ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4469
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
MUTLULUK KAYNAKLARI

 

Fazla televizyon seyrettiğimiz ve televizyonlar da olumsuzu abarttıkları için “her yer karanlık” gibimize geliyor…
Oysa her yer karanlık değil…
Aydınlık alanlar da var…
Keşfetmek ve tutunmak gerekiyor.
Hayatın aydınlık yönlerini keşfedip tutunarak yaşayanlar daha mutlu bence…
Şöyle düşünün: Hava çok bulutlandığı zamanlarda bile güneş bir yerlerdedir. Bulutlar dağıldığında yeniden bize gülümsemeye başlayacaktır.
Dertler, sıkıntılar, olumsuzluklar, terslikler hayatın bulutlanmasıdır. Böyle durumlarda bile umuda tutunmak lazım. Çünkü ancak umutlarımızı diri tutabilirsek problemlerin üstesinden gelebilecek dinamizmi koruyabiliriz.
Aksi takdirde olumsuzlukların altında ezilir, tükenip gideriz.
Demek istediğim tam olarak şu: Olumsuzluklar havanın bulutlanmasına benzer; güneşin kıymetini anlamak için havanın zaman zaman bulutlanması gerekiyor.
Kış yazla, gece gündüzle dengelenir… İyi ve kötü, doğru ve yanlış birlikte yaşanır. Önemli olan doğrunun ve iyinin sayısını artırmaktır. Bunun için bakış açımızı değiştirmeliyiz. Olumsuzlukları aşıp mutluluk kaynaklarımızla buluşmalıyız…
Bir bakıma mutluluk kaynaklarımızı yeniden keşfetmeliyiz…
Bir çırpıda size bir dizi mutluluk kaynağı sayabilirim…
- İnanmak mutluluktur…
- Sevmek-sevilmek mutluluktur...
- Başkasına yardım etmek, ya da başkasından yardım almak mutluluktur...
- Komşuluk-paylaşmak mutluluktur...
- Okumak ve yazmak mutluluktur...
- Dinlemek, ya da dinletmek mutluluktur...
- Üretmek ve ürettiğini satmak mutluluktur...
- İşe gitmek, işten eve dönmek mutluluktur...
- Sevdiğimiz insana yemek hazırlamak, ya da sevdiğimiz insanın hazırladığı yemeği yemek mutluluktur...
- Ana, baba, çocuk, dede, nine, hala, teyze, dayı, amca olmak mutluluktur...
- Bunlara sahip olmak mutluluktur…
- Çocuk bakmak mutluluktur...
- Takdir etmek, takdir edilmek mutluluktur.
- Gezmek, seyahate çıkmak mutluluktur...
- Yeni bir şeye sahip olmak mutluluktur...
- İnanılan konularda hizmet üstlenmek mutluluktur...
- Dua ve ibadet mutluluktur...
- Her gün 147 milyon kez patlayan fırtınalarda savrulmamak mutluluktur…
- Her gün, dünyanın muhtelif yerlerine düşen 4 ilâ 8 milyon arası yıldırımdan birine çarpılmamak mutluluktur…
- Her gün gerçekleşen 1370-2740 arası depremlerden birine çarpılıp enkaz altında kalmamak mutluluktur…
- Her gün tepemize yağan 548 ton kum, çakıl ve göktaşının tepemize düşmemesi mutluluktur…
- Dünyada her gün ölen 150 bin civarında insandan biri olmamamız mutluluktur…
- Ailenin savrulduğu çağda bir aileye sahip bulunmamız mutluluktur…
-
Domuz gribi, deprem, kuş gribi, deli dana hastalığı, trafik kazaları vesaire…
Elbette bunlardan biri başımıza gelebilir. Ama “başımıza gelebilir” diye her anı tedirgin yaşayarak hayatı kendimize zehir etmenin anlamı yok.
Hayatın da, bizim de bir sahibimiz var.
Dünya bir “sefine-i Rabbanî=Allah’ın gemisi” (Bediüzzaman’ın ifadesidir) olduğuna göre, bunun bir kaptanının olması doğal. Ona güvenmeyip kaptanlık taslamak karamsarlık, Ona güvenmek ise huzur ve mutluluktur.
-
Demiştim ya, rahmetli anacığım aynaya her bakışında şükrederdi. Bir gün dayanamayıp sordum:
“Küçük bir köyde yaşıyoruz. Çok bir şeyimiz yok. Sen hâlâ ne diye şükrediyorsun?” (Demek ki ben, o yaşlarda, şükrün büyük servet sahiplerine mahsus olduğunu düşünürmüşüm).
Bana döndü, biraz şaşkın ve buğulu gözlerle bir süre baktıktan sonra, içine dünyalar sığan kısa bir cevap verdi:
“İnsanız ya, daha ne olsun?”
Hiç yaratılmayacakken ve başka bir şey olarak (hayvan, bitki, taş) yaratılabilecekken, insan olarak yaratılmış olmanın büyük bir mazhariyet, büyük bir ikram olduğunu, her insanın sadece bunun için hadsiz şükretmesi gerektiğini çok sonra öğrendim.
Demek ki, benim Lâtince okuma yazma bile bilmeyen (Kur’an okumasını bilirdi) anacığım, aynada kendini, kendi insanlığını okuyordu.
Ne diyor Mevlâna: “Kendini okumasını bilmeyen insanın başka kitaplar okuması bir şey ifade etmez.”
Öyleyse son söz şu olabilir: Kendini okumayı bilmek mutluluktur!

 

Yazının tamamı için tıklayınız.


Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
01-11-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MUTLULUK KAYNAKLARI
Online Kişi: 22
Bu Gün: 401 || Bu Ay: 6.391 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.561 || Toplam Tıklanma: 52.119.955