ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 35020
Yazar: Ahmet Taşgetiren
BİR BABANIN OĞLUNA MEKTUBU

Can yavruma mektup

Can yavrum,

Askerliğim sırasında annene mektuplar yazmıştım. Beni ve onu bağlayan sevgi dolu satırlardı onlar. Sizlerle iletişim zorluğu yaşadığımız zamanlar o hep, "çocuklarına mektup yaz" der bana... Bu mektup o mektuptur.

Can yavrum,

Babaların sevgisini gösterme noktasında çok da becerikli olmadıklarını babamdan öğrendim. Benim hep ciddi yüzüyle bir saygı halesi olarak içimde yer etmiş babamı bir gün, bir ayrılış anında, beni uğurlarken gözlerinde bir damla yaşla gördüm. Sonra ona yazdım: "Baba, dedim mektubumda, çocuklarınıza sevginizi daha erken gösterebilirdiniz. Bu sizi çok çok daha güzel kılıyor." Babam ondan sonra yüreğimi çok daha derin bir sevgi halesi olarak sardı.

Kimbilir belki şimdi biz de, sizlere sevgimizi iletirken çok becerikli değilizdir. Ne bileyim ben, elimiz kolumuz dolaşır, dilimize bir türlü yansımaz sevgi sözcükleri, illa kendimize hâkim olamadığımız bir an gereklidir yüreğimizdeki dolu dolu hisleri dışa vurmamız için.

Oysa istisnasız bütün anne-babalar sever çocuklarını... Hadi az veya çok diyeyim ihtiyat payı olsun diye... Ama severler, sevgi neredeyse mutlaktır anne-baba yüreği için... Annelerin bir sorunu da yoktur sevgilerini hissettirme noktasında, Allah onlara, öyle bir dizginsiz sevgi bağışlamıştır ki, onu hissetmemek mümkün değildir neredeyse... Ama babanda, eğer bugün gözlemleyemediğin bir şeyse sevgi, emin ol, bir gün sen de onun gözlerinde sıcak bir damla olarak somutlaşmış göreceksin sevgiyi...

Severler....

Bak, ne kadar sorunluyuz bu konuda ki, "severiz" bile diyemiyorum. Severler, hatta öyle ki yüreğini söküp götürsen annenin, ayağın sürçüp de yere kapaklansan, "ah yavrum" diye ses verir avucundaki yürek.

Can yavrum,

Bilir misin, bir evladın heyecanı doğmadan başlar anne-baba yüreğinde... Sanki bir sevgi tomurcuğu açacaktır. İlk çığlık, ilk gülücük, emekleme, ilk adım, ilk düşüş, ilk kelime, ilk hastalık, yüzdeki ilk solgunluk... Sanki bir tarih gibi yazılır aile albümüne... O albüm gerçekte anne-baba yüreğidir. Gülücüklerin sevinçtir, solgunlukların hüzün...

Sonra çocuk açısından sanki bağımsızlaşma süreci başlar. O küçük dünyadan bir adam boy salacaktır. Kendi dünyası olacaktır, kendi özel sevgileri olacaktır. Ama anne-baba için o ilk çığlık, ilk gülümseme, ilk ayağa kalkış hiç unutulmaz sanki... Sevinçlerini en çok paylaşanlar da onlardır, acılarında en çok kahrolanlar da... Onlar fakında olmasalar da...

Can yavrum,

Sevgilerimizi öne çıkardım, sizi onunla teslim almak için değil. İletişim orada odaklansın diye... En büyük gerçek o diye... Her şey o zeminde büyüsün diye... O zeminde oluşan değerler, kalbimize ve zihnimize yük olmazlar diye...

Bir mülk değil çocuklar anne-baba için, bir emanet, bunu biliyorum. Belki anne-babaların ilk öğrenmesi gereken şeyin bu olduğunu da biliyorum. Mülk olsaydınız, o da doğru değil ya, belki daha özgürce tasarruf etme hakkından söz edebilirdik. Ama emanet olunca, hele mülk'ün mutlak malikinin emaneti olunca, üzerimize "itina" gibi, "emanete sadakat" gibi adeta bir hayat misyonu düştüğünü idrak ediyorum. Yarın sen de anne-baba olunca, benzeri bir zihni-kalbi süreci yaşayacaksın kendi çocuklarınla... .

Bu mesele seninle bizim meselemiz, biliyor musun? Emanet, emanete riayet, hayatın anlamı denen şey, tam da burada odaklaşıyor. Bunu idrak ve gereğini yerine getirme... Geriye kalanın tümü, yani bütün boyutlarıyla hayat bunun türevleri niteliğinde...

