ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / TENKİD
Okunma Sayısı: 3898
Yazar: Ömer Lekesiz
ŞİİRSİZ ŞÂİRLER

Yazılarımla ilgili eleştirilerini çok önemsediğim bir dostumdan daha önce de çeşitli vesilelerle söz etmiştim. Hafta sonu beni telefonla arayıp "Yürüme delisi olduğunu biliyorum ama seni bu kez önceden gittiğini sanmadığım bir mekana davet ediyorum" deyince hemen kabul ettim.

Buluştuk ve dediği yere gittik birlikte. Gerçekten de henüz keşfetmediğim, Marmara'ya nazır bir mekandı burası. Halı yastıklarla, minder niyetine serilmiş uzun tüylü halılarıyla döşenmiş divanları vardı.

Mekanın tümünü rasat etmeye uygun bir yer bulup oturduk. İlk çaylarımızı içip, hem içimizi hem de yerimizi ısıttığımızdan emin olduktan sonra dostum on onbeş metre ilerimizde oturan bir üçlüyü çenesiyle göstererek sordu:

"-Bunların kim olduklarını biliyor musun?"

Yeni geldiğim bir mekanda, yeni gördüğüm yüzlerin aşinası olmam elbette mümkün değildi. Sessizce bilmediğimi söyledim.

"Bunlar şair" dedi.

Tanıdığım bir iki şair vardır ama şiiri meslek olarak görmedikleri için onları "şair" diye ayırmam. Dostum "Bunlar şair" sözünü sanki bir meslek erbabını tanıtma edasıyla söylediği için de sormadan edemedim:

"-Meslek olarak mı şair?".

"-Evet" dedi, "Meslek olarak şair".

Üçlünün yüzlerine biraz daha dikkatle baktım. Sanki bir taziyeden çıkıp gelmiş gibiydiler, yüzlerinde üzüntülü bir gerginlik, sözün bittiği yerde buluşmuşlar gibi üzerlerinde garip bir ağırlık vardı. Dayanayıp sordum dostuma:

"-Niye böyleler? Sanki bir taziyeden gelmişler gibi".

"-Öyledirler" dedi dostum ve kendinden emin bir şekilde sürdürdü sözlerini: "Hüzünlü sert duruşla daha kolay şiir yazacaklarını zannediyorlar ama bu giderek kalıcı bir maske gibi yapışıyor yüzlerine; rolleri hakikatlerinin yerini alıyor hep".

Kendisi duymasın ama bu yargısını biraz abartılı bulduğum için "hep" kelimesini tekrarlamak zorunda kaldım, ünlem ve soru işaretini göstere göstere ekleyerek.

Ariftir benim dostum. Tepkimi hemen fark edip, açıklamada bulundu:

"-Şu sağda oturanı, ömründe yerden bir taş alıp boşluğa atmadığı halde İntifada şiirleri yazar. Haritadaki yerini bilmese de Kudüs'süz dize kurmaz, Ağlama Duvarı'nın dibinde bekleşenlere kelime taşları atarak kafa yarar güya.

Ortada oturanı, ağır şairdir. Geleneksel şiirin dilini sürdürdüğünü söyler. Gazel ile kasideyi birbirinden ayıracak bir bilgiye sahip değilse de Baki, Şeyh Galib, ve Yahya Kemal'in şiirlerinden yeni söyleyişler türetir.

Solda olanı ise gündelik hayatın şiirini yazdığını, sokağın şairi olduğunu söyler. "Perşembe sopasıyla bekliyor Cuma'nın tepesinde / Çarşamba şamandıra/ Pazar pazarın pazarını pazarlıyor / Size bu gerek bu bu bu / Yemyeşil kanı denizin diz kapaklarınıza çöreklenmiş / İşte adamım / Cuma özür diliyor Perşembeden / Be ben den deniz yükseliyor / Sıkılmaz yine de bazılarınız" türünden şiirler yazar".

Zekamla alay edilmesini hiç sevmediğim için dostumun yüzüne bakıp dikkatlice, "Dalga geçmiyorsun değil mi? Biraz önce bunların meslekten şair olduklarını söyledin ama yaptığın açıklama acımasız bir ironiyle yüklü" dedim.

Telaşsız ve yine kendinden emin bir şekilde "Hayır, hayır" dedi. "Seninle dalga geçmiyorum. Gerçekten meslek olarak şairdir bunlar. Tek işleri dergilerde şiir yayınlamak... Yazacak dergi bulamazlarsa dergi çıkarırlar. Dergilerde yazamayıp, kendi dergilerini de çıkarmadıkları zamanlarda şiir tatiline gitmiş sayarlar kendilerini. Bu tip mekanlarda bu maskeli suratlarla oturarak tatilden dönmelerini beklerler".

Dostum bunları söyledikten sonra gözlerimin içine baka baka gülmeseydi kan beynime sıçramayacaktı. Güldü ve olan oldu; sert vurgularla:

"Dalga geçtiğin çok açık ama yine de merak ediyorum, senin gibi zeki birinin bunca sözden sonra varacağı bir yer olmalı, nereye varacaksın onu merak ediyorum?" dedim.

"Sinirinin, merakını perdeleyemeyecek şekilde sınırlı olmasına hayranım" diyerek sakin sakin konuştu:

"Sadece Yunus Emre'ye bakalım. Avama da havasa da birlikte hitap eder Yunus'un şiiri. Avam hislenerek, ağlayarak, sızlanarak okur yedi asırdır Yunus'un şiirlerini; bitmeyen bir ilahi gibi, daimi bir zikir gibi tekrar eder durur onları. Havas ise Yunus'un bir beyti üzerine uzun uzun şerhler yapar ama yine de onu tam manasıyla açıklayamamanın sıkıntısıyla dövünür.

Sen şimdi bir Yunus'a bak, bir de şu zamanın şairlerine! Onca dergi çıkıyor, onca şiir yazılıyor, onca şair yetişiyor ama ortada şiir yok. 'Niye böyleler?' diye sorduğun için seni sözün uzun caddelerinde dolaştırmak zorunda kaldım. Böyleler çünkü iflah olmayan bir şiir kabızlığı çekiyorlar. Senin taziye görünümü dediğin şey malum şiir tatilinden dönememelerinin de pekiştirdiği o kabızlığın eseridir".

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
23-02-12
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞİİRSİZ ŞÂİRLER
Online Kişi: 17
Bu Gün: 240 || Bu Ay: 8.054 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.029 || Toplam Tıklanma: 52.153.701