ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / GEÇERKEN UĞRAYAN YAZARLAR
Okunma Sayısı: 4081
Yazar: Ahmet Ar
ELMALI'DAN UNUTULMAYACAK HÂTIRALAR

Bu gün Elmalı’da son günümüz. Elmalı’dan unutulmayacak hâtıralarla döneceğiz. Neler mi?

Sahilden aldığım her bunaltıcı sıcak haberinde Allah’ın Elmalı’ya verdiği serinlik nimetine şükredişim…

Her sahur sonrası ibadet ve vazifelerimizi yaptığımız, evimizin güney cephesindeki pencere önü. Allah’ım o ne ferahlatıcı serinlik! Serinlikten öte insanı dirilten, canlandıran bir şelâle… Hava, ama avucunu açsan dökülüverecek bir göze sanki…  Her sabah namazından sonra tespihimi alıp o ferah şelâlenin altında tatlı ürpertilerle oturmak ne güzel! Ya Rabbi, nimetlerine sayısız şükür!

Bir mahallede oturduğumuz halde bir köyde yaşadığımız hissini veren manzaralar… Her sabah ve akşam eli değnekli bir çobanın güdümünde evimizin önünden geçen koyun sürüleri… Neredeyse mahalledeki insan nüfusunu aşkın köpekler ve bilhassa geceleri sabaha kadar ulumaları… Bunlardan birinin komşumuz Dudu Abla’ya saldırması ve zavallı kadını yara bere içinde bırakması, hastanelik etmesi… Bu hadiseden sonra bizim de sokağa korka korka çıkmamız… Bu cümleden olarak bir teravih namazına elimde bir odunla gidişim… Bütün mahalleyi kaplamış yüksek, geniş, koyu gölgeli ceviz ağaçları.

Bir kasabın iki katlı muntazam bir evi keçi ve koyun besihanesi olarak kullanıp insana “Elmalı’da mıyım, Trabzon’da mı?” sorusunu sorduracak kadar mizah literatürüne girecek bir iş yapması…

Talebe yurdunun kermesi… Pekmezli karlama, dönerli dürüm, Elmalı baklavası… Kadın erkek, çoluk çocuk, yediden yetmişe (seksene de diyebiliriz) herkesin canla başla hizmete koşmaları… Seksenlik bir ninenin bir yağ tenekesinde özenle yetiştirdiği çiçeği getirip, “Yurt namına satın.” demesi… Muhasebeci Hüseyin Abi ve öğretmen Hasan Bey’le kasayı bekleyişim… Bir turist kadının kendisine verdiğimiz para üstünden bir miktarını geri itip yardıma katkıda bulunması… Belediyenin kermes için kurduğu yörük çadırına gece bekçisi verilmem. Halit Abi ile çadırda içtiğimiz damla sakızlı kahve, kahvenin dumanına karışan koyu sohbet… İlle de baştanbaşa samîmiyet, tepeden tırnağa muhabbet! Yüzlerde asr-ı saadetten devşirilmiş nur… Hareketlerde Semerkant, Buhara, Horasan, Serhend… ve Silistre ıtırlı bir ağırlık, oturaklılık, ölçülülük… Mazi ile bugünü kaynaştıran bir hâlet! İyi ki buradayım Rabbim, iyi ki buradayım!

Sinan Ümmî ve Vahap Ümmî türbeleri… Ömer Paşa Camii… Ömer Paşa, Manavgatlıymış. (Manavgatlılar böyle bir değerleri olduğunu biliyorlar mı acaba?) Bosna fâtihi imiş. Bosna’dan elde ettiği ganimetlerle bu güzel camiyi yaptırmış. 400 yıllık cami hâlâ dimdik, hâlâ bembeyaz, hâlâ kıpır kıpır, capcanlı… Ecdadımızın İstanbul dışında yaptığı bütün mîmârî eserlerle boy ölçüşebilecek bir mübârek yapı. Elmalı onun kıymetini biliyor.

Ömer Paşa’nın hemen üstündeki Helvacılık Çarşısı… Yüz metre kadar uzunluğu olan küçük bir çarşı… İki yanında ahşap kapılı ananevi şipşirin dükkanlar… Bakır eşyalar, kalaylı kaplar, kendi yaptıkları helva ve lokum çeşitleri, leblebiler; çay ocakları, taş fırın… İnsanı mâzîye uçuruveren küçük bir zaman tüneli… Ey Elmalılılar, bu güzellikleri terk etmeyin!

