ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 1145
Yazar: Ahmet Doğan İlbey
Laik Cumhuriyet Millî Mücadele’nin devamı değil, muarızıdır

Laik Cumhuriyet Millî Mücadele’nin devamı değil, muarızıdırKemalist Cumhuriyetin en keskin tarihi olan1928 itibariyle Millî Mücadeleyle ruhî ve fikrî, kültür ve medeniyet, anayasal ve içtimaî bakımdan hiçbir irtibatı kalmamıştır.

Çünkü Millî Mücadele’nin esasları olan Kur’an harflerine, hilafete, İslâmî eğitim gibi birçok kararlara sâdık kalınmamış, anayasadan “devletin dini İslâmdır” hükmü çıkarılmış ve TBMM’deki yemin metninden “Allah’a yemin ederim” ifadesi kaldırılmıştır.

M. Kemal, (1919 ve 1920’deki M. Kemal) Millî Mücadele’ye başkanlık ederken İslâmî terminoloji kullanır. Birinci Dünya Savaşı’nda Mevlevî, Kadirî ve Bektaşî dergâhları gibi çeşitli tarikat mensuplarından oluşan Alaylar’ın Çanakkale’de ve Doğu’daki Ermeni-Rus saldırısında son derece faal vazifeler yaptığını bilen M. Kemal, Heyet-i Temsiliye Reisi olduğu Millî Mücadeleye bu insanların fevkâlade yardımı olacağını biliyordu.

Erzurum ve Sivas Kongrelerine çok yakın günlerde Heyet-i Temsiliye’nin kurulup nizamnamesinin yazıldığı ve memleketin topyekûn bir İstiklâl Savaşı’na gebe olduğu günlerdi. Kâzım Karabekir Paşanın Doğu’daki askerî gücünün yanında mânevî itibarının da desteğiyle nüfuzlu din adamlarının delege kaydedilerek Erzurum Kongresi’ne başkan seçilen Heyet-i Temsiliye Başkanı M. Kemal, kongre sonrası alınan kararları ve yapılacak diğer faaliyetleri haberdar etmek ve desteğin devam etmesini sağlamak maksadıyla birçok nüfuzlu şeyh ve tarikat önderlerine İslâmî terminolojiye titizlikle uyarak mektuplar yazdığı belgeler sabit.

Cumhuriyetin, Millî Mücadele’nin devamı olmadığı tek cümleyle anlaşılabilir: “Vatan-ı İslâmiyye ve hilafeti kurtarmak için millî cihad ilân edilmiştir…” Millî Mücadele’nin ruhu “din- mübin-i İslâm”, 1924 sonrası Cumhuriyet’in ruhu ise lâdinî ve pozitivisttir. Kemalist ilke ve inkılâplarından, diğer adıyla Halk Fırkası, yâni Chp programlarından teşekkül eden Cumhuriyeti Millî Mücadele’nin devamı zannedenler yanılıyorlar.

Millî Mücadele bir başka adıyla “Millî Mücahede / Mücahede-i Millîye” Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Birinci Meclis’in fetvalarla aldığı millî cihadın ikincisidir. Bu sebeple Türkiye dışından cihat ilânının dâvetine koşup gelen diğer Müslüman ülkelerin kanaat önderlerinden Şeyh Ahmed Senusî gibi birçok zât M. Kemal’in (1920’deki M. Kemal) dâveti üzerine Millî Mücadele için canla başla çalışmıştır.

MİLLÎ MÜCADELE “VATAN-I İSLÂMİYYE” İÇİN CİHATTAN İBARETTİR

“Yalan söyleyen” ve aldatan Kemalist resmî tarih görüşünün aksine Millî Mücadele “vatan-ı İslâmiyye” cihattan ibarettir. Nutuk’ta anlatılmasa da İstiklâl Savaşı’nın M. Kemal’in (1920’deki M. Kemal) bizzat talep ettiği fetvalarla gerçekleştirilmiş cihat çağrısı olduğu belgelerle sabittir.(Prof. Dr. Mustafa Kara, “Metinlerle Günümüz Tasavvuf hareketleri)

1924’de başlayıp 1928 ve 1931’den sonra yüzde yüz şekil değiştiren Kemalist lâdinî Cumhuriyet’in Millî Mücadele’nin ruhu ve fikriyle hiçbir ilgisinin kalmadığını aşağıdaki fetva örneği anlatmaya yeter. Bu fetva Heyet-i Temsiliye Reisi M. Kemal’in talimatı ile yazılıp dağıtılmıştır:

“Millî Mücadele için bütün Anadolu’da cihad ilân edilmiştir. (…) Konya’da karargâh kurmuş olan Mersinli Cemal Paşa, ‘mukaddes cihad’ ilân eden beyannameyi şehrin sokaklarına astırır… Şehrin ileri gelen âlimleri karargâha çağrılarak halkı cihada dâvet etmek üzere görevlendirir. (...) Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Sancak-ı Şerif’i açarak halkı müftülük binası önünde toplar. Halka hitabesinde, ‘cihad’ kavramı öne çıkar. “İşgal karşısında cihad tam mânasıyla teşekkül etmiş dinî bir farîze’ olarak ortaya çıkmaktadır. İşgalci düşmana karşı cihad etmek farz-ı ayndır, yani bütün Müslümanlara farzdır. “Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Müftünüz olarak Cihad-ı mukaddes fetvasını ilân ve tebliğ ediyorum” (D. Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş).

