ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 4154
Yazar: Ahmet Taşgetiren
MÜSLÜMAN İDARECİNİN VASIFLARI

 

İslâm, bütüncül bir hayat nizamı olarak, aynı zamanda bir devlet adamı profili çizer. Burada, İslâm'ın ana kaynaklarından ve kaynaklardan zuhur etmiş kültür mirasından istifade ederek bir devlet adamı profilinden çizgiler sunmak istiyoruz. Bunlar, hiçbir zaman eskimeyecek değer yargılarıdır. Dileyen o çizgileri kendi kişiliğine nakleder, nakşeder.

- Bir Müslüman idarecinin en temel özelliği Allah'la ilişkisini düzene sokmak olmalı. O'na itaat etmeli. O'na saygısızlık etmekten sakınmalı, korkmalı. Gizli ve açık bütün işlerinde O'na muhalefetten uzak durmalı. Tüm hayatında ve insanlarla ilişkilerinde O'nun bildirdiği ölçülere riayet etmeli. Ne kendi de ne insanların heva ve heveslerini Allah'ın ölçülerinin önüne geçirmemeli.

-Allah Rasûlü ve Hulefa-i Raşidîn'in kişilik ve yönetim üslûbunu bilmeli, onu ölçü edinmeli.

-Başkalarına doğruları emrederken, kendisi kötü fiilleri işlemekten kaçınmalı.

-Ahireti ve Kıyamet gününü unutmamalı. O gün için hazırlık yapmalı. Hakka tabi olmalı. Çünkü ahiret terazisinde ağırlık Hak ile mümkündür. O gün terazileri hafif gelenler, dünyada iken batıla tabi olanlardır.

-Müslümanların işlerini deruhde ederken elini kanlarından, midesini mallarından uzak tutmalı. Dilini korumalı, haysiyetlerini kırmamaya itina etmeli. Güç ve kudretin ancak Allah'ın elinde olduğunu bilmeli.

-Hasis, korkak ve zayıf olmamalı. Çünkü mal hasislerde, silâh korkaklarda, rey zayıflarda olursa o ülkenin düzeni bozulur.

-İnsanlara karşı duyarlı olmalıdır. Onların gözünün kendisi üzerinde olduğunu bilmeli, hata yapmamaya, kendini insanlara sevdirmeye çalışmalıdır. Bunun da yolu Allah'ın sevgisine mazhar olmaktır. Allah sevdiği kulunu, insanlara da sevdirir. Buğz ettiği kimseye ise insanlara da buğz ettirir.

-Yakınlarını, hısımlarını idari işlerde başkalarına tercih etmekten kaçınmalı. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a)'in          "Müslümanların işlerinden birini üzerine alan bir kimse bir şahsı kayırarak haksız yere onların başına kumandan yaparsa, Allah'ın laneti üzerine olsun! Allah onun ne farz, ne de nafile ibadetlerini kabul eder, onu ancak cehenneme sokar. Her kim ki, din kardeşinin malını bir başkasına haksız yere verirse Allah'ın laneti onun da üzerine olsun." buyurduğunu unutmamalı.

-Devlet malını "Allah emaneti" gibi bilmeli, bunu koruma hususunda kendini yetimin malını korumayı üstlenmiş bir kimse gibi görmeli.

-Sade bir hayat yaşamalı ve yabancıların yaşayışını taklid etmemeli.

-Zorbalarla hemdem olmamalı.

-Zulme asla yönelmemeli. Allah'ın kullarına zulmedenin, ibadullah tarafından davacısı Allah'dır. Allah da bir kimsenin hasmı oldu mu, o kimsenin tutunabileceği bütün huccetler bâtıldır. Kul, zulmüne tevbe edinceye kadar husumet-i ilahiyye devam eder. Zulm üzere bulunmak kadar Allah'ın nimetini gideren, gazabını çabuklaştıran hiç bir şey yoktur. Zira Cenab-ı Allah, zulüm altında inleyenlerin iniltisini işitmekte, zalimleri görmektedir.

Devlet kötü ve zalim olursa, bu devlet uyruk için zararlıdır, onları mahveder. Devletin iyiliği şefkat ve merhametli olmasıyledir. Hükümdar sert olup halkı şiddetli cezalara çarptırır ve ahalinin kimseye gözükmeyen suç ve kusurlarını arar ve sayar ise, ahali korku ve zillet içinde kalır, yalancılık, mekr ve hile yoluna saparak bu cezalardan kurtulmak ister.

