ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / PORTRELER
Okunma Sayısı: 7023
Yazar: Mahmut Bıyıklı
ATEİSTLİKTEN ÎMÂNA: AYŞE ŞASA
Ayşe  Şasa’nın destanlık hikâyesi!

Ayşe Şasa'nın destanlık hikâyesi!

Aşkın ışığında okunabilecek bir hayat romanının cesur kahramanı Ayşe Şasa!…

Büyük Türkiye tarihinin renkli ve ünlü insanlarından oluşan Bedirhan ailesi, bir çok yönüyle kendinden uzun uzun söz ettirecek bir maziye sahip. Mahmut Çetin’in farklı ve derin bir araştırmacılık yöntemiyle tesbit ve terkib ettiği bilgiler ışığında konu, milli kültür ekseninde mesai sarfeden zihniyetin de ilgi alanına giriverdi.

Bedirhan Bey ve çocukları Siyasi Kürtçülük faaliyetlerine karışmış olmalarına rağmen, aile fertlerinin çoğu, sonraki yıllarda milletimize hizmette bulunuyor. Bir Türkiye Tarihi yazılırken asla ihmal edilmemesi gereken bir merkez nokayı oluşturuyor vellhasıl Bedirhan Bey ve ailesi.

Günümüze uzanan çizgide Cemal Kutay, Vasıf Çınar, Emre Gönensay gibi esas oğlanların yanında, bir  çok ünlü sima da bu köklü aileye gelin ve damat olarak dahil olmuş. Rauf Orbay, Cenap Şahabettin, İbrahim Alaaeddin Gövsa, İrene Melikoff gibi. Halide Edip üvey evlatlık, Nazım Hikmet ise süt kardeşlik hasebiyle ailenin bir ferdi olmayı başarmış. Hatta Ürdün kralı Hüseyin bile yiğeni vasıtasıyla aile mensuplarından sayılır.

Fakat bize en sevimli gelen aile ferdi değerli sinema yazarımız Ayşa Şasa.
Avni Şasa ve Melike (Orbay) Şasa’nın çocukları olarak 1941 yılında dünyaya geliyor. Ayşe, 13 yaşına kadar yahudi, protestan ve katolik halayıkların elinde büyüyen bir çocuk. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okuyor. 18’inde kendini ‘marksist’ olarak tanımlıyor. Bu yıllar sonradan çok da keyifle hatırlamayacağı prometeci hayat ve sanat anlayışını yansıtmak için çırpındığı yıllar. Sinemaya başladığı 60’lı yıllarda onu Kemal Tahir heyecanıyla kuşatılmış, modern Türk sanatının eşyaya ve insana çok sığ ve boyutsuz baktığını düşünen bir Ulusal Sinemacı çevre karşılar. 70’li yıllar ise Şasa’nın, kimliğini yeni bir boyut çerçevesinde derinleştirmeye çalıştığı zamanlardır:

Utanmak affın ilk işaretidir

“1968 yılında senaryosunu yazdığım Utanç filmi bende kendi ruh dünyamın niteliği hakkında derin bir utanç yaratmıştı. Utanç her seyredişimde bana kilise orglarıyla icra edilen şatafatlı bir arabeski düşündürüyor, kendi eserim olan bu ucube tüylerimi diken diken ediyordu. Çocukluğumda ve ilk gençliğimde tabi olduğum yoğun yahudi-hıristiyan etkileriyle derinden hesaplaşmaya o dönemde giriştim. Sinema, yaratıcısının bilinçaltını ayna gibi dışarı vuran bir sanat. Senaryosunu yazdığım filimde kendi ruh çelişkilerimi okumak beni ağır bir kimlik bunalımına bürüklemişti. Kim olup kim olmadığıma karar vermek için yoğun bir oto-analize girişmem gerekti. Bu dönemde ağır bir sinir bunalımına yol açan, meslekten tümüyle çekilmemi gerektiren bu kişisel bunalım 30 yaşımda başlayıp ancak 18 yıl sonra, 48 yaşımda nihayete erdi. Sorgulamanın bir aşamasında kim olduğum sorusuna kesin cevabı bulmakla kalmadım, 30 yaşıma kadar yürekten benimsediğimi sandığım materyalist dünya görüşüyle asla uzlaşamadığım sonucuna vardım. Yahudi ya da hıristiyan değil, müslüman olduğuma açıklıkla karar verdikten sonradır ki sinemada da yürünmesi gereken yolun apayrı bir estetik anlayışın sınavından geçmesi icap ettiğini anladım.”

Okuduğum en olağanüstü metin

Bu 18 yıllık ağır arayış döneminde hasta yatağının başucuna gizli dost tarafından bırakılan  nefis bir Füsus çevirisi Şasa’yı hayata döndürür. 10 yıl boyunca İbni Arabi okur.* Gerçek şifanın Cenab-ı Hak’tan geldiğini hissettiği bu verimli günler, kişilik yapısındaki boşlukların anlamlanması sürecidir.

“Hayatımın en olağanüstü metniyle karşılaştım” dediği Füsusül-Hikem, tasavvuf-sinema düzlemine getirir Şasa’yı ve yeni dostlarının ısrarlı telkinleriyle Yeşilçam Günlüğü oluşmaya başlar. Artık ‘Dergah’tan dostları vardır ve kendi de bir ‘Dergahlı’dır artık…

Batı yanlısı bir yenilikçi anlayışın temsilcisi burjuva ailesinden bir evlat, tasavvufun uçsuz bucaksız iklimine yönelmiştir. Halvette 18 yıldan sonra çilesini doldurmuş ve Esat Coşan Hocaefendi’yi ziyarete gideceği gün, başını örtmüştür.

Kendini bulmanın, bilmenin ve dönüştürebilmenin çokanlamlı öykülerinden biri Ayşe Şasa’nın romanlık hayatı. Çok değer verdiği bir Allah dostunun isteğiyle
kaleme alınan Yeşilçam Günlüğü, ne güzel bir tevbe istiğfar ve hamd defteri aynı zamanda. Kendi dönüşümünü insanlarla paylaşabilenler, başkalarının hayatlarında da yapıcı bir rol sahibi olabiliyor. Ve geleceğe umutla bakabilecek genç bir dünyaya hakikatin ışığını alabildiğinine yaymaya görevli kılınıyor:

“Dilimden düşmeyen üç kelime var: İlham, keşif ve fetih. Tasavvuf için anahtar olan bu üç kelime sanatçıların elinde medyanın ‘batıni’ şifresini çözmeye başladığı zaman dünyayı şaşırtacak bir persfektife ulaşmaya başlayacağız. O zaman pozitif bilim, dua karşısında ne kadar yaya olduğunu farkedecek. Silahı aşk ve dua olan derviş, kamera denen aracın profan ufkunu delecek, onu şühud âleminin sırlarına doğrultacak.”

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

*Bir açıklama: Muhyiddin Arabi Hazretleri tasavvufta vahdet-i vücûd mektebinin en büyük temsilcisidir. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri Mektûbât adlı eserinin birçok yerinde Muhyiddin Arabi Hazretlerinin hatalarını anlatır. Meraklıları bu esere müracaat edebilirler. (Doğruluş)

Yazar: Mahmut Bıyıklı
06-07-10
E mail: Haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ATEİSTLİKTEN ÎMÂNA: AYŞE ŞASA
Online Kişi: 23
Bu Gün: 142 || Bu Ay: 6.654 || Toplam Ziyaretçi: 2.216.230 || Toplam Tıklanma: 52.124.637