ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3368
Yazar: Ahmet Selim
İNSANI ANLAMAK VE GÜVEN

 

İnsanlar ve meseleler

İnsanî haller beni en çok düşündüren ve bazı noktalarda hiç çözümleyemediğim hayretlere düşüren bir konudur.

Bir insan acaba belirli bir somut mesele hakkında nasıl bir davranış düşüncesine yahut tasavvuruna sahiptir? O insanla ben 15 dakika konuşur bakışırsam, oldukça önemli sayılabilecek bir kanaatin sahibi olurum. Yaşadığım sınırlı tecrübelerde hep böyle olmuştur. Bunu da normal bir algılama gibi telakki etmekteyim ve defalarca, sürekli görüşüp konuşma devamlılığı içinde dahi, bazı şeylerin anlaşılamamasını hiç mi hiç anlayamıyorum. Söylediklerimden memnun mudur, değil midir; bana hak veriyor mu vermiyor mu, anlattıklarıma ne derece katılıyor, hangi ölçüde itiraz ve tereddüt rezervleri taşıyor?

Kelimeler, cümleler, "mana"nın hapsedici kalıpları değil, delaletleridir, işaretleridir. Bunlar üslupla, mizaçla, hal ve tavırla birleşince, mananın bütünlüğü rengi ortaya çıkar... Bazen çok az şey söylenir, fakat çok şey ifade edilmiş olur... Bazen çok şey söylenir, kayda değer fazla bir mana notu bulunmaz. Hatta söylenenlerin, vesilelerin tamamen dışında; bazı "hal ve tavır" yansımaları çok şey verir. İnsandan (insanî hallerden) anlamak, anlayışların başıdır, başlangıcıdır, temelidir. Temel insanî anlayış; ailevî hayatta da, meslekî-sosyal hayatta da çok lüzumludur. Çocuğunu, komşusunu, eşini dostunu, amirini memurunu, mesai arkadaşını, kısacası "muhatabını" halleriyle anlayabilmek bir hayatî ihtiyaçtır. O kadar çok yönlü ve çeşitli örnekler vermek mümkün ki, hemen aklıma geliverenleri cazibelerinden dolayı alıp sıralamak işten bile değil. Fakat çağrışım yaptırma özellikleri sebebiyle ayrı bir dikkat içinde bulunmam gerektiğini düşününce zorlanıyorum. En iyisi, "günlük hayat"la ilgili olanları seçmek.

Güven'in çeşitleri

... "Güven" meselesi iyi bilinmiyor. Bu konuda bir şey söyleyince hemen hassasiyet gösteriliyor. "Vay sen bana güvenmiyor musun? Ben güvenilmez biri miyim?" gibi... Halbuki, güvenin çeşitlisi var... İyi niyetine güvenmek başka, basiretine güvenmek başka. Dürüstlüğüne inanmak başka, zekâ derecesinin niteliği hakkında kanaat sahibi olmak başka... Birinin sözlerini ve ahvalini anlayabilmek için önce çeşitli güven kriterlerinin süzgecinden yansıyan mizaç portresine bakmak gerekir. Bu portrenin somut bir resim gibi olması gerekmez, bir intiba siluetinin varlığı dahi ekseriya kâfidir... Gençken bir arkadaşımı, uzun sabır ve muhasebe günlerinden sonra, ailevî bir karar konusunda uyarmıştım. "Bu kararı iptal et" diye. Zorlandı, taşıyamadı, bocaladı... "İnşallah ben yanılıyorumdur." dedim ve ince ayarlarla kendimi çekerek, yollarımızı ayırdım. Çünkü, bir noktadaki güven hassasiyetim sinyaller veriyordu; beni çeşitli testler ve mukayeseler yapmaya sevk ediyordu... Keşke yanılıyor olsaydım. İki yıl sonra dediğim çıktı... Bir şeyler derin acılarla sona erdi... Benim uyarım, pattadak olmadı. Tedricen yürüyen düşündürme imaları tarzındaydı; ama fayda getirmedi. Çünkü insanlar, nefslerine hoş gelmeyenleri almak istemiyor, almak istemediklerine karşı da kapanıyor. İnsanların sözlerini ve hallerini anlayabilme eksikliğinin kaynağı da işte bu zaaftır. Ben bu zaafı taşıyanın zekâsında hiç umulmadık sislenmeler olabileceği ihtimaline çok önem veririm. Akıl, zekâ halinde parıldar; kurnazlığa dönüşerek de sislenir.
Kurnazlık makul sınırları aşınca, şaşırtıcı düşünce ve değerlendirme hataları "kuvvetle muhtemel" hale gelir. Ters orantı gibi görünür, ama bir doğru orantıdır; kurnazlık hareketlenmeleri çarpıcı hal alınca, en acemi düşünce hatalarını beklemek gerekir.

Evet, siyasette çok fazla kurnazlık var. Üstelik de "bu iş böyle olur" türünden bir tasvipkâr benimseyiş de var. O kadar yanlış ki, düzeltilebilecek gibi değil... Kavramlar yanlış, bağlantıları yanlış, çıkış noktası yanlış, amacı yanlış... Alain'in, "Çok hareketli olanlardan çekinirim, siyasette heykel gibi insanların olmasını isterdim." demesi, bu yanlışlar yumağına verilmiş mizahi bir cevap gibidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.


Yazar: Ahmet Selim
16-01-10
E mail: a.selim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İNSANI ANLAMAK VE GÜVEN
Online Kişi: 23
Bu Gün: 282 || Bu Ay: 6.272 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.295 || Toplam Tıklanma: 52.117.975