Allah elçisi hükümet ve idare başında bulunanlara, insanların en zayıf olanlarının halini göz önünde bulundurarak iş görmelerini emrederek: "Siz en zayıf olanlarınızın hal ve kudretine göre hareket ediniz" buyurmuştur.

Büyük şehir ve bölgelerde devletler tarafından zulümler icra edildiği halde, o bölgelerin yıkılmamış olduğu düşüncesine kapılmaktan sakınmalıdır.

Zulmün eseri ancak bir müddet geçtikten sonra gözükecektir.

Zulmü, sadece, mal ve mülkleri sebepsiz olarak, karşılığında bir şey vermeden veya bedelini ödemeden halkın elinden almaktan ibaret sanmamak gerekir.!

Hakikatte zulmün manası bundan daha geniştir. Kim olursa olsun, birinin mülkünü elinden alan, işinin ücretini eksilten, kesen ve bir nesneyi haksız olarak birinden isteyen veyahut şeriatin yükletmediği bir hakkı birine yükleten kimse zulmetmiş olur. Haksız olarak vergi toplayanlar zalimlerdir, ahalinin malına tecavüz eden, haklarını ellerinden çekip alan ve insanların herhangi bir hak ve hukukunu tanımayan ve ödemeyenler zalimdirler.

Şâri'nin, zulmü haram etmesinin sebep ve hikmeti işte budur. Bu da zulmün, dünyanın bayındırlığını gidermesinden ve dünyayı yıkmasından ileri gelmektedir. Dünyanın bayındırlığını kaybetmesi, beşer cinsinin yok olmasını icabettirir.

Şeriatin bütün maksat ve emirlerinde, riayet edilmesi zaruri olan beş temeli gözetmesinin umumî olan hikmeti de budur. Bu beş temelin birincisi dini, ikincisi nefsi ve şahsı, üçüncüsü aklı, dördüncüsü nesli, beşincisi mal ve serveti korumaktır.

Zulüm bayındırlıkları yıkar. Zulümde mevcut olan bu sebeplerden her biri nesli mahveder.

Sevginin kurduğu devleti adalet devam ettirecektir. Aksine yıkacak olan da zulümdür... Hakkın noksan verilmesinde ferde zulüm; fazla verilmesinde de devletin halkına zulüm vardır. Hakkın noksan verilmesinden de halk zulüm görmüş olabilir.

Adam incitenden, zalimden daha bedbaht insan yoktur. Çünkü musibet gününde kimse ona yar olmaz.

Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar; kanun-sudur; akarsa, nimet yetişir.

Yönetici inkâr ve küfürle ayakta kalabilirse de zulümle ayakta kalamaz. İslâm ülkelerinde bir memlekette zerre kadar bir kimseye zulüm olsa ceza gününde yöneticiden sorulur.

-Zulme yönelenlere, Hakkı gasbedenlere dayanıp güvenmemeli.

-Servet sahiplerine bağlanmamalı. Kur'an'a sarılmalı, çünkü aydınlık ve şifa ondadır.

-Kalbine dikkat etmeli. Kalbini doğru tutmalı.

-Kendini günahlardan koruduğu gibi nimetlerin şerrinden de korumalı.

-Müslümanları, insanları döğmemeli ki, zillete duçar olmasınlar. Onları haksız yere medhetmemeli ki, şımarmasınlar. Kapılarını yüzlerine kapamamalı ki, güçlüler zayıfları yemesinler. Kendini insanlara üstün görmemeli ki, zulme duçar olmasınlar...

-Meclisinde, insanları müsâvî tutmalı. Tâ ki, mevkî sahipleri tarafgirlik ümidine düşmesinler, zaif olanlar da adaletinden ümidi kesip, kalben münkesir olmasınlar...

-İnsanlar arasında sulhu özendirmeli, ancak haramı helâl, helâli haram kılacak bir sulhu tercih etmemeliler.

-Ülkeler ve insanlar arasındaki muamelelerinde Allah'a muhalefetten sakınmalı. Çünkü yöneticiler, ülkelerinden ve hayvanlarından bile sorumludur.

-Halka karşı merhamet, muhabbet, hüsn-i muamele ile kalbini doldurmalı. Onlara karşı ganimet yiyici bir arslan kesilmemeli!

-Kendini Allah'ın ölçülerine muhalefete, zulüm ve haksızlığa yöneltmemeli. Aksi takdirde insan, Allah'ın intikamına uğrar da     nefsini müdafaaya takat getiremez.

-Hiç bir afvından dolayı pişman olmamalı. Cefâ verince de sevinmemeli.

-Kaçınma imkânını bulduğun müddetçe hiç bir tehlikeye atılmamalı.

