ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / İSLÂM TÂRİHİNDEN
Okunma Sayısı: 4303
Yazar: Melih Koşucu
İMAM KEVSERÎ BİR ÜMİTTİR!
O, KIYMETLİ BİR ÂLİM
İmam Kevserî bir ümittir!
Son dönem Osmanlı ulemasından olan Zâhid el-Kevserî’yi tanıyor muyuz?
27 Nisan 2010 Salı 09:44

Koyu bir cehaletin içindeyiz hepimiz. Ulusal eğitim sistemine maruz kalmamız sonucunda bu hale geldik maalesef. Huşumuz, haşyetimiz yok. Tıpkı bir sahabenin dediği gibi: “İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşu'dur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremeyeceğin vakit yakındır.” Evvela haşyet ilmini kaybettik. Bunun ardından şirazesi kopmuş tesbihin taneleri gibi saçıldık dört bir yana. Şimdi ise karanlık bir geceyi yaşıyoruz. Ahir zaman tüm dehşetiyle ensemizde. Tıpkı Üstad’ın dediği gibi:

bir varmış/ bir yokmuş/ kararmış/ ve kokmuş/ dünyamız/ rüyamız/ kapkara/ manzara/ gebeler/ döşeksiz/ ebeler/ isteksiz/ kubbeler/ desteksiz/ habbeler/ süreksiz/ türbeler/ meleksiz/ tövbeler/ gerçeksiz/ cübbeler/ yüreksiz/ cezbeler/ şimşeksiz/ izbeler/ emeksiz/ heybeler/ ekmeksiz..

Zahid El KevseriNe kadar iyi olabiliriz? 

Hamakat kümesinin bir elemanı olan iyimserliği benimsemek, bu çağda ne kadar doğru? Yapılan iyi işlerin görmezden gelinemeyeceği kesin, ancak genel manzaranın olumlu olduğunu kim söyleyebilir? “İktidarı da ele geçirdik, artık işler bizim istediğimiz gibi gidecek” belahetine düşmek acıklı bir durum. İşin kötüsü düştüğümüz bu acıklı durumun farkında da değiliz.

Çağın belaları yakamızı bırakmayabilir. Fakat yapılabilecek iyi işlerin her zaman var olacağını görebiliriz. Bu karamsar tabloyu, vatanından ayrılmak zorunda bırakılan bir âlimden bahsetmek için çizdim sizlere. İsmi İmam Muhammed Zâhid el-Kevserî.

İlk tahsilini Düzce’de yaptı

İmam Kevserî, Kafkas kökenli olup sonradan Düzce’ye yerleşen bir aileden geliyor. Hicrî 1279, miladî 1879 yılında Düzce’de doğmuş. Fıkıh, hadis gibi temel ilimleri yine bir âlim olan babası Hacı Hasan Efendi’den tahsil etmiş. İbtidaiyye ve Rüşdiyye’yi Düzce’de tamamlarken bir yandan da Düzceli Şeyh Muhammed Nazım Efendi’den sarf, nahiv, tarih, matematik, farsça ve coğrafya ilimlerini okumuş.

Zahid El  Kevseri
(+)

İstanbul’da medrese eğitimi

Hicrî 1311, miladî 1893 yılında İstanbul’a gelen Kevserî hocamız, bu tarihte ilk kez Düzce’den ayrılmış. İstanbul’da medrese eğitimiyle birlikte hadis, gramer, fıkıh, tasavvuf gibi pek çok alanda rüsuh kesbetmiş ve 1906 yılındaki âlimlik imtihanından alnının akıyla çıkmasını bilmiş. Zâhid el-Kevserî hocamız, âlimlik icazetini aldıktan sonra 1. Cihan Harbi’ne kadar Fatih Medresesi’nde dersiamlık yapmış.

Buradan ayrılmadan 1 yıl önce medresenin reisliğini de üstlenmiş. Fatih Medresesi’ndeki hocalık döneminden sonra Kastamonu’da yeni kurulması planlanan bir medresenin faaliyete geçirilmesinde öncülük etmiş. 3 yıl Kastamonu’da kaldıktan sonra Dersaadet’e geri dönmüş. Kastamonu’dan gelirken önce memleketine uğrar el-Kevserî merhum. Sonra bir kayıkla İstanbul’a gelmeye karar verir. Ancak kayıkla gelirken büyük bir fırtına olur ve hocamız denizin sularına gömülür. Boğulma tehlikesinden inayet-i ilahî ile kurtulduktan sonra tekrar İstanbul’a gelir.

1919 yılında Meşihat makamında ders vekâleti görevine başlar. Tabii iktidar kadrolarının kadr u kıymet bilmezliği sonucu bu görevde de uzun süre kalmaz ve 1922’de vatanından ayrılıncaya kadar Ders Vekaleti Meclisi’nde üye olarak bulunur.

Ve ayrılık, anneden, vatandan arkadaştan…

1922 yılı ise vatandan ayrılma vaktidir. Bundan sonra ikametgâh Kahire’dir ve ilmî mesai orada yürütülecektir. Üstad el-Kevserî, -İskenderiye, Şam, Beyrut, Filistin gibi beldelere yaptığı seyahatleri saymazsak- vefat edene kadar Kahire’de yaşar. Şunu da belirtmeliyim ki, bu büyük âlimin 1 oğlu ve 3 kızı daha babaları hayattayken ahirete irtihal eder. 4 tane evladın acısı, devletin, milletin hezimete uğraması ve daha pek çok şey... Bu kadar derdin altından nasıl kalkılır, insanın aklı almıyor. Kahire’de ilmî kalitesi, doğrulardan taviz vermeyen yapısı ve ahlakıyla haklı bir şöhret elde eder Üstad Kevserî.

Aynı memleketten olmak iftihar vesilesi benim için

Hanefî fıkhında yüksek bir mertebeye ulaşmış olan El-Kevserî merhumla aynı memleketten olmakla bir Düzce’li olarak iftihar ettiğimi söylemeliyim. Üstad Kevserî, Hanefî fıkhında rasih oluşunun yanı sıra hadis, kelam, tefsir gibi ilimlerde de vukufiyet sahibiydi. Ayrıca kendisi, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî hazretlerinin halifesi olan Kastamonulu Hasan Hilmi hazretlerini tasavvufta şeyhi olarak kabul etmişti. Yani Nakşibendî idi.

Tarih mi, esatir-i evvelin mi?

Bize özenle unutturulmak istenen âlimlerimizin daha büyük bir gayretle hatırlanması ve hatırlatılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki bu da rotamızı tayin etmek için olmalı. Yoksa tarihsel bazı “informasyonlar” günlük hayatta hiçbir işimize yaramaz. Ne var ki, geçmişin bilgisi günümüz üzerinde bize bir faaliyet alanı açıyorsa o tarih bilgisi bizim için büyük bir gerekliliğe sahiptir. El-Kevserî merhum da hayatına bakıp yönümüzü tayin edebileceğimiz güzide zatlardan biriydi. O inşaallah ilmiyle, ameliyle ve ahlakıyla kendisini kurtaracak. Peki ya bizler?

Yazar: Melih Koşucu
01-05-10
E mail: Dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İMAM KEVSERÎ BİR ÜMİTTİR!
Online Kişi: 28
Bu Gün: 30 || Bu Ay: 6.020 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.888 || Toplam Tıklanma: 52.115.118