ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 3392
Yazar: Ahmet Selim
ÂİLE, OKUL, SOKAK... ESKİ-YENİ

İnsanlarımız, çocuklarımız

Aile ve okul, eskiden sokağı kontrol edebiliyordu. Belli sınır noktalarında birbiriyle yardımlaşan okul ve aile, sokağa yenik düşmüyordu. Şimdi öyle değil. Mesela bizim arkadaşlarımızı ailemiz tanırdı.

Sorgulama baskısıyla öğreniyor değillerdi; yaşayış tarzımızın gereği olarak kendimiz tanıtır, bilgi verirdik. Çocuklarının kimlerle arkadaşlık ettiğini, o arkadaşlarının ailevi durumunu annemiz babamız bilirdi. Disiplin kurulundan bir ihtar almak, karneye kırık getirmekten çok daha önemliydi. Böyle bir ihtar, aileye verilmiş ciddi bir ikaz mesajı olarak yorumlanırdı. Hababam Sınıfı, absürd abartılar toplamından ibarettir. Öyle bir okul hayatı olamazdı. Evet, mizah konusu olabilecek sayısız hoş örnekler verilebilirdi. Fakat öylesi değil. Özü yok eden abartıların mizah ile ilgisi yoktur.

"Mahalle bitti de ondan" yaklaşımı, doğru gibi gelir. Bence ezberlenmiş bir kolay cevaptır bu. İyi düşünülürse, ardında başka sebeplerin bulunabileceğini fark etmeye başlayabiliriz.

Şöyle bir ütopya denemesi yapalım: Şimdi İstanbul'a bir sihirli el dokunsun ve apartman düzeni yerine eski mahalleyi andıran tek katlı bilemedin iki katlı, bahçeli, müstakil evlerden oluşan bir yerleşim düzeni geliversin. Bu yeni yerleşim düzeninde eski mahalle ilişkilerini, eski komşuluk yakınlığını andıran bir şeyler canlanabilir mi?

Canlanamaz! Daha beteri olur. Tasavvur imkanını güçlendirmek için bu manzaraya şöyle bir olay motifi yakıştırabilirsiniz: bir evin bahçesinden diğer müstakil eve taş atan çocuklar!

Bir başka açıdan bakalım: Apartman düzeni, aslında "yakınlaşma"yı teşvik eden bir nitelik taşır. Aynı çatı altındasınız, her şeyden önce! Rastlaşma, selamlaşma fırsatları daha çoktur. Bir ihtiyacın komşuluk mesafesi daha erişilebilir noktadadır; kapıyı açıp üç adımda komşunuzla buluşabilirsiniz. Fakat bütün bunlara rağmen, apartmanlarda kimsenin kimseyi tanımadığından, aramadığından, dikkate almadığından şikayet edilir. Niçin? Çünkü bu maddi yakınlaşmayı tavırla ve soğuk duruşla iptal etmezseniz kavga çıkar! Ondan dolayı herkes başını kendi dairesinin derinliğine ve yalnızlığına gömüyor. Müşterek çatısı altında yaşadığımız evin onarımını, bakımını, rutin işlerini dahi kavgasız gürültüsüz konuşamıyoruz.

Kimse kimseyi tanımıyor değil, tanımak istemiyor. Herkes "gardını alma" psikolojisi içinde yaşıyor. Genellikle herkes en çok kapıcısıyla samimi; ve diğerleri "potansiyel mesele" olarak sakıncalı!

Ve bütün bunlar "mahalle" faktörüyle izah edilecek şeyler değil. Bir olumlu örnek verelim ki, kıyasın o yönü de canlansın:

Bizim hanım, alerji şikâyeti sebebiyle morfinsiz diş çektirme gibi bir sıkıntı yaşıyor. Doktoru da, "Test yaparız, en azından bir antibiyotik buluruz da, komplikasyon tehlikesini önleriz." teklifinde bulunuyor... Tam o noktada doktor hanım telefonla beni aradı. Bu arayış bile, yadırgar hale geldiğim bir duyarlılık nezaketiydi. Yorumumu şöyle yaptım: "Evet alerjisi var. Fakat her ilaca alerji göstermesinde psikolojik pay olduğunu düşünüyorum. Beyin şartlanmışsa o alerji gerçek olur; öyle de oluyor." Telkinle sonuç alabilmek için uğraşmamız gerektiğini, alamazsak kendisine tâbi olmaktan başka çaremiz bulunmadığını düşündüğümü söyledim... "Telefon" denilen aletin buradaki rolüne ve faydasına bakın. Teknolojik imkanlar, aslında nimet faslındaki değerleridir. Yeter ki sen, iletişim sermayesine ve şuuruna sahip ol. Yakınlaşma ve verimli olma samimiyetini yüreğinde taşı.

Ne var ki bizde her teknolojik yenilik ve imkan, kendi kullanım gündemiyle geliyor; hayatı kolaylaştırıcı bir verim artışının konusu olamıyor. Cep telefonuyla konuşarak caddelerde sokaklarda salına salına yürüyen gençlerin hali meydanda.

Sebebin has'ı insanın içinde. Hiçbir dönemin biçimselliğine, tramvayına bahçesine eşyasına aletine nostaljim yok. Özlemlerim insanın özüyle ilgilidir; duyarlılığım, sebebin hası üzerinedir. Yavaş yavaş ısıtıldığında sıcağa ve ölüme tepki göstermeyen kurbağa'dan çevre kirlenmesine sessiz kalan insanın daha zeki olmadığı sözü bir "has sebep" vecizesidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Ahmet Selim
29-01-10
E mail: a.selim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÂİLE, OKUL, SOKAK... ESKİ-YENİ
Online Kişi: 27
Bu Gün: 102 || Bu Ay: 9.325 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.982 || Toplam Tıklanma: 51.941.269