ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÂKİF EMRE
Okunma Sayısı: 3323
Yazar: Âkif Emre
BİN YILIN SONU MU? (28 Şubat bitti mi?)

 

Pazar günü 'postmodern darbe'nin yıldönümü ilginç gösterilerle hatırlandı; aslında kutlandı da denebilir. 28 Şubat sürecinin bin yıl süreceğini ilan eden bir genelkurmay başkanının sözlerinden mülhem olarak postmodern darbenin bittiği ilan edildi. Sanki 28 Şubat günlerinde "bu sefer de sivil inisiyatif yapsın" diyenlere nazire olmak üzere sivil toplum örgütleri meydanlara çıkıp sürecin sonunu ilan ettiler. İronik olan şu ki; ne süreci taşıyan sivil inisiyatif ne de askerlerdi sonu ilan edenler. Sürecin mağduru kesimlerdi alanlardan bunu haykıranlar.

28 Şubat'ın bittiğine inanmak isteyenleri haklı çıkaracak, aynı zamanda bin yılın sonunu ilan etmelerini mümkün kılan şey "hükümet darbesi teknikleri" açısından bir işin bitmiş olduğunu varsaymalarıdır. Teknik olarak bakıldığında darbe planları yapanların mahkemelere sevk edildiği, yüzeysel bir demokrasinin yaşandığı bir atmosferde cumhuriyet mitingleri kadar kalabalık olamayan kitlelerin 'muhayyel milenymu'un bitişini ilan etmesi de az şey olmasa gerek.

Malum sürecin bitip bitmediğine bu tür göstergelere bakarak karar vermenin kıyasıya aldatıcı olacağını düşünüyorum. Belki şu acıtıcı soruyu sorarak başlamalı: Sahi, 28 Şubat kime karşı yapılmıştı?

(28 Şubatın hedefi olanlar iddialarına hâlâ devam ediyorlar mı? "Doğruluş")

Bu sürecin gerekçesi olarak hedef tahtasına konan çevrelerin söylem, tutum ve iddialarının devam edip etmediğini yahut bu çevrelerin o günkü iddialarının bugün neresinde olduklarına bakarak muhayyel sürecin gerçekten sona erip ermediğini konuşmalı. Konuşmalı, çünkü bu paragrafı açmak bile cesaret isteyen bir hal almıştır.

28 Şubat'ı sistem ve Müslümanlık açısından en sarsıcı şekilde yorumlayan İsmet Özel olmuştu o dönem: "Sistem Müslümanların biatını kabul etmedi." Mesela, postmodern darbenin sonunu ilan eden "bizler" arasında meseleye bu açıdan bakma cesaretini hâlâ sürdürebilen kaç kişi kalmıştır? Sürecin sona erip ermediği meselesi biraz da bu soruyla yüzleşme cesareti gösterebilmekle yakından alakalı.

"Rövanşist söylem" aşağılamasıyla mahkum edilen, aslında meselenin özüne dair tartışmayı gündeme getirecek ne fikri ne de vicdani mecalimizin kalmadığı bir ortamda bin yılın sonunu ilan edişidir tanık olduğumuz. Hükümet darbesi teknikleri açısından üniformalı bürokratların sivil mahkeme önünde hesap verecek bir dönüşümün yaşandığı sistem içi dönüşümde kendilerine pay çıkarmak isteyenler, kendilerinin nereye savrulduğunu çoktan unutmuş görünüyorlar.

Teknik anlamda hâlâ başörtülü olarak okullara gidilemediği, ama başörtüsü özgürlük taleplerinin, tesettürün ruhunu çürütecek söylemlerle barışık, hatta indirgemeci bir talepkarlıkla meşruiyet arandığı sürece evrilmişse, kim 28 Şubat'ın bittiğini ilan edebilir?

Eğer, 28 Şubat bu ülkede bizi biz kılan değerlerin bir şekilde görünür plandan sürülmesini amaçlamışsa, bizi biz kılan iddiaların önemli ölçüde geri çekilmesini nasıl okuyacağız? İddialarını kaybetmiş bir siyasal tavrın iktidara gelmesi ise mesele, bu da merkezin muhalifini adeta fikren hadım ederek içselleştirmesi demektir.

Sorun ne teknik anlamda darbenin önlenmiş olmasıdır ne de bir zamanlar mağdur görünenlerin merkeze çekilmesi, yani, "iş başına" getirilmesidir. Sorun bu topraklarda bir varlık iddiasını mümkün kılan bin yıllık tasavvurun, iddianın, tecrübenin, birikimin alternatif olmaktan çıkarılmasıdır.

Buradan bakıldığında, 28 Şubat süreci tamamlandı mı, yoksa işlevini başarılı biçimde tamamladığı için kullanım tarihi sona mı erdi sorusuyla hesaplaşmadan bu işin içinden sıyrılmak ne kadar mümkün?

28 Şubat'ın muhayyel düşmanı o zamanki iktidar değildi. O zamanki iktidarın uzantılarıyla bir şekilde uzlaşabileceklerini zaman gösterdi. Önemli olan postmodern darbenin muhataplarının, içi tam dolu olmasa bile, dillendirdiği iddialarının hayatiyetini koruyup korumamasıdır. Türkiye'de her çeşidiyle 'İslamcılık'lar henüz alternatif üretecek bir söylem geliştiremeseler bile bir iddia sahibi oldu her zaman. Bu süreç, bugünün insanı için zamanın ruhuna hitap edecek bir dil ve alternatif geliştirme iddiasını taşıyan, bu ülkeye varlık imkanı sunan tecrübenin, geri çekilmeye zorlanması operasyonu muydu? İddialarının geçerliliğinden kuşkuya düşmüş oluşumlar siyaseten kazansa da toplumun ufkunu açacak siyasi, fikri hayatı kuşatacak alternatif geliştirme cesaretini kendilerinde bulamazlar. Bir zamanlar halkçılık iddialarını terk ettikleri oranda sisteme kabul edilmeleri şeklinde solun başına gelenler gibi, 28 Şubat'a muhatap olanlar da İslamcılık iddialarını terk ettikleri oranda sistem içinde yer edindiler. Artık biat edip etmemeleri söz konusu değildir. Kendileri olarak siyaset ve toplum sahnesinde yer almaktan vaz geçmişleridir çünkü.

Yeni Şafak

Yazının tamamı için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Âkif Emre
18-03-10
E mail: aemre@yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİN YILIN SONU MU? (28 Şubat bitti mi?)
Online Kişi: 25
Bu Gün: 313 || Bu Ay: 6.303 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.371 || Toplam Tıklanma: 52.118.735