ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 3702
Yazar: C. Yâkup ŞİMŞEK
TDK'NİN KAYMAĞI

 

C. Yâkup Şimşek, Türk Dil Kurumunun yanlış, kusur ve ihmâllerini ortaya koymaya, sualler sormaya devam ediyor...

 

Sütün öz kardeşi, tereyağının bir eşi, yoğurdun vefâlı sırdaşı, balın can yoldaşı, ekmek kadayıfının en yakın arkadaşı… Sofraların binlerce yıldan beri eskimeyen lezzeti… Pahalı mahalı, elbet her nîmetin bir külfeti vardır. Ne demişler? “Canı kaymak isteyen mandayı yanında taşır.” Eşsiz tadıyla lezzet ve nefâsetin, rengiyle beyazlığın, görünüşüyle pürüzsüz cildin timsâlidir kaymak. Öyle hoş, öyle şirin, öyle nefîs bir yiyecek ki, atasözlerinden tâbirlere, masallardan fıkralara, şarkılardan türkülere her sözde kaymağın medhini dinler, okuruz.

(Asıl mevzûmuz "kaymağın gıdâlar içinde yeri ve vücûda faydaları" değil... Yoksa onun bal, reçel, pekmez, fındık ezmesi ve çeşitli tatlılarla yendiğinde nasıl lezîz olduğundan; baklava yemeyi nasıl kolaylaştırdığından; protein ve kalsiyum zengini olup kemikleri güçlendirerek vücûdu zinde tutmasından; bütün bunlara rağmen verdiği kalorinin azlığından, yemesinin hafifliğinden;  cildi yumuşatıp nemlendirerek kırışıkları önlediğinden dem vurabilirdim.)

Türkçemizde kaymağın ne kadar kadîm ve köklü bir kelime olduğunu bilmiyorum. Herhâlde en eskilerden olsa gerek. Dîvânü Lûgati't-Türkte “kaymak” kelimesi “kayak / kanak” şeklinde geçiyor. Ahmet Yesevî Üniversitesi tarafından hazırlanan ve TDKnin de internet sitesinden verdiği Türk Lehçeleri Sözlüğüne göre diğer Türk lehçeleri(Âzerî, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen ve Uygur Türkçeleri)nde de “kaymak” kelimesi aynı Türkiye Türkçesindeki gibi veyâ bir iki telâffuz farkıyla kullanılıyor. (Türk lehçelerindeki “gaymag, gaymak” varyantları, aslında, Türkiye Türkçesi ağızlarında da mevcut…)

Bugün Türkçemizde "kaymak"lı birçok atasözü, tâbir ve kelime grubu vardır: "Bal ile kaymak yenir ama her keseye göre değil. Canı kaymak isteyen mandayı yanında taşır." atasözleri ile "kaymak ağacı (= çok süt veren manda, inek), kaymak almak (= su yüzünde taş kaydırmak), kaymak bağlamak / tutmak (= 1. sütün veya bir sıvının üzerinde kaymak hâsıl olmak, kaymaklanmak; 2. yağmurdan sonra toprak üstü sert tabaka tutmak.), kaymak gibi ( = 1. bembeyaz ve pürüzsüz; 2. tadı güzel ve yumuşak), kaymak kâğıdı (= düzgün, parlak, pürüzsüz kâğıt, kuşe kâğıdı, papyekuşe), kaymak tabakası / kaymak takımı (= bir topluluğun mümtaz ve zengin fertleri), kaymak taşı (= Parlatılmaya elverişli, yumuşak, beyaz, yarı şeffaf bir tür mermer, su mermeri, albatr) tâbirleri ve kelime grupları gibi.

Gelelim, TDK’nin kaymağına…

Tadıyla damağımızda, adıyla dimağımızda böylesine aziz ve leziz bir yer edinmiş olan kaymağımıza, TDK pek ihtimam göstermemiş. Daha vahimi, onu Avrupa’dan gelme “krema”nın karşısına çıkaramamış. TÜRKÇE SÖZLÜK,  bahsettiğimiz “kaymak” kelimesi (Fiil olan “kay-mak” değil, isim olan “kaymak”…) hakkında şunları yazmış:

kaymak, -ğı  (I) a. 1. Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman. 2. Sütü yayvan kaplar içinde ve hafif ateşte tutarak elde edilen koyu, yağlı öz. 3. Yağmur ve selden sonra toprağın üzerinde kalan özlü tabaka. 4. mec. Bir şeyin en iyi ve seçkin bölümü.

Kelimenin 1. ve 2. (yâni gerçek) mânâlarını açıklamak için kurulan ibârede “koyu” sıfatı kafa karıştırıyor. 1. açıklamada “koyu” kelimesi belli ki “yağ”ın sıfatı… 2. îzahta ise “koyu” ile “yağlı” kelimeleri arasında virgül (,) var… Demek ki “koyu” bu sefer “yağ”ın değil “öz”ün sıfatı… Kafayı karıştıran kısım işte burası…

Daha basit olarak sorayım: Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman. şeklinde anlatılan kaymakta bulunan yağ koyu imiş; fakat Sütü yayvan kaplar içinde ve hafif ateşte tutarak elde edilen koyu, yağlı öz.” diye tanıtılan kaymağın yağı koyu değilmiş, öyle mi? Bu iki ayrı kaymağın içerisinde bulunan yağ, mikdar bakımından birbirinden farklı mı? ( Türkiye’nin en eski ve meşhur süt markalarından birine danıştım. Oradaki gıdâ mühendisi bir hanım ikisi arasında böyle bir fark bilmediğini söyledi.)

