ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 5278
Yazar: Meryem Aybike Sinan
BİR BİR SÖNDÜ LÂMBALAR!

M. Aybike Sinan

Hani bir şarkı vardı ta yürekten söylenen ve dilden dile dolaşan. İçinde bizim de olduğumuz, bizim de ses kattığımız bir şarkıydı bu. Segâh makamında gönül bahçemize düşen bir sıcak sorunun kendisi miydi, yoksa öylesine bir serzeniş miydi bilmiyorum ama yüreğimde yer etmiş o yeşil köşkün lambasının niçin yanmadığını şimdi daha iyi anlıyorum galiba!

 “Yanıyor mu yeşil köşkün lambası yar?” diyordu şarkı…

Şimdi aklımız, yüreğimiz bu soruya buruk bir hüzünle cevap verip diyor ki:

Yanmıyor!

Yeşil köşkün lambası çoktan kırılmış, çoktan söndürülmüş bilinmez bir el tarafından. Bütün bahçeler karanlık, bütün köşkler tarümar!

Çünkü huzursuzluğumuz, arsızlığımız, hırsızlığımız, hayırsızlığımız başımıza olmadık işler açtı. Yumuşak başlı hallerimizi, su gibi duru yanlarımızı unuttuk. Unuttuk hafızamızdaki nakışları, silindi ruhumuzun güzel tarafları. Mizacımız bizi terk etmese de biz mizacımızı terk ettik. Ruhumuzda telafisi namümkün derin gedikler açılmış. Aklımızın terazisinde hile çıfıtlaşmış işlerini tartıyor. Karışmış hesaplarımızı düze çıkaramıyor akıl.

Yeşil köşkün lambası işte bu yüzden yanmıyor!

“Hiç dinmiyor şu gönlümün kavgası yar”

Dinmiyor!

Bu gönülün kavgası yeni başlıyor aslında.

Çünkü uzun upuzun yıllar sanki uyumuş ve yeni baştan uyanmışız ve hiçbir şeyi bilmiyor, tanımıyor ve hatırlamıyoruz. Her şey bize, benliğimize yabancı, her şey ruhumuza batıyor bir kıymık gibi. Yüreğimizde sevgi, merhamet, şefkat, rikkat, hakikat, hikmet, adalet ve suhuletten yana her ne varsa sanki terk etmiş bizi bir başımıza kalmışız çaresiz.  Onlarsız kalmışız, onlar alıp başlarını gitmiş! Hayat onlarsız dağ gibi ağır ve çekilmez geliyor ruhumuza. İnsanlar yabancı, insanlar başkalaşmış, insanlar değişmiş, kimseyi tanımıyoruz! Allahım bize, bizlere, insanlığa bir şeyler oluyor. Yüreğimiz kendisiyle kıyasıya savaşta!

Yüreğimizin kavgası yeni başlıyor aslında!

Yeşil köşkün lambası ruhumuzda yanmıyor artık yanmaz.

Çünkü ruhumuzun güvertelerine şen martılar konmuyor şafak vakti. Yüreğimizde yankılanan her âhın bir eski zaman şarkısına dönüştüğünü, derin bir hiçliğin koynunda kendi başımıza kaldığımızı bile bilmiyoruz. Hayat defterinde bizim için açılan beyaz sayfaları kirli ve karmaşık yazılarla doldurmuşuz. Mahcup değiliz kusurlarımızdan, bir garip arsızlık dokunmuş ruhumuza. Gizlimiz saklımız öyle çoğalmış ki! Hesaplarımız karışmış, hafızamıza kazınmış güzel nakışlar silinmiş, bedbahtız. Yaptığımız, ettiğimiz onca yanlışa utanmıyoruz!

Çünkü biz utanmayı unuttuk.

Utanmak ne güzeldi oysa!

“Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar” (isra,17-84).

Mizaç ve karakterimiz bizi ateşlere atıp, hüzün gemileriyle okyanuslara çıkarma başlatmıştır aslında. Biz yoktur, ben yoktur kaybolmuşuz, etten ve kemikten bir garip mahlûk gibi dolaşıyoruz orta yerde! Vicdan denen meleği kaybetmişiz yüreğimizde! Daha ne olsun. Sade Yeşil köşkün değil, bütün köşklerin lambası sönmüş fark etmediğimiz. Alabildiğine karanlıktayız. “Dünya bir büyülü gurbet bağlanma ona” diyen erenin sözü ne kadar gerçekse, bizim gönül sırçasından düştüğümüz o kadar gerçek!

“Aba da bir çuha da bir giyene yar
Güzel de bir çirkin de bir sevene yar”

Şarkının içtenliğine sinen insani tarafı da unuttu gönlümüz.

“Güzel de bir çirkin de bir sevene yar” sözüne itibar etmiyor akıl. Seküler bir aklın en kıymetlisi paraya tahvil edilendir. Hedonizmin esir ettiği bir yüreğin sevgi sözcüğünü bilip ona hürmet etmesi akla ziyan bir husustur artık lügatimizde. Geleni kılık kıyafetle karşılayıp elde edeceğimiz menfaat ölçüsünde uğurladığımız bir devrin karası bulaştı gönlümüze. Yüce Rabbimizin bize giydirdiği desenlerin içinden sıyrıldık dünyalık telaşlarla.   Bütün eksileri, bütün yarımları ve bütün noksanları kuşandık, bilemedik. O ilk halimizi, “Kâlu Belâ” iklimini kışa döndürdük. Bütün bahari taraflarımızı soyunduk attık bir tarafa…

Çünkü biz verdiğimiz “o” sözü unuttuk.

Yeşil köşkün lambası yanmaz elbet!

Çünkü yanacak köşk, gidilecek meşk, bel bağlayacak aşk bırakmadık. Yağmaladık, tükettik bağlanacak her ne varsa. Gönül kıyılarımız kurak kerbela misali. Göller kuruyor, çöller uyanık. Hayat uğulduyor son soluk. Ellerimizden dillerimizden yara almadık bir yer kalmadı neredeyse. Çok incittik dünyanın haritasını. Bütün güzellikleri çiğnedik, bütün iyilikleri ezip geçtik! Bu yaşadığımız cümle mahlûkatın bedduasıdır. Oysa bir emanetti bütün kâinat. Ellediğimiz her yeri kirlettik, kuruttuk, yaşanmayası kıldık. Ne köşk kaldı ne saray!

Yeşil köşkün lambasını biz söndürdük!

Bir daha yanmayası…

Şimdi kekremsi, buruk, ızdırap desenli şarkılardan medet umuyoruz. Hiçbir şarkı söylemiyor bizim hüzünlü şarkılarımızı. “Allah senin belanı versin” diyen şarkılardan beslenen bir yüreğin, “seni gidi şerefsiz” diyen şarkıları seslendiren bir aklın sahibi olduğumuzdan beridir içli ve derin şarkılar yağmıyor ruhumuza. Bundan böyle yeşil köşkün lambası yanar mı bilmeyiz ama yüreğimizdeki binlerce lambanın söndüğünü haykırmak diler bu yürek!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
06-07-10
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİR BİR SÖNDÜ LÂMBALAR!
Online Kişi: 16
Bu Gün: 595 || Bu Ay: 9.818 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.643 || Toplam Tıklanma: 51.946.584