nimet, nefisten kurtulmaktır. Zira nefs, senin ile Aziz ve Ce­lil olan Allah arasındaki perdelerin en büyüğüdür" (Risale-i Kuşeyriye s. 84).

Nefsin hevâ ve heveslerine muhalefet etmek ka­dar hiçbir şeyle Allah'a ibadet edilmemiştir. Çünki nefsin heveslerine muhalefet ettiğin zaman, onun hastalığı kendisinin ilacı olur" (Risale-i Kuşeyriye s. 84).

Bu sahada başarıya ulaşacak kimselere Cenâb-ı Hak, ilâhi va'dini şöyle açıklamaktadır. "Kim Rabbinin makamından korktu, nefsini hevâ (ve heve-sin)den alıkoydu ise, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir" (Süre-i Nâziat 40-41).

Nefs, insanı hevesâtına tâbi olmaya ve düşman­lara yardımcı olan tehlikelere davet eder. Bu itibarla nefsini daima töhmet altında tutmayan ve her hâ­linde ona muhâlefet etmeyen kimse, muhakkak aldanmıştır. Bu endişeyi gözlerimizin önüne seren bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Üzerinize en­dişe ettiğim şeylerin en şiddetlisi iki haslettir. Hevâ (ve heves)e tâbi olmak ve tûl-i emel (peşine takıl­maktır. Hevanın peşine takılmak, seni Hakk'a tâbi olmaktan meylettirir. Tûl-i emel ise, dünyayı sana sevgili kılar" (Berika c. 2, s. 93).

Nefsinin heveslerine tâbi olmuş kimsenin sohbeti, zehirli bir havayı teneffüs etmek gibidir. Onlara ya­naşmak ateşe sokulmaya benzer. Aradaki mesafe korunmayacak olursa, ateşin içine düşme tehlikesi vardır. Bu gibi kimselerin peşine takılmak, kişiyi hüs­ranı ebediye sürükler. Akılların muallimi ve vicdan­ların mürebbisi olan Resûl-i Ekrem (s.a.v), bizleri nefse karşı uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Pehlivanlıkta güçlü olan hakiki güçlü değildir. Esas güçlü, öfkelendiğinde nefsine hakim olandır." (Feyz'ül-Kadir c. 5, s. 358).

"Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz (idrâki kıt) olanda nefsini he-vasına tâbi kılan, sonra Allah'tan olmayacak şeyler temenni edendir" (İbni Mâce c. 2, s. 1423).

Sözlerimi kainatın biricik Efendisi bulunan Hz. Muhammed (s.a.v.)'in nefisten korunmakla ilgili bir duasıyla tamamlamak istiyorum. ALLAHÜMME LÂ TEKİLNÎ İLÂ NEFSÎ TARFETE AYNİN VELÂ TEZIĞ MİNNÎ SÂLİHA MÂ-ÂTAY-TENÎ(1) (Feyz'ül-Kadir c. 1, s. 116).

(1) Mânâsı: Ya Allah, bir göz açıp kapayacak kadar (kısa ol­sa bile) beni nefsime teslim etme. Bana verdiğin şeyin iyisini benden soy(up al)ma.


Yazar: MEHMET EMRE
26-10-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
NEFS-İ EMMÂREYE TÂBİ' OLMAKTAN SAKINMAK
Online Kişi: 23
Bu Gün: 112 || Bu Ay: 6.102 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.001 || Toplam Tıklanma: 52.115.817