Eğer birincisindeki yağ çok da ikincisindeki az ise TÜRKÇE SÖZLÜK’ün açıklamasında bir kusur yok demektir. Yok, eğer birinci ve ikinci kaymakta bulunan yağ mikdarı birbirine denk ise “yağlı”ların ikincisinden önceki virgül (,) kaldırılmalıdır. (Kaldırmayın, kaydırın. “Nereye?” Tabiî ki bir evvelki kelimeye… Sıralanmış sıfatlar olan “edilen”le “koyu”nun arasına virgül (,) koyun. Kendi Yazım Kılavuzu”nuza uyun. )

Şimdi, “daha vahim” olana bakalım. TÜRKÇE SÖZLÜKümüz, Türkçeye İtalyancadan girmiş olan ve hemen hemen bütün Avrupa lisanlarında – küçük imlâ ve telâffuz farklarıyla – kullanılan “krema” için ne demiş? İşte TDK'mizin "krema"sı:

krema İt. Crema a. (kre'ma) 1. Bir çeşit yumurtalı süt tatlısı. 2. Sütün yüzünden toplanan yağlı katman. 3. Kevgirden geçirilmiş sütle koyulaştırılmış çorba.

Gördüğünüz gibi, “krema”nın 2. mânâsı bizim “kaymak”ımızı târîf ediyor. (“Kaymak” kelimesini tırnak işâreti ("...") içinde yazınca - eğer kendisinden sonra ünlüyle başlayan bir ek geliyorsa - sondaki “k”yi “ğ”ye çevirecek miyiz, bilmiyorum. TDK’nin YAZIM KILAVUZU bize bu hususta yol göstermiyor.) Anlayamadığım mevzû şu: Mâdemki “krema”nın 2. ma’nâsı bizim “kaymak”ımızın ta kendisi, o hâlde neden o açıklamada “kaymak” yok?.. Velhâsıl, TÜRKÇE SÖZLÜK’ün, “krema” maddesini açıklamak üzere kurduğu Sütün yüzünden toplanan yağlı katman. (Kusurlu olan bu ifâdenin doğrusu Sütün yüzünde toplanan yağlı katman.olacaktır.) ibâresi, aslında “kaymak” demektir. Diğer bir ifâdeyle, “krema”yla “kaymak” eş mânâlı(mürâdif, sinonim, eşanlamlı)dır; ama - hangi sebeple, bilmiyorum - bu açıklamanın sonuna “kaymak” kelimesi konmamıştır. ("Krema"nın 3. mânâsını da tam anlama imkânı yok. TÜRKÇE SÖZLÜK'ün ifâdesini dikkatli okursak "kevgirden geçirilmiş" şeyin "süt" mü, "çorba" mı olduğu anlaşılmıyor. Eğer "kevgirden geçirilmiş" olan "çorba" ise "geçirilmiş"ten sonra virgül olmalı.)

Asırların, belki de binyılların kaymağı damağımızdaki ve dimağımızdaki yerini Avrupalı “krema= crema”ya bırakacak mı? Her sahada olduğu gibi, beslenme kültürümüzde de bozulma ve soysuzlaşma (tereddî) görülmekte... Bunlar için çâreler bulmak, tedbirler almak devletimizin ve hepimizin vazîfesi... Ne yazık ki TÜRKÇE SÖZLÜK'ümüz Avrupalı “krema= crema”ya yerli ürün "kaymak"la karşılık vermemiştir. 

TÜRKÇE SÖZLÜK'ün "kaymak"lı hatâlarından biri de "kaymak gibi" tâbirine verdiği örnek cümlededir. Romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar'a âit olan cümle, şu şekilde iktibas edilmiş: "Patlıcan kızartması, pilav, bir de koca kâse kaymak gibi yoğurttan oluşan yemeğimizi yedik." Burdaki hatâ "oluşmak" kelimesidir. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bu kelimeyi kullanması imkânsızdır. Çünkü, "oluşmak" kelimesi TDK’nin doğurduğu bir kelimedir ve doğum târihi de 1935’tir.

Hulâsa-i kelâm:

1. TDK'nin TÜRKÇE SÖZLÜK'ü "kaymak" maddesinin îzâhına biraz daha itinâ göstermeli.

2. Avrupalı "krema = crema"nın yanında bizim "kaymak"ımıza da yer vermeli.

3. Kelimelere örnek teşkîl eden cümleleri seçerken çok daha dikkatli olmalı, bu cümleler orijinal hâlleriyle (yazarının kendi kelimeleriyle) iktibas edilmelidir.

 

Yazar: C. Yâkup ŞİMŞEK
12-12-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TDK'NİN KAYMAĞI
Online Kişi: 23
Bu Gün: 191 || Bu Ay: 6.703 || Toplam Ziyaretçi: 2.216.329 || Toplam Tıklanma: 52.125.919