ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 2374
Yazar: Meryem Aybike Sinan
FÂTİH HRİSTİYANLIĞA SICAK BAKTI MI?

Sabahın seherinde bir ashap şenliği vardı surların içinde.

Türk-İslam ordusu şehre girmiş ve şehri teslim almıştı. Sultan Mehmet Han, yanında kumandanları, meşayihleri, serdarları, askerleri şehri baştan aşağı dolaşmış, kendisine uzatılan İstanbul güllerini birer birer sevgisiyle çoğalta çoğalta etrafına uzatıyordu.

         Uzaklarda martılar çığlık çığlığa bağrışıyor, bir yükselip bir aşağıya denizin bağrına bir gaga vurduktan sonra gelip İstanbul semalarının yeni Fatihini selamlıyor gibiydiler.

         Sultan Mehmet Han, zaferin heyecanıyla saatlerdir kendinde değildi. Yüzü gülüyor, ruhu çok ötelere seyahate gitmiş gibi dalgındı. Aklında çok sevdiği o iki cihan güneşinin sözleri vardı. Başarmıştı. O sözleri gerçeğe dönüştürmüştü.

         O sevgili kumandan, o güzel kumandan kendisiydi demek ki.

         Buna hiçbir şekki şüphesi kalmamıştı.

         Hocası, babası, mürşidi, gözlerini kendisinden ayırmıyor, gülümsüyor, zaman zaman başını sallıyordu. İçindeki kendisiyle konuşuyor gibi bir hali vardı. Aklından kimselerin tasavvur edemediği bin bir türlü düşünce kol geziyordu. Asıl cihat şimdi başlıyordu. Maddeyi mana ile nasıl yoğuracaklardı. Bu hamur maya tutar mıydı? Bu hamurdan öyle bir ekmek yapmaları lazım gelirdi ki her dem buharı üzerinde, her dem taze gül gibi kokan bir lezzeti olmalıydı.

         Hocasının derin düşüncelere daldığını fark etmede geç kalmadı genç Padişah. Önce uzun uzun bu aksakallı, nur yüzlü ihtiyarı seyretti. Gerilere çok gerilere kaydı düşünceleri. Edirne’ye ilk geldiği günü hatırladı. Yüreğinde birden bire hiç sönmeyen bir kandilin fitilini ateşleyen, bu ateşi her dem diri tutan bu ihtiyardan başkası değildi.

         Keşke Babası Sultan Murat Han da bu güzel günleri görseydi.

         Keşke bu sevinçli haberi ona duyurabilseydi. Derin bir iç geçirdi genç Padişah. Büyük Allah dostunun gözlerinden kaçmadı. Gülümsedi. Atını yanına sürdü ve suhuletle:

         —Bil ki bu müjde bilmesi gereken her kim varsa kendilerine verilmiştir. Siz müsterih olunuz Muhteşem Fatih’im.

         Genç Fatih irkildi. İlk kez bu ünvanla birisi kendisine sesleniyordu. Utandı, başını öne eğdi. Bir kez daha büyüklüğünü anladı hocasının. Ruhunun bütün adreslerini okuyan, hislerine tercüman olan bu Allah dostuna zaman zaman nasıl davranacağını bilemiyordu. Birden atını durdurup hocasına döndü:

         — Şeyhim, her ne kadar siz bendenize Fatih adını layık görseniz de bu Fatih’in hocası, mürşidi, siz oldunuz. Allah sizden razı olsun. Hakkınızı helal eyleyiniz. Sizler de hocalarım, kumandanlarım, serdarlarım, koçlarım, şahbazlarım.

         Herkes hep bir ağızdan yeri göğü inletircesine:

         —Helal olsun. Helal olsun Büyük Fatih’imiz…

         Genç Fatih, heyecanla atını mahmuzladı ve rüzgâr gibi İstanbul caddelerini geçmeye başladı. Bütün ahali sokaklara inmiş, genç padişahı görmeye çalışıyordu. Herkes hayretler içindeydi. Pırıl pırıl bir genç padişah vardı karşılarında. Aylardır tarihin görmediği toplarıyla surları döven ve nihayetinde şimdi şehrin anahtarı elinde olan bu genç adamdı demek. Genç kızlar genç padişahı yakışıklı bulmuş, orta yaşlılar çok genç bulmuş, genç erkekler çocuk denecek kadar genç olan bu delikanlı karşısında sadece susmuşlardı.

         Artık, İstanbul efendisini kucaklıyordu.

         Genç padişah Ayasofya’ya doğru yürüyordu. Arkasında devlet erkânı, şeyhleri, hocaları, askerleri ve kumandanları geliyor durmadan tekbir ve salâvat getiriyorlardı. Ayasofya’nın önüne geldiğinde patrik dâhil herkesin buraya toplandığını gördü.