-"Ben kudret sahibiyim, emrederim, itaat ederler!" dememeli. Çünkü bu, kalbe fesat, dine zaaf verir.

-Hâiz olduğu makam kendisinde azamet ve tekebbür hasıl ederse, üzerindeki Allah'ın kudretini düşünmeli...

-Asla Allah ile azamet yarışına kalkışmamalı. Çünkü Allah her cebbarı zelîl, her mütekebbiri hakîr eder.

-Nefsi hakkında, kendisine yakınlığı olanlar, yönettikleri içinde kendisine sevgi besledikleri hakkında, Allah'a ve Allah'ın kullarına karşı adaletten kat'ıyyen ayrılmamalı.

-Bir iş yapacağı zaman, hakkaniyet itibariyle en makulü, adalet itibariyle en şumüllüsü, halkın rızasını celbetme bakımından bütün toplumun hesaba katıldığı iş olmasına itina etmeli..

-Halk arasında yanına yaklaştırmayacağı adamlar, halkın ayıblarını en fazla araştıran kimseler olmalıdır.

-İnsanlar hakkındaki bütün kin düğümlerini çözmeli.

-Gammazların sözüne asla inanmamalı.

-Kendisini darlığa düşme ihtimaliyle korkutarak iyilik etmekten vazgeçirecek cimriyi, işlerin büyüklüğü karşısında azmini gevşetecek korkağı, ve haksızlığa saparak ihtirası iyi gösterecek harîsi istişare meclisine sokmamalı! Çünkü bu sıfatları Allah hakkında beslenen su-i zan bir araya getirir.

-Bir devlet yöneticisine müşavir olacakların en kötüsü ondan önce şerlilerle beraber olan, onların suçlarına ortalık eden kimselerdir.

-Sâdık ve Allah korkusuna sahip insanları kendisine mahrem ittihaz etmeli.

-Kendisini alkışlamalarına, yapmadığı bir takım işleri ona isnad etmek suretiyle keyfini hoş etmelerine karşı dikkatli bulunmalı.

-İnsanların kötüsü ile iyisi onun yanında eşit olmamalı.

-İyi bir âdeti kaldırmaktan, kötü bir adeti de yerleştirmekten sakınmalı.

-Bilginler ile istişare etmeli, hikmet ehli ile sohbetlerde bulunmalı. Yöneticiler, akıllı kişilerin öğütlerine, akıllıların padişaha sığınma ihtiyaçlarından daha muhtaçtırlar.

-Askerlerin başına, Allah'a, Resûlü'ne ve devlet başkanına karşı en sâdık, kalbi hepsinden temiz ve en aklı başında olanı getir. Gazablandığı zaman ağır davransın, mazereti sükunetle dinlesin, zayıflara acısın, güçlülerden uzak dursun, öfke ile kalkıp acz ü nedametle oturan takımdan olmasın!

-Ana-baba çocuklarının işini nasıl gözetirse devlet yöneticisi de askerlerinin işlerini öyle gözetmeli. Kendilerine takviye için verilen şey çok bile olsa nazarında asla büyük görünmemeli..

-Yargı için öyle insanları seçmeli ki, halkın en değerlisi olmalı, işden sıkılmamalı, mahkemede duruşmaya gelenlere sinirlenmemeli, hatasında ısrar etmemeli, hakkı gördüğü anda hatadan döneceği yerde dili tutulup kalmamalı, hiç bir zaman tama' ettiği menfaatın kaybolacağı endişesine düşmemeli, meseleyi künhüne varıncaya kadar anlamadıkça, birdenbire hasıl ettiği kanaatı kafi görmemeli.

-Tarafgirlik, bencillik hissiyle kimseye vazife tevdî etmemeli.

-Memleketin bayındırlığına sarfedeceği vakit, vergi toplamağa ma'tuf olan himmetinden fazla olmalı. Zira vergi ancak kalkınma ile elde edebilir. Kalkınma olmaksızın vergi isteyen kimseler, memleketi harabeye çevirir, halkı helak eder. İktidarı da pek kısa bir zaman için yürür.Kalkınmışlık tahammül sahibidir; yüklenen kadarını götürebilir. Memleketin harablığı ahalinin sefaletindendir. Ahaliyi sefil eden sebeb de ancak yöneticilerin servet toplamağa olan hırsları, uzun müddet mevkilerinde kalacaklarını zannetmeleri, bir de geçmişlerden icab ettiği kadar ibret alamamalarıdır.