Sık uğrayıp sıcak pide ve Isparta ekmeği aldığım Karadeniz fırını… Bir gün üst katta oturan Vanlı komşumuza da bir ramazan pidesi alışım… Ertesi gün komşumuzun bize karnıyarık getirmesi…

Eymir yurdunda yaptığımız iftar… Yurdun önünde, katran ve çam ağaçlarının altında, açık havada çimenlerin üstünde… Hizmet için hapislerde yatmış maliye memuru Murat Amca… Eymir Yurdu’nun sorumlusu okuma ve ilim âşığı Mehmet Hoca… Pehlivan yapılı aşçımızın yayla çorbası, nefis alabalık kızartması… Talebelerin sessiz sadasız, sanki gönülden gönüle ulaşan bir talimat usulüyle yemekleri getirip götürmeleri…

Tornacı Zeki Usta ve ağabeyi Adem Usta… Gülen yüzlerinde kalpleri görünen can dostları… Düdenbaşı’ndaki evlerinde yaptığımız iftar… Yemek masasında Hasan Hoca’nın oturduğu sandalyenin kırılıp çökmesi ve Hasan Hoca’nın boylu boyunca yere yuvarlanması… Hiç bozuntuya vermeden gülerek, latifeyle karşılaması, hiçbir şey olmamış gibi yemeğe devam etmesi...

Zeki Usta, Zeki Usta’nın asker arkadaşı Batmanlı Muzaffer ve Hasan Hoca’yla Gömbe’ye gitmemiz. Ancak Karadeniz Bölgesinde rastlanabilecek yeşillikte Gömbe yaylası… Gömbe yurduna uğrayış… 12 Eylül mağduru Ârif Hoca ile tanışma… Ârif Hoca’nın güngörmüş çehresinin hemen arkasına saklanmış lâtifeci kişiliği… Çörekçi lokantasında köfte ve piyaz… Dondurmacıda yanık dondurma ve karlama… Muzaffer Çavuş’un yaz gününde soğuktan titremesi… Kendini titreten soğuk havaya hayran olması… “Hırka verelim” teklifini “Ben soğuk depolayacağım” diye reddetmesi… Yağmur yolları çamur ettiği için Uçarsu’ya gidemeyiş…

Hasan Hoca’nın evindeki iftar… Şehriye yengenin nefis çorbası, müthiş pilavı, leziz biber dolması, kadayıfı…

Zaman zaman Kışla köyündeki kardeşimizin petrol istasyonuna ait mescide Hasan Hoca’yla imam götürmemiz… Toy imamın arkasında üç beş Kışlalı ile teravih kılmamız…

Yeşilyayla Güreşleri… Ancak finale yetişebilmem… Finaldeki güreşçilerden birinin annesinin (Serikliymiş) yanıma rast gelmesi… Oğlu için durmadan dua etmesi… Tehlikeye düşünce bağırıp çağırarak çimenleri yolması… Oğlu başpehlivan olunca sevinçten baygınlık geçirmesi…

İmamesi Yusuf Hoca olan bir tespih halkasında haftanın belirli günlerinde bir araya gelişlerimiz… Mütevazi, mütebessim, muhabbetli yol arkadaşları…

Her gün ikindi namazına Güneş’e gidişimiz… Alanyalı ve Antalyalı hâfızların okuduğu mukâbeleye katılmamız… Demreli Ahmet… Güneş’te hatimle kılınan teravihler…

Gece yatarken bahçeden pat pat sesler gelmesi… Hanımın sevinçle “Elma ağacından yine elma düştü, sabah alır gelirim.” demesi… (Çünkü izinli olduğumuz halde başından koparamaz, ancak düşenleri alır) Sabah bereli elmaları alıp gelişi…

Mahallemizdeki kibar, en az tatlıları kadar tatlı dilli tatlıcı kadın… Tahinci Ömer, peynirci Hüseyin… Elektrikçi Salih Usta… Buzdolabı tamircisi Emrah…

Hanımın çocukluğunun bir kısmını geçirdiği Bağdat Mahallesi… Eski Elmalı müftüsü olan dedesinin oturduğu -artık metruk vaziyette- ev… Diğer evler de gitti gidiyor… Derken ölü mahallede bir hayat belirtisi: Saadet Teyze! Uzun yıllar müftü efendi ile komşuluk yapmış, hizmetinde bulunmuş… Elini öpmemiz… Hanımı hatırlayışı… Sarmaş dolaş olmaları… Eski günleri yâd ediş… Saadet Teyze… Eli tespihli, kalbi zikirli, ağzı duâlı… Kalbinin nûru yüzüne aksetmiş. Ah arzın görünmeyen bilinmeyen direkleri!

