ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / RAMAZAN- ORUÇ- İNSAN
Okunma Sayısı: 3268
Yazar: Meryem Aybike Sinan
HOŞ GELDİN EY ŞEHR-İ RAMAZAN!

Doğruluş okuyucularının ve bütün İslâm âleminin Ramazân-ı şerîflerini tebrik eder; bu mübârek ayın günahlarımızı kılıç gibi kesmesini, güneş gibi yakıp kül etmesini ve sonunda hepimizi mağfiret iklimlerine uçurmasını Cenâb-ı Hak’tan dileriz.

Meryem Aybike Sinan Hanımefendinin yazısı:

Çocukluğumun gökçe ve akça günlerinde kıvrılıp giden bir derecik vardı bahçemizin içinde. Kayısı ağaçlarının arasında kıvrıla kıvrıla akıp giderdi menziline. Koynundaki çakıl taşlarını okşayarak, parlatarak, cilalaya cilalaya, bir ninninin kadifemsi huzurunu, etrafına duyura duyura çağlar dururdu.

Bütün zamanlarımı kıyılarında geçirdiğim bu dereciği çepeçevre yarpuzlar, yoncalar, kır çiçekleri sarmış kucaklamışlardı. Gün karşıdaki tepelerin ardına çekildiği demlerde, akşamın gölge gölge yürüdüğü saatlerde ben de veda ederdim dereciğe.

Yarpuz kokusu ellerimde düşerdim beyaz badanalı evimizin kollarına.

Badana kokulu odamda yorgun düşer, kendimi efsunlu bir saadetin ellerine bırakırdım.

Şimdi ne zaman bir yerde o demleri çağrıştıran yarpuz ismini duysam,  birden gül, zambak ve yarpuz kokulu bir hatıra demeti yağıyor ruhumun derinlerine.

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldin ey şehr-i ramazan diyor yüreğim.

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü…


Hayatın bütün çağrılarına kulak tıkayan zamane insanları yarpuzu unuttu şimdilerde. Kırları unuttu, beyaz badanalı evleri unuttu. Eskil düşleri unuttu. Dere kenarlarında, derin yarların koynunda unutulmuş bir devrin yetim çocukları gibi uyuyorlar şimdi sessizce. Bizler bu unutmuşluğun elemiyle yarpuz ismine düğümlendik ansızın. Bir sızı gibi düştü yüreğimizin ortasına. Dere kıyılarında unutasıya uykulara terk ettiğimiz bir hasretti oysa düne kadar… Şimdi başka bir şeyleri hatırlatıyor bana yarpuzlar, kıvrılan derecikler. Karlı dağları,  ıssız dağlar başında yitip giden baharları, üşüyen canları ve kararan şafakları…

Yarpuz bir şiirin isiydi belki de kokusunu duyduğumuz.

Belki oydu bizi yeni baştan uzaklara çağıran. Hayalimdeki yarpuzların çağrısı var şimdilerde bana el eden. Bahar geldi gayrı diyorlar sanki… Belki bir daha gelmeyecek, gel artık diyorlar bir ağızdan…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldin ey şehr-i ramazan diyor yüreğim

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü

Uzun boylu, gökçe gülüşlü, sarmaşık endamlı baharı henüz uğurladık sayılır!      

Çiğdemler, nevruzlar, bilezikler soldu bile. Güller devran sürüyor inadına inadına. Derin yarların avuçlarına gizlenen çoban şarkıları düşüyor aklıma. Sonra haminnemin yarpuz kokulu katmeri buğu buğu tütüyor gözlerimde. İşte bahar gelmiş, gün dolanmış, mevsim tazelenmiş. Kış kışlığını, bahar pembeliğini, yaz yazlığını, güz güzlüğünü bilmeli.

Bütün unuttuklarım şimdi yâdımda. Ne kadar uzağım oysa bir demet yarpuz kokusuna, ne kadar unutmuşum, ne kadar ırak düşmüşüm. Ah o çocukluk yıllarım, o büyülü güzellik, o efsunkâr baharlar, o kıvrak dereler… Nereye gittiler, nereye saklandılar, nerelere aktılar, hangi mahzenin tellerine takıldılar, bilmiyorum, ah! Bilmiyorum.

Birden bir şiirin buruk tadı yakalıyor, tutuyor beni, gitme diyor.

İçime katıksız bir huzur iniyor.

