ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MEKTEP (Talebe Yazıları)
Okunma Sayısı: 2797
Yazar: A.Tunahan Şimşek
HANGİ TARAF MEDENÎ?

21. Yüzyılın başlarındayız…
Modern ve medenî bir millet olmak için büyük adımlar atıyoruz.
İnsanlar oradan oraya koşuşturup duruyorlar.
Medenî bir millet, modern bir millet nasıl olunur?
Hep merak etmişimdir, medenî ve modern olmaktan bahseden insanlar bu iki mefhumdan neyi anlıyorlardı?
Ahlâkın, terbiyenin, misafirperverliğin, kültürün, dindarlığın, milliyetçiliğin, müsâmahanın, tevâzunun, saygılı olmanın en üst seviyeye gelmesi değil miydi medenî olmak? Kavgasız, gürültüsüz, öfkesiz, hasedsiz bir hayatın devam etmesi değil miydi?..
Peki, nasıl oluyor da bazı insanlar, kendilerine bu iki mefhumun mânâsı sorulduğunda “Kadın – erkek ayrımı yapmadan insanların iç içe eğlenmesi…” diye cevap veriyorlar?..
“Modern ve medenî” olmak her insanın kulağına hoş gelen şeyler… Peki, dünyadaki hiçbir şey yan gelip yatılarak elde edilemiyor da bu iki meziyet “eğlenerek” nasıl kazanılıyor?
Yıllardan beri aynı şeyler yaşanıyor… Bu insanlar kendilerini hiç sorguya çekmeden, inandıkları şey hakkında soru sormadan; diğer insanların sorduklarına da sokak ağzıyla cevap verenlerdir.
Ve sözde “modern, medenî” olan bu insanlar “Elhamdülillah Müslümanım!..” diyebiliyorlar göğüslerini kabartarak.  Aslında bu insanlara “Medenî ve modern bir millet nasıl olunur?” sorusu gibi “Müslüman olmak için ne yapmak lâzım?” diye de sorulmalı…
Hani her zaman derler ya “Karanlıktan geldik, aydınlığa gidiyoruz…” diye; ama bana aydınlıktan karanlığa gidiyoruz gibi geliyor. Aydınlığı ve karanlığı yanlış bilen, ama sürekli bunlardan bahseden görme engelliler sâyesinde kimse fark etmeden karanlık bir çağa gömülüyoruz.
Evet, aydınlığa açılan bir kapı değildi bu, karanlığa açılıyordu. Kapının önündeki ateş böceği insanları kandırıyordu, hâlbuki böceğin arkası karanlıktı. Diğer kapıda ise güzelliğin kapının önüne aksettiği gölgesiydi insanları kandıran. Yıllarını o böceğe bakarak, ona ulaşarak geçirmeye çalışan ve öbür kapıyı seçen insanlara “Gerici!.. Yobaz!..” diyen, çokbilmiş insancıklar vardı bir tarafta, diğer tarafta da hakikati bilen ve bu çokbilmişlere acıyan insanlar vardı.
Şimdi aradaki farkı düşünün.
Hangisinin yaptığı doğru?.. Hangisinin yaptığı daha medenîce? Hangisi daha modern?.. Elinin emeğiyle geçinen, geçindiren, çoluk çocuğunun, konu komşusunun hayrını düşünen, yeri geldiğinde edepli ve seviyeli bir şekilde eğlenmeyi de bilen insanlar mı; yoksa her çeşitten insanın gece yarılarına kadar bir arada bulunduğu barlarda, diskolarda çılgınca eğlenenler mi?.. “Medeniyet”i ağzından düşürmeyen ama halk otobüslerinde, banliyö trenlerinde yaşlılara ve çocuklu hanımlara yer vermeyenler mi?.. Annelerinin, babalarının, dayılarının, amcalarının, teyzelerinin, halalarının, nenelerinin ve dedelerinin bir gün olsun hâlini hatırını merak edip sormayan insanlar mı?..
Hangi taraf bilmiyordu medeniyeti, hangi taraf yanlış biliyordu?.. Yıllardır yalan söyleyenler kimlerdi? Hangi taraf yıllardan beri kendilerini kandırıp başkalarına “Beyninizi yıkıyorlar.” diyordu? Gülünç hâle düşen saflar kimlerdi?
Kimlerdi Cehalet Devri’ndeki putperestlerin 21. Yüzyıl modelleri?
Hayâtın mânâsını ve hakikate açılan kapıyı görmeyen, bilmeyen; yalanı doğruyu anlamadığı hâlde orada burada ahkâm kesenler kimlerdi?
Ortalıkta göğüslerini kabartarak “Elhamdülillah Müslümanım!..” diyen, ama bu cümlenin hakikatini görmek istemeyen çağdaş(!)lara bu hakikati anlatmanın zamanı gelmedi mi?
Aslında gelmişti, hattâ geçmişti bu zaman.
Fakat yine de gerçek mânâda hakikati anlatan insanlar vardı;  yıllardan beri hiç bıkmadan… Küfür ve isyân edenlere, yalan söyleyenlere, Allah’a şirk koşanlara “hakk”ı anlatma yolunu seçenler vardı…
Onların gayret ve azimlerini gördükçe umudum kaybolmuyor.
Hakikati yıllardan beri anlatıp dinleyenler… Karşılarında kim olursa olsun, anlatmaya devam ettiler: iyisine, kötüsüne…  Çünkü onlar Hz. Mevlânâ’nın felsefesiyle hareket ettiler:
Ne olursan ol, yine gel…”


NOT: Ahmet Tunahan kardeşimiz lise son talebesi. Biz de bu genç yaşta böyle üstün bir şuur gösteren kardeşlerimizi gördükçe ümidimizi kaybetmiyoruz. Bu güzel yazısı için kendisini tebrik ediyor, yeni yazılarını bekliyor, ömür boyu kalemi bırakmamasını diliyoruz. (Doğruluş)

Yazar: A.Tunahan Şimşek
30-07-10
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HANGİ TARAF MEDENÎ?
Online Kişi: 13
Bu Gün: 249 || Bu Ay: 6.239 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.233 || Toplam Tıklanma: 52.117.534