Belki de bir anne-babanın ilk konuşacağı şey bu, çocukları ile, onlar büluğ-rüşd-bilinç çağına gelince...

Bu, yani emanet eden emanetin hangi misyonla yüklenmesini istiyor, emanet edilenler bunun için ne yapacaklar?

Sevgiyi veren, emanet sorumluluğunu da vermiştir, ve eminim onun gereğini ifa etme takatini de vermiştir. Sana ve bize...

Burada sevenler sonsuzca sevecekler birbirlerini, burada el ele tutuşanlar sonsuzca el ele tutuşacaklar, burada yüreklerinde mutluluk büyütenler, sonsuz bir mutluluğun tohumlarını serpmiş olacaklar toprağa...

Can yavrum,

"Emanete sadakat" sorumluluğu çerçevesinde, bugüne kadar öğrendiğim en önemli şeyi paylaşmak istiyorum bu mektupta seninle...

Bana göre hayatın sırrı burada...

İnsan olmanın sırrı da burada.

Hayatta ne olursan, nerede olursan, hangi halde olursan ol, o bilgiyi hayata geçirebildiğin takdirde mutlu olacaksın. İnsan olacaksın.

O taşıyacak sonsuz mutluluğa...

O taşıyacak "insan" gibi insan olmanın erdemine, kıvamına...

Nedir o? Şu:

Yaratan insan kalbini ancak O'nunla buluştuğu zaman mutlu, sekinet içinde olacak biçimde yaratmış... Sanki kalbin hayat suyu O'nu idrak ve O'na yakınlık. O'nunla birliktelik. O'ndan koptukça sancılı sanki kalb. O'nunla geniş ve O'nsuz dar.

O yaratmış ve öyle yaratmış.

Can yavrum,

Savruluşları var hayatın... Her devresinde farklı sınanışları var... Kalbi sınanır insanın. Kimi zaman iç dürtüleriyle sınanır, kimi zaman çevre kuşatması sınar insanı... Zorluklarla karşılaşır insan... Tıkanır zaman zaman. Göz gözü görmez bir anaforun içine düşer. Daralır, bunalır, bir tek adım daha atacak kudretinin kalmadığını hisseder. Sanki ayağının altındaki toprak kaymaktadır. Sanki diz bağları çözülmektedir. Sanki sıkışmaktadır kalbi...

İşte o zaman, O'nu hatırlar, O'na sığınabilir, O'na yönelebilirse...

Bu, kalble olacak bir şey...

"Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Aşık anı seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler..."

Böyle demiş kalbin sırlarına vakıf olanlar...

O her kuşatılmışlığı yaran, her acıyı bal eden, her savruluşta tutunacak bir sütun bulan, her daralmada bir nefese pencere açan kalbi bulmak asıl mesele...

Hep O'nunla olan, O'nunla olmaktan asla vazgeçmeyen, O'nunla oluşu, bir can suyu gibi bilen ve O'ndan yoksunluğu, can suyunun kaybı gibi telakki eden bir kalbe ulaşmak...

Can yavrum,

Yüzünüzde güller açmasını dilerim hep. Sonsuzluklar boyunca... El ele tutuşup sonsuz sevgilere kanat açalım isterim. Ben, dünyadaki birliktelikleri, sonsuz saadet için buluşmalar olarak görürüm... Bir anne, bir baba, çocuklar, binlerce anneler, binlerce babalar ve çocuklar, Yaratıcının rahmet ve sevgi denizi ile buluşmuşlar... Bu tablo içinde bir kare olarak yer almak, içimde derin heyecanlar uyandırıyor.

Can yavrum,

Anne-babalar dua ile sarmalarlar çocuklarını hep. Dua, onların çocuklarına Yaratan'ı vekil kılma çabasıdır. "Ne güzel Vekildir O" diyerek ısmarlarlar ciğerparelerini... Rabbimiz sizinle beraber olsun hep, diye dualar ediyoruz. Yar ve yardımcınız olsun hep, diye... O'nun dostluğuna yakın olun, O'nunla olun, diye... O sizi bize emanet etmiş, biz de O'na emanet ediyoruz sizleri...

Yazar: Ahmet Taşgetiren
15-09-10
E mail: ethem92@mynet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİR BABANIN OĞLUNA MEKTUBU
Online Kişi: 28
Bu Gün: 406 || Bu Ay: 9.010 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.466 || Toplam Tıklanma: 51.934.250