ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / SANAT
Okunma Sayısı: 5179
Yazar: Ömer Lekesiz
SANAT VE SÛFÎLİK

SANAT VE SÛFÎLİKİslam sanatına ilişkin zihniyet ve kültürü anlamanın şartı olarak sufiliğe dair sahih kaydî bilgiyle 'hal bilgisi'ni kuşanmanın zorunlu olduğunu zaman zaman dile getiriyorum.

Buna mahsus hareket noktam ise 'İlahî şeriat'ın vahiyî olmak bakımından sanata indirgenmesinin mümkün olmayışı, sanatın ise 'hal' kaynaklı bir insani etkinlik olarak 'Aklî şeriat' ile (tanımlar İbn Arabi'ye aittir) İlâhî şeriat arasında bir 'berzah' hükmünde oluşudur.

Genel bir tanımlamayla 'berzah' iki şeyi hem ayıran hem de ayırdıklarının özelliklerini kendinde toplayan şeydir. İki dağı ayıran (ırmak vb.) bir su düşününüz ki, su (kendi oluşuyla var) olmaklığıyla iki dağı ayırır ama aynı zamanda ayırdıklarının doğal (tuzluluk, tatlılık, acılık, renk vb.) özelliklerini kendinde toplar.

Bu nedenle İslam sanatı dendikte onu ne sadece maddi (zâhirî) kültür olmak bakımından ne de sadece manevi (bâtınî) kültür olmak bakımından anlayamayız ancak bu ikisini ayıran ve bir (arada) tutan olması bakımından o bir berzahtır ve bu berzahın da kendi verisi ile (zâhiri ve bâtını ile) birlikte kavranması zorunludur.

Biz bunları dile getirdiğimiz ve özellikle 'hal bilgisine' vurgu yaptığımız ortamlarda şöyle bir tepkiyle karşılaşıyoruz: 'Ne yani, önce sufi olup, seyr-i sülûk'u tamamlayıp, sonra mı sanat yapacağız; buna ömür yeter mi?'

N'ola şu modern dünyada, aklın hepimiz için birer puta dönüştüğü şu illetli algı ortamında sufi olabilseydik de ondan sanatı devşirmeye ömrümüz yetmeseydi. Ama bu çok zor. Bir kere sufiliği ekmek teknesi haline getiren sahtekar, meczup şeyhlerle, hakiki veliyi ayrımak her bilgi sahibinin harcı değildir. Bunu mümkün kıldığımızı zannetsek bile, insani irademizi özgürlük budalalığına peşkeş çekmeyi maharet sayan 'modernler' olarak o şeyhe mürid olmayı irade etmekte aşırı şekilde zorlanırız.

O halde bu çözümsüzlükte boğulmak yerine, İslam sanatına ilişkin zihniyet ve kültürü anlamanın şartı olarak sufiliği, yazılı kayıtlarından 'turistik' bir bilgiyi edinir gibi değil, zâhiri ile bâtını ayıran ve birleştiren yitik bir berzahî bilgiye yeniden kavuşurcasına okursak en azından doğru bir başlangıç yapmış olabiliriz.

Bu çerçevede söz konusu berzah İlahî şeriat ile aklî şeriatı ayırmaya ve birleştirmeye mahsus ilmî, irfanî kodları kendi içinde toplayan bir suret (imge) olarak da öne çıkar.

Örneğin Mevlânâ'nın, yüz elli yıl sonra Hallac-ı Mansur'un nurunun onun ruhunda tecelli eylediğini ve onun mürebbisi olduğunu söylediği Attâr'ın tevbesine şu olayın sebep olduğu söylenir:

Bir gün attâr dükkanında alışverişle uğraşırken bir derviş çıkagelir ve birkaç kere 'Allah için bir şey' deyince, Attâr dervişe iltifat etmese de aralarında şu konuşma geçer:

'-Ey efendi! Sen nasıl öleceksin?'

'-Sen nasıl öleceksen öyle.'

'-Sen benim gibi ölebilir misin?'

'-Evet!'

Derviş yere uzanır, ağaçtan mamül çanağını başının altına koyar ve 'Allah' deyince can verir.

Bu tanıklığı Attâr'ı ciğerinden vurmuştur, dükkanını dağıtır ve bu yola yönelir. (Abdurrahman Câmî, Evliya Menkıbeleri, Lâmiî Çelebi, Haz.: Süleyman Uludağ, Mustafa Kara, Pinhan Yay., İst., 2011)

Attâr, bu olaydan sonra mı 'sanatkar-sufi' olmuştur ya da başlangıcından beri 'sufi-sanatkar'dır da sufiliğe tam yönelişi bu sayede mi mümkün olmuştur bunu bilemiyoruz.

Fakat bu olayı, Abdürrezzak Tek'in 'Tasavvufi Mertebeler' adlı çalışmasında 7. Bölümü oluşturan 'Hallere Dair Mertebeler'in (ki onlar: Muhabbet; Gayret; Şevk; Kalak; 'Ataş; Vecd; Dehşet; Heyeman; Berk ve Zevk mertebeleridir) içinden okuduğumuzda ancak sanat planında anlayabilir ya da en azından anlamlandırmaya cesaret edebiliriz.

Elbette makbul olan bu halleri 'kalben idrak ederek yaşamak'tır. Ancak bu mümkün değilse (ki, değil) Müslüman ve dolayısıyla bu bilgiyi müdrik olabilecek muhataplardan biri olma bilinciyle ondan nasiplenmeyi samimiyetle talep etmek de fikrî bir fethe neden olabilecektir.

Önemli olan burada sanat merkezli bilgilenmeyi ne için talep edip etmediğimizi bilmektir. Eğer salt dünyevî arzularla, turistik nedenle bunu talep edersek arzuladığımız bilgi kendisini bize açmayabilir; çünkü bu durumda açması kendi özüyle çelişir ve açtığını sandığımız yerde ise şeytanî bir etki gerçekleşmiş olabilir.

Ne buyurmuştu Fudayl bin İyâz: 'Dünya kapısından içeriye dalıvermek kolaydır, ama dışarı çıkmak ve kurtulmak güçtür.'

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
11-05-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SANAT VE SÛFÎLİK
Online Kişi: 23
Bu Gün: 149 || Bu Ay: 9.372 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.040 || Toplam Tıklanma: 51.941.594