-Sonra ticaret ve san'at erbabı gibi elinin emeğiyle geçinen kimselere iyi muamele etmeli. Çünkü bunlar memleket için hayırlıdır. O hayrı ülkenin toprağındaki, denizindeki, ovalarındaki, dağlarındaki uzak yerlerden ve başkalarının gidemeyeceği, yahud cürt'et edemeyeceği mevkilerden getirirler. Bunlar memleket için sulhu selamet adamlarıdır. Ne gâile çıkarmalarından korkulur, ne fesadlarından endişe edilir.

-Hele alt tabakadaki her türlü çareden mahrum fukara ve biçareler ile felaketzedeler, kötürümler hakkında Allah'dan korkmalı, hem çok korkmalı! Bu tabaka içinde halini söyleyebilen de olur, söyleyemeyen de... Bunların yakındakini de uzaktakini de görmeli, onlara bütçeden pay ayırmalı. Memlekette bir kimse bir gece aç kalırsa, onu Allah yöneticiye soracaktır.

-Sonra yetimleri ve yaşlı bulunduğu halde hiç bir yakını olmayan kimselerin geçimlerini üzerine almalı. Vâkıa bu işler yönetici için ağır gelir. Lakin ne kadar hak varsa hepsi ağırdır; Allah bunu yalnız o kimselere kolaylaştırır ki, onlar halden ziyade akıbeti düşünerek nefsini tahammüle alıştırır ve kendisi hakkındaki ilâhî ahdin doğruluğundan emin olurlar.

-İhtiyaç sahibleri için sırf kendileriyle meşgul olacağı bir zaman ve mekan ayırmalı. Onlarla, Allah'ın rızasını celbedecek bir tevazu içinde görüşmeli.. Onları dinlerken askerini, yardımcılarını, muhafızlarını, memurlarını yanlarında bulundurmamalı ki, derdi olan kimse çekinmeden derdini dökebilsin. Ayrıca bunların münasebeti olmayan sözlerini, yahud dertlerini anlatmaktaki aczlerini hoş görmeli. Kendilerine karşı hırçınlık etmemeli, azamet göstermemeli. Verdiğini güler yüzlü, gönül hoşluğu ile vermeli, vermediği takdirde kabul olunabilecek özürler dilemeli.

-Müminlere merhametli olmalı. Asla halkından uzun müddet saklı durmamalı. Yöneticilerin perde arkasında oturmaları perdenin dışında dönen işlere muttali olmasını engeller. Binaenaleyh nazarlarında hadiselerin büyüğü küçülür, küçüğü de büyür. Güzeli çirkin, çirkini güzel olur. Hak batıl ile barışır.

-Etrafındakilerden, akrabasından hiç birine katıyyen toprak vermemeli. Ondan cesaret alıp da halkı zarara uğratacak girişimlerde bulunmamalı. Çünkü bunun kârı onun, zararı ise dünyada ve ahirette -yöneticinin olur.

-Şayed halkta yöneticinin zulmettiği kanaati hasıl olmuşsa özür beyan ederek kanaatlerini değiştirmeye çalışmalı.

-Düşman tarafından teklif olunan sulh, rızâ-ı ilâye muvâfık ise katiyyen reddetmemeli.

-Sonra kandan ve onu haksız yere dökmekten son derece sakınmalı. Çünkü haksız yere kan dökmek kadar felaket sebebi, onun kadar mesuliyyeti büyük, onun kadar nimetin zevalini, devletin izmihlalini hızlandıran, birşey yoktur.

-Asla kendini beğenmemeli! Nefsinin kendisine hoş gelen yönlerine güvenmemeli! Asla yüzüne karşı medholunmayı istememeli!

-Halka yapılan iyiliği asla başlarına kakmamalı! Yapılan işleri mübalağalı göstermemeli! Yahud halka olan vâdinden caymamalı. Vadinde hulfetmek ise Hâlıkın da halkın da nefretini celbeder.

-Hiddetine, gazabına, eline, diline hakim olmalıl! Ok atacak kimse çok sabırlı olmalıdır. Çünkü yaydan bir çıkarsa bir daha geri gelmez.

-Hak ve adaletle cömertlik kapılarını açık bulundurmalı. Bütün halkın yöneticinin evinde hisse ve payları olmalı. Cömertilği kendisi için bir karakter edinmeli.

-Din gayretine sahib olmayan, sefahete düşkün olan, tecrübe edilmemiş kimselere devlet işlerini vermemeli! Zira, Yaradanından korkmayan bir kimse, yarattıklarından da çekinmez.

Bu dünya, devlet yöneticilerinin amel defteridir. İyi olursa iyilikle, kötü olurlarsa kötüllükle anılırlar.