         Fatih Sultan Mehmet Han, kendisi için toplanan büyük kalabalığa yaklaştı. Kalabalık korkudan yerlere kapanmıştı. Aralarında titreyenler, ağlayanlar vardı.  Atını dizginledi ve önce başıyla Bizans halkını selamladı ve ayağa kalkmalarını istedi... Onlara gülümsedi ve sonra ağır ağır konuşmaya başladı. Halk şaşırmıştı. Bilmiyorlardı ki bu genç adam Rumcayı beş yaşından beri bilmektedir. Bu padişah kendi dilleriyle konuşuyordu. Bir anda sevgileri gürül gürül bu genç ve yakışıklı padişaha akmaya başladı. Sultan Mehmet Han gür sesiyle Rumca patrik’e seslenip:

         -'Ayağa kalk! Ben, Sultan Mehmet, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda, benim gazabımdan korkmayınız,' dedi."

         Kısa zamanda bütün Bizans halkının gönlünü de fethetmişti genç Fatih.

         Bizans’tan geriye kalan hiçbir maddi ve manevi unsurun zarar görmesini istemeyen, tebaasına şefkat ve merhametle yaklaşan bu büyük Hakan, demokratik tutum ve icraatlarıyla Batı Roma’nın da kalbini tıkırdatmaya başladı.  Bizans halkı ve Batı Romalılar kendisine “Kayser-i Rum”  veya “Basileus” (imparatorumuz) unvanıyla seslenir oldular.

         Eğer İstanbul'un fethi başarılmasaydı, son Bizans İmparatoru XI. Konstantin'in yerine abisinin oğlu geçecekti. Fetihten on yedi yıl sonra bu kişi işte Osmanlı'nın Deniz Kuvvetleri Komutanı Mesih Paşa olarak karşımıza çıkar ki bu Fatih’in gerçekten de fethettiği İstanbul’u halkıyla da fethedip Osmanlıya kattığının bariz bir göstergesidir.

         Fatih’in yüzünü batıya çevirip her anlamda ıslahatlara girişmesi, Hıristiyanlığı araştırması, bilgilenmesi onun aslında bu dine olan muhabbetinden değil, tebaasını anlamak, batıyı her anlamda analiz etme ihtiyacından kaynaklanıyordu.

         Bazı Venedik kaynaklarında yazılanlara göre Fatih’in bu özelliğini fırsat bilen Papa II. Pius, Fatih’e bir mektup yazarak” Hıristiyanlığı kabul ederse meşru imparator sıfatı ile dünyanın en güçlü hükümdarı olacağını belirtir.  Kendisine hem Greklerin hem de Doğu’nun imparatoru unvanını vereceğini, bütün Hıristiyanların kendisine saygı göstereceğini söyleyerek onu açıkça Hıristiyanlığa davet eder.

          Özellikle Kültür ve sanat alanında göstermiş olduğu batıcı, yenilikçi tavırdan cesaret alan Papa ve devrin önemli Bizanslı aydınları Fatih’i ikna edemezler.

         Ancak art niyetli ve kendilerini tarihçi addeden bazı sözde aydınlar ne talihsizliktir ki yazılarında sanki Fatih Hıristiyanlığa sempati duyuyormuş gibi bir iddiada bulundukları gibi onun gizlice Hıristiyan olduğunu söyleyen çapsız aydınlar da çıkmıştır bu coğrafyada.

         Dolayısıyla asıl gerçek şudur ki Fatih dinler arası bir diyalogdan, medeniyetler arası bir alışverişten yanaydı.  Zira bugün gelinen noktayı bu engin görüşlü büyük hakan görmüş ve bu anlamda yeni bir çağın temelini atmıştır. Kendisi İslam dinini çok iyi bilen, çevresinde devrinin en önemli âlimleri, meşayıhları olan çok şanslı bir derviş kişiliktir.

         Mesela İstanbul’un İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde büyük hizmetleri olan Ebul Vefa Hazretleri, Fatih’in çok değer verdiği bir kimsedir. Bir gün kalkıp dergâhına gider. Ancak bu dergâhın kapısı Fatih’in yüzüne açılmaz! Fatih gönlü kırık, gözü yaşlı dönerken, Ebu’l Vefa Hazretleri de dergâhında ağlamaktadır. Soranlara: “ Aramızdaki muhabbet vazifelerimizi unutturacak kadar çok fazla.  Eğer o sohbetin tadını alırsa sarayda duramaz. Tacı tahtı bırakır, dervişliğe meyleder. “ der.

         Gerek Ebul Vefa, gerekse de Akşemsettin Hazretleri Fatih’in iyi bir mümin olduğunda birleşir ve bu dervişlik hususunda önünü açmazlar. Onun asker Fatih olarak asıl görevini yapması gereğini dile getirirler.

         Sonuç olarak Türk ve İslam tarihinin en önemli padişahı olan bu başarılı hükümdar hakkında “Hıristiyanlığa meyletti, ya da gizlice Hıristiyan oldu” iddiaları birer safsatadan ibarettir. Bir takım kompleksli tarihçilerin hayal mahsulü görüşleridir.

         Fatih ki sevgili peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş komutandır!

         Fatih ki İstanbul’u İslamlaştırmış olan padişahtır.

         Allah razı olsun…

         Muhabbetle…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
31-05-10
E mail: aybikesinan@gmail.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
FÂTİH HRİSTİYANLIĞA SICAK BAKTI MI?
Online Kişi: 15
Bu Gün: 104 || Bu Ay: 8.640 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.775 || Toplam Tıklanma: 52.156.252