Bütün çiçekler bir gömeç balın içine düşüyor, yarpuz kokulu bir an benim gözlerime… Tatlı bir nesim fısıltıyla saçlarımı savuruyor… El ediyor uzaklardan hatıralarım, gel diyor…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldin ey şehr-i ramazan diyor yüreğim.

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü…

Yarpuz ve nane kardeş derdi anneciğim.

Evin etrafına sıra sıra ekerdi. Yarpuz kokusuna yılan gelmez derdi. Bu bitkinin yanında huzurla dalardım suya, dereye. Yüzüm düşerdi suyun aynasına. Eğilirdim yüce Yaratanın önünde, diz çökerdim. Katar katar uzaklardan gelen kuş sürülerinin cıvıltıları beni katardı önüne.  Sürüklenirdim hayallerimin uçsuz bucaksız vadilerine. Eksilesi günlerin oyuncağı olmuş yüreklerin aksine şükür çiçek açardı minik yüreğimde. Çoğalırdım.

Yarpuz kokan ellerim suya değerdi ve kana kana içerdim.

Güneşin akşamla buluştuğu yerden anneme sığınırdım ürperesi…

Sonra yakamozlar vururdu suyun aynasına. Benim siluetim çekilirdi kendi kuytusuna. Perde kapanır ve yarpuzlu bir günün yorgunluğu gözkapaklarıma inerdi. Savrulurdum masal ülkesine.

Şimdi o masal ülkesinden uyandığım demlerdeyim.

Yine uzak hatıralar yığışıyor aklımın kuytusuna. Yarpuz kokulu düşler yüreğimi elliyor, hatırla diyor, duy diyor kalbinin sesini, gel diyor gel…

Bütün çiçekler bir gömeç balın içine düşüyor, yarpuz kokulu bir an benim gözlerime… Tatlı bir nesim fısıltıyla saçlarımı savuruyor… El ediyor uzaklardan hatıralarım, gel diyor…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden.

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü.

Sandık sandık gelen bir meltem okşuyor yanaklarımı. Çiğdemler, yarpuzlar, nevruzlar, bilezikler, sümbüller renk renk, ahenk ahenk, çelenk çelenk vadilere sığınmışlar. Irak düşmüşler ruhsuz kentlerin yalancı, kem bakışlarına. Derin bir uykunun ardından bir uyku güzelliği sinmiş ışıltılarına. Karlar, buzlar ülkesinden uyanıp gelmişler ansızın. Buz bağlayan dereler, ısınmış yollara revan olmuş. Güneş kapılarını açmış ardına kadar, şefkat ağını yaymış, kucaklamış her şeyi. Rüzgâr kış pelerinini atmış üzerinden, pembe yeldirmeli baharî feracesini kuşanmış, gelmiş güzelliğin bahçesine.

Yarpuz kokusu sinmiş derinin şırıltısına.

Birden bire hatırlıyorum ve uyanıyorum eski rüyaların içinden… Çocukluğumun ramazanları düşüyor yâdıma. Her şey başkaydı, her şeyde fısıltılı bir güzellik vardı, her şey tazeydi, taptaze. Bir derinin serin şırıltısı gibiydi hayat, akan bir su gibiydi insanlık! Sevgiler, selamlar, aşklar, dostlar, arkadaşlar, yemeler, içmeler her şey tazeydi işte. Bu ağırlık, bu karanlık, bu tatsızlık, bu lezzetsiz yiyecekler nerden? Nereden tutup getirdik bunca çirkinliği? Sular neden böyle tatsız ve sıcak! Ekmeklerin buğusu nerede? Ya kokusu! Yok, hiçbir şeyin tadı tuzu, davullar neden bu denli ahenksiz çalıyor? Bu kuru gürültü neyin nesi! İmsak vakti sokaklardaki koşuşturma neden yok? Camiler neden sessiz? Sorular sorular…

Birden derin yarların dibinde buluyorum umutlarımı. Hüzün elliyor yüreğimi.

El ediyor uzaklardan hatıralarım, gel diyor…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldiniz ey şehr-i ramazan diyor yüreğim.

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
09-08-10
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HOŞ GELDİN EY ŞEHR-İ RAMAZAN!
Online Kişi: 11
Bu Gün: 212 || Bu Ay: 8.748 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.939 || Toplam Tıklanma: 52.157.239