Bu tesbite karşı çıkanlar, 1921 anayasasının kısmen değiştirilmiş hâliyle ilân edilen 1923 Cumhuriyeti’nin, “Birinci Madde: Hâkimiyet, bilâ kayd ü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir (dayanır). Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir. İkinci Madde: Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır. Resmî lisanı Türkçe’dir” maddelerine sahip olduğunu söylüyorlar.

Meseleyi yanlış kavrama ve anlama noksanlığı da burada başlıyor. Şöyle ki: Bir kısım Atatürkçü milliyetçi çevreler “1923’de Cumhuriyet ilân edildiğinde anayasasında ‘devletin dini dinî İslâm’dır ibaresi bulunuyordu. Dolayısıyla Cumhuriyet millîdir…” diyerek kısa bir müddet sonra lâdinîliğe doğru hızla değişen Cumhuriyet’e toz kondurmuyorlar.

CUMHURİYETÇİ KADRO MİLLÎ MÜCADELE’NİN RUH VE FİKRİNDEN CAYMIŞTIR

Atatürkçü ve ulusalcı cenahın Millî Mücadele’yi Cumhuriyetin devamı olarak görmesi ciddiyeti olmayan, baştanbaşa yalan ve ideolojik bir edebiyattan ibaret… 1923 Cumhuriyeti’nin kağıt üstündeki muhtevasına o şartlarda pekâlâ itiraz edilmeyebilir. Bu muhtevanın fiili olarak 1924’de başlayan ve 1928 Anayasası’yla resmîleştirilen lâdinî Cumhuriyete dönüştüğü görmezden gelinebilir mi?

Devrin Gelibolu milletvekili Celâl Nuri İleri’nin (bu zat soyadı gibi, 1928’den sonra pozitivist ilerici bir devlet ve seküler “ulus” teklifi yapanların içindedir) İslâmî bir muhteva ve üslûba sahip “Anayasanın değişiklik mazbatasını” 29 Ekim 1923’de Meclis’te takdim eder. Şimdi 1925’de başlayıp da 1928’de tamamen değişen iki zaman arasındaki Cumhuriyet’in farkını görmeye çalışalım:

“Milletimizi refah ve saadete ulaştırıp tam bir bağımsızlığa kavuşturan ve Allah’ın da takdir ettiği savaşta millî hâkimiyet esası kat’î surette kabul edilmiş ve daima buna riayet edilegelmişti. Bu usulün necib Türk milletine ne büyük muvaffakiyet temin ettiği aşikârdır. Hâkimiyetin kayıtsız-şartsız millete ait olması ve idare usûlünün milletin mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmek esasına dayanması zaten ‘Cumhuriyet’ demek olduğundan, saltanatı kesin şekilde kaldıran bu kelimenin kullanılıp Türkiye Devleti’nin şeklinin cumhuriyet hükümeti olması hakkında Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun özel maddesinin bir fıkra ile açıklığa kavuşturulması hukuk ve uygulama bakımından münasip görülmüştür.” (D. Mehmet Doğan, a.g.e.)

“Cumhuriyetimize toz kondurmayız” diyen herkese soruyoruz: Yukarıdaki mazbatada beyan edilen Cumhuriyet yürürlükteki Kemalist Cumhuriyet midir?

CUMHURİYET LÂDİNÎ, MİLLÎ MÜCADELE İSLÂMÎDİR

Laikçi pozitivizm üzerinde kurulan Cumhuriyet, ideal vatandaşın nasıl biri olacağını kimliğinden duygularına kadar târif eden, karar altına alan, dikte eden seçkinci partizan bir Cumhuriyettir. Böyle olduğunu, Kemalizm’in Şefi M. Kemal, 1937’de “Chp’nin Program Çalışmaları” na el yazısıyla yazdığı satırlarla tescil eder ve Cumhuriyetin Altı Ok’la ve kendisinin adına oluşturulan ideolojiyle bir olduğunu belirtir: “Partinin güttüğü bütün bu esaslar ‘Kamalizm prensipleri’dir…” (Tek Parti- Cumhuriyet ve Şefleri / Prof. Dr. Cemil Koçak)

Lâdinî dil inkılâplar gereğince “Arapça” diye reddedilen “Kemal” yerine, sözde Türkçe sayılan “Kamal” kelimesine karar verildiğini ve M. Kemal’in 1935’ten itibaren resmi yazışmaları “Kamal Atatürk” adıyla imzaladığını da hatırlatalım.

CHP’nin şedit kurucularından keskin bir lâdinî Cumhuriyetçi olan Faik Ahmet Barutçu’nun 1935 Meclis’inde yaptığı “İşi millete bırakamayız. Çünkü o zaman korktuğumuz şeriatçılığın hortlamasına imkân sağlamış oluruz. İşi devlet eliyle düzenlemekte mecburiyet vardır…” (Cemil Koçak, a.g.e.) konuşmasından da anlaşılacağı üzere Cumhuriyet’in Millî Mücadele’nin ruh ve ilkeleriyle ilgisini kestiği gayet açık.

Hülâsa-ı kelâm; Millî Mücadele’nin ruhu ve Müslüman cumhurun değerleriyle uzaktan yakından alâkası olmayan Atatürkçü Cumhuriyet, 1923’de Halk Fırkası, 1924’de Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935’de Cumhuriyet Halk Partisi adını alan partinin programlarının birebir aynısıdır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Doğan İlbey
23-05-19
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Laik Cumhuriyet Millî Mücadele’nin devamı değil, muarızıdır
Online Kişi: 15
Bu Gün: 373 || Bu Ay: 8.977 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.422 || Toplam Tıklanma: 51.933.298