Hasan Hoca’yla hanımları da alarak Gömbe üstünden Çavdır’ın yaylasına eski yurt arkadaşlarımdan Hüseyin Bey’i ziyarete gidişimiz. Yol boyunca gördüğümüz elma bahçeleri…

Hocaların hocası, kültür ve gönül adamı Ahmet A… Hoca… İlk görüşmemizin hemen akabinde “Kalkın yemek yemeye gidiyoruz.” deyişi… Saadet Teyze’nin kızı Semahat Abla’nın cennet bahçesi gibi her tarafından su sesleri gelen ve ağaçlar altındaki mekânında yediğimiz alabalık… Ve sohbet, sohbet…

Şehrin en üstünde şırıldayan Cemile çeşmesi.

Elmalı'nın katıksız bir Türk şehri olduğunun vesikası köy adları: Yuva, Afşar, Bayındır, Eymir, Salur... Bunlar Oğuz boylarının isimleri. Hemen hemen bütün köy isimlerinin Türkçe oluşu...

Ve misafirlerimiz… Hilmi Abi, Safiye Yenge, Mehmet, hanımı Ferhan, kızı Elif… Tostili Mustafa ve âilesi… Necla Yenge, Emine, Oral…

Unutulmayacak…

Hepsi bu mu? Değil elbette. Her şey satırlara yazılmıyor. Gönül kitabına yazılanlar ayrı…

Şu kısacık zamanda bu kadar güzellik! Bu kadar yeni dost! Şükretmezsek günah olur…

Yazar: Ahmet Ar
30-08-10
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 2
TAC01
ELMALIDA YAŞAMIŞ BİR FİNİKELİ
Tarih : 04-02-11

Ahmet hocam! Elmalı hatıralarını ne güzel kaleme almışsın. Ben de bu güzellikleri yaşadım. Bu şirin ilçe o kadar hoşuma gitti ki sık sık uğrayayım, buradan kopmayayım diye Elmalıların eniştesi oldum. Gerçekten Elmalı buram buram maneviyat kokuyor.

 
Necmiye Güneylioğlu
Şükredecek değerlere sahip olmak ve bunlara şükretmeyi bilmek...
Tarih : 07-01-11

Değerli Ahmet Bey kardeşimin yazısına yorum yazmadan geçemedim. Nasıl ki o geçerken bu sayfaya uğramışsa ben de okuyunca uğrayanlardan olmak istedim. Okuyup geçmek, hiç iz bırakmamak, bigâne kalmak bu çok değerli satırlara haksızlık olur diye düşündüm. Bu satırlar Elmalı'nın serin havası gibi şu kış gününde içimize bir ferahlık kattı. Bunları yazdığı için biz de o kaleme şükran borçluyuz okuyan herkese Elmalı yolu göründü gibi. Geçenlerde televizyonda bir program izledim. Niyazi Mısri'den bahsediliyordu. Deniyordu ki Antalyalılar burunlarının dibindeki değerlerden habersiz uyuyup duruyorlar. Orada bahsedilen Emine Işınsu'nun Bukağı adlı eserini alıp hemen okudum arkasından Sadık Yalsızuçanlar'ın Anka'sını... Sırada Elmalı'ya gitmek vardı. Ümmi Sinan'ın tekkesini ziyaret... Bu satırlar ancak bu kadar yerini bulabilir. Ancak bu kadar zamanında okunup zengin muhtevası ile bir gönlün coşmasını sağlayabilir... "Şu kısacık zamanda bu kadar güzellik..." Evet sanırım bundaki hikmeti düşünmek gerek. Şu kısacık zamanda bu kadar güzellik, şu kısacık zamanda bu kadar güzel dost, şu kısacık zamanda bu kadar güçlü gözlem... Bunlarda bir hikmet gizli olsa gerek. Niyazi Mısri Anadolu'yu, İstanbul'u birçok ülkeyi gezip aradığını Elmalı'da bulduğuna göre bu güzel topraklar demek ki yıllardır en güzel insanları yetiştirdi onları vesile kılarak bir mıknatıs gibi başka değerlerin bu toprağa, vatanın bu güzel köşesine gelmesini sağladı.Ne mutlu vesile olanlara ne mutlu bu nimetlerden nasip alanlara... Bu satırların sahibini ayrıca akıcı, ferahlatıcı bir üslûpla bize özlemini çektiğimiz dostluk, sevgi, paylaşım, eski Ramazanlar gibi değerleri hatırlama fırsatı verdiği için teşekkür ederiz. Saygılarımla

 
ELMALI'DAN UNUTULMAYACAK HÂTIRALAR
Online Kişi: 21
Bu Gün: 175 || Bu Ay: 8.711 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.868 || Toplam Tıklanma: 52.156.806