ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 5224
Yazar: Cihan Aktaş
MİRAS BIRAKILAN KELİME

«Cömertlik» dedi, filmde, hastanede ölmek üzere olan adam, kendisini ziyarete gelen kızına. «Sana bu kelimeyi miras bırakıyorum.»

Kelimenin yaydığı iyi anlamların zenginliği, kızıyla sağlığında normal bir iletişimi olmayan babayı rahatlatıyor. Cömertliğin himayesinde gönderiyor  hayatın karmaşasına ortaokul çağındaki kızını ve ruhunu teslim ediyor.

Yatılı okulda okuduğum için belki,  elinde olanı paylaşmayı, bir eşyayı  (parayı da) o kadar kendine ait bilmemeyi, her nimette  bir göz hakkı payı olduğunu hatırdan çıkarmamayı öğreten puriten eğitimin pratiğine de aşinayım.  Bu pratiğe yatkınlığı oluşturan sebepler Anadolu insanının hayat felsefesiyle bir hayli örtüşür gerçi. Zamanını, emeğini, malını mülkünü ve elbette sevincini ve kederini paylaştıkça hafifleşir adımların.

Yeni taşındığım apartmanın giriş katındaki dairenin sahipleri, kapı üzerinde unutuyorlar anahtarlarını. Ben öyle sanıyordum. Gittim zillerine bastım. Öylece bırakıyoruz, dedi kapıyı açan kadın, Çankırı ağzıyla. Bu apartmanın yapıldığı arsada bahçeli evleri varmış, topraktan daire sahibi olmuşlar yani. Çocukları çok. Etrafta akrabaları da eksik değil. İkide birde zili çalıp evdeki yaşlı hastayı rahatsız etmesin çocuklar, açıp girsinler işte ; akrabalar da bahçeli ev zamanında olduğu gibi eşiği destursuz aşabilir, böyle düşünüyorlar. İyi de,  anahtarı kapının üzerinde bırakmanın hiç sakıncası yok mu… Ne olur ki, dedi mütebessim. Biz bizeyiz.

Beni yabancılamamışlar demek, ne güzel.  Aklıma can dostum Hülya Bostan’ın bir sözü geliyor :  "Başörtüsünü şunun için de örtüyorum ben. Anadolu’dan gelen insan bir adres soracağı zaman bana yönelsin, ona yabancı görünmeyeyim…"

Çağrışımlar birbirini izliyor. Aklıma bir de, sabah erkenden içinden geçtiğim Doğu kasabası geliyor. Bir bakkalın önünde duruyor otobüs. Bakkal kapalı. Önünde sepet içinde sıcak ekmekler. Namazdan dönen insanlar sepetin bir köşesine para koyarak ekmeği alıyorlar.

İnsanın hemcinsinin güvenini koruma amacıyla bir riski göze alabilmesini ortaya koyan bir örneğe de Almanya’da rastlamıştım.  Heidelberg sırtlarındaki  Neckar ırmağına bakarak, Hegel’i Almanca okumak için bu şehre gelen İkbal’i hatırlamış, ardından Heilbronn’da havaliye ilk kez helal et getiren Nihat Bakkal’ın dükkanının önünden geçmiştik. Derken Sülzbach köyündeki molamızda  bir toplumsal fazilet örneğine tanık oldum. Belli yerlerde torbalarla elmalar ve çiçekler var. İnsanlar bunları satın alıyor ve parasını yanıbaşına koyuyor. Bu alışverişin istismar edildiği de pek görülmüyor.

Bir gece yarısında da otobüsle  Gürbulak Sınır Kapısı’ndan geçtik. Maku içinde bir çay evinin önünde mola veriyor otobüs zifiri karanlıkta. Sadece bir çayhane açık. İyi de çayların parasını kime vereceğiz, sahibi ortalıkta yok. Semaver kaynıyor, insanlar tarçınlı çaylarını plastik bardaklara veya yanlarında getirdikleri kupalara  dolduruyorlar, bir kutudan ekmek, bir tencereden haşlanmış patates ve yumurta  alıyorlar.  Paralar tezgâhın bir köşesinde yığılıyor. Çayhanenin sahibi daldığı uykudan geri dönmeye gerek duymuyor, bütün seslenmelere rağmen.

Aynı bağlamda olmasa da ödemeler konusunda müşteriye güveni yansıtan bir olayı Cevat Özkaya’dan dinledim, AKV’de  bir akşam toplantısında. Şam yolculuklarından birinde, Emeviye Camisi yakınlarda bulunan bir kuyumcudan kolye alır Cevat Bey. Kuyumcudan ayrılır, Zeynebiye Camisi’ne doğru ilerler. Bir delikanlı koşar arkasından: “Abi parayı eksik hesaplamışız.” İyi ya, vereyim, der  Cevat Bey. Delikanlı  orada öyle ayak üstü ödeme yapılmasına razı olmaz, geçerken verirsiniz, der ve gider. Cevat Bey de birkaç saat sonra kuyumcunun önünden geçerken içeri girip ödemeyi yapar.

Sıra geldi çoktandır yazmak istediğim Tevazu Kuruyemişçisi konusuna. Tevazu Tahran’ın büyük caddesi Vel-i Asr üzerinde bulunan köklü, itibarlı bir kuruyemiş dükkanının adı. Haftanın bütün günlerinde, geç saatlere kadar açık olan geniş dükkanın kurucusu hayatının son demlerinde evlatlarına vasiyet etmiş: Dükkanımıza gelen müşteriler istedikleri kadar tadına baksınlar kuruyemişlerin, helal olsun.

İnsanlar Tevazu’ya haftanın her günü geliyor, özel olarak ya da yoldan geçerken öylesine; bir şeylerin tadına bakarak oyalanıyor, alış veriş yapmaktan da geri durmuyorlar. Dükkandaki kuru yemişler taze ve temiz olduğu için de müşterisi eksik olmuyor.

Kelimelerin (isimlerin)  bağışının  sevincini yaşayanlar, nesnelere sıkıca yapışmayı önemsememişlerdir hiç. Bir kelimeyle bir ay yaşadığını yazan Şeriati ne kadar da haklı! Bize öğretilmiş kelimelerin  (isimlerin) bilgisinin eleğinden geçerek taşınıyoruz geçmişe ve geleceğe. Komşu komşusunun kapısından ortak kelimelerin  anahtarıyla süzülüyor.  Yetim çocuğu atıldığı dünyanın tehditlerinden koruyacak olan da, iyiliği hatırlatan kelimeler.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Cihan Aktaş
17-10-10
E mail: dünyabülteni.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MİRAS BIRAKILAN KELİME
Online Kişi: 19
Bu Gün: 257 || Bu Ay: 8.861 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.275 || Toplam Tıklanma: 51.932.605