KUR'AN-I KERİM'DEN

"Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma, gözlerini dışarı fırlatacağı bir güne kadar onları ertelemektedir." (İbrahim, 42)

"De ki: "Söyleyin bana, eğer size Allah tarafından ansızın veya açıkça bir azap gelirse, zalim bir kavimden başkası mı helâk olur?" (En'am, 47)

"İçinizden hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte onlardır."

"Ey iman edenler! Eğer kâfirlere itaat ederseniz sizi gerisin geri küfre çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz."

"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olun. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun. Çünkü O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan     haberdardır." (Maide, 8)

Hasan Basri Hazretlerinden

Ey Halîfe, Hilafet Allah Teâlâ'nın sana bir emânetidir. Sen idâren altındaki insanlardan sorumlusun. Sakın, işlerini yerine getirirken şu köle gibi olma. Efendisi bu kölesine son derece güvenir. Servetini, çoluk çocuk herşeyini ona emânet eder. Fakat, köle efendisini dinlemez. Onun emânetlerine hıyanet eder. Çoluk çocuğuna sahip çıkmayarak onları mahrum bırakır. Mal ve servetini saçıp savurur.

Yâ Emire'l-Mü'minin! Cenâb-ı Hak, halifelerine, insanları gözetmek, onları çirkin ve iğrenç davranışlardan men' etmekle emretmiştir. Şimdi bir de, bu kötülükleri bizzat halîfenin yaptığını düşünelim. O vakit onların hâli ne olur? Kendisinde insanlar için hayat olduğu bildirilerek kısas yapma yetkisi halîfelere verilmiştir. Peki, emirler katil olunca onların durumu ne olacak? O halde onlara kim kısas yapacak?

Ey Emire'l-Mü'minin! Bugünkü iktidarına güvenme. Yarın ki itibarına bak. Sen ölüm ipleri arasında bekleyen bir esir gibisin. Birgün gelecek, alemlerin Rabbi olan Allah'ın huzuruna çıkacak; peygamberlerle meleklerle birlikte olacaksın.

Kutadgu Bilig'den Devlet Adamına:

Bey ve Yardımcısı:

Yardımcı çok olursa, bey zahmet çekmez; onun her işi yoluna girer ve nizam bozulmaz.

Huzur istersen, o zahmet ile birlikte gelir; sevinç istersen o kaygı ile birlikte bulunur.

Halk içinde kim nüfûz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevazu göstermelidir.

Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalın ağarması için, kendini küçük tut ve mütevazi ol.

Beyliğin temeli doğruluk üzerine kurulmuştur; doğruluk yolu beyliğin esasıdır.

Ey Hükümdar Kendini Değil Halkı Düşün

Ey hükümdar, şu üç işe çok seçkin kimseleri ara ve bu işleri onlara ver.

Bunlardan biri -kadıdır; halka faydalı olabilmesi için, onun çok temiz ve takvâ sahibi olması lâzımdır.

ikincisi -hükümdara vekâlet edecek olan kimsedir; halkın huzur bulması ve saadetle yaşaması için, bunun dürüst ve güvenilir bir kimse olması şarttır.

Üçüncüsü -vezirdir; bunun çok seçkin bir kimse olması lâzımdır; halka ne gelirse ondan gelir.

Harama el uzatma, kendini gözet; ey hükümdar, iyi bil ki, haram gönülü karartır.

Kendi menfaatini arama, halkın menfaatini düşün; senin menfaatin halkın menfaati içindedir.

Halka huzûr ve râhat sağlayacak bir nizam kur; sana hayır-dua etsinler.

Kötü ve zâlim olan kimseyi yükseltme, ona memlekette nüfûz verme; seni çok üzer.

Zenginlerin yükü orta hallilere yüklenmemeli; yoksa, bu orta halliler bozulur ve büsbütün sarsılır.

Orta halli kimselerin yükünü fakirlere yüklememeli; yoksa, fakir açlıktan kırılır ev mahvolur.

Fakirler orta halli olursa, orta halliler zenginleşir; orta halliler zenginleşirse, memleket zengin olur.

Halkın ve Hükümdarın Üç Hakkı

Tebaanın senin üzerinde üç hakkı vardır; bu hakları öde ve onları zorluğa düşürme.

Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru, ey bilgili insan.

İkincisi halkı âdil kanunlar ile idare et; birini diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru.

Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır.

 

Yazar: Ahmet Taşgetiren
25-08-09
E mail: ethem92@mynet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MÜSLÜMAN İDARECİNİN VASIFLARI
Online Kişi: 22
Bu Gün: 481 || Bu Ay: 9.085 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.572 || Toplam Tıklanma: 51.936.303