ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 420
Yazar: Ergün Yıldırım
EHLİ SÜNNET VE'L CEMAAT TOPLUM SÖZLEŞMESİ

EHLİ SÜNNET VE'L CEMAAT TOPLUM SÖZLEŞMESİİslam toplumlarında en önemli kırılma fay hatlarının başında mezhepler geliyor. Bundan dolayı toplum tarihimizde mezhepçilik etrafında bir çok çatışma ve bölünme yaşanmıştır. Mezhepler çatışmaya yol verdiği zaman buna “fırkacılık” denmiştir. Kur’an’da “dininizi fırka fırka etmeyin”, yani parça parça hâline getirmeyin denir. Bir açıdan mezhep sosyolojisinde hem fırkacılık hem de fırkalar(çoğulculuk) vardır. Farklılaşma yani fırkalaşma zaman zaman atomik çoğulculuğa yol vererek toplumu bölük pörçük hale getiriyor. Çeşitli çatışmalar baş gösteriyor. Hatta ilk toplumsal çatışma da mezhep etrafında ortaya çıkmıştı( haricilik bir açıdan budur). Batınilik düşüncesinin etkisiyle beraber bu çatışma ve atomik çoğullaşma büyük toplumsal yaralara yol açtı.

Mezheplerin toplumdaki bu önemli rolünden dolayı “ilmul Tabaakat” adı verilen bilimsel çalışmalar önem kazanmış. Bu çalışmalar aracılığıyla hem çatışmaları anlamak hem de ümmeti mevcut gerilimlerden kurtarmak çabasına girişilmiştir. İbn Hazm, Bağdadi, Şerahsi gibi ilim adamlarının çalışmaları bu alanda çok önemli başarılar ortaya koymaktadır. Sonuçta İslam toplumunun 72 fırkaya bölüneceği ve bunlardan birisinin toplumu kurtuluşa götüreceği yaklaşımı, bir hadis-i şerife dayandırılarak çözüme varılmaya çalışılır. Fırkayı Naciye, fırkalaşma ile gelen derin atomik parçalanma ve çatışmayı aşmaya yönelen bir girişimdir. Örneğin Bağdadi, 71 fırkanın toplum tarihindeki tezahürlerini tek tek gösterir ve sonuçta bunları Fırkayı Naciye ile sonuçlandırır. Böylece Fırkayı Naciye tezi, fırkacılıkla başa çıkan ve İslam toplumsal bütünleşme işlevini gören çok önemli bir tez haline gelir.

İslam tefekkürü Fırkayı Naciye yaklaşımı ile mezheplerle gelen çatışma ve parçalanmayı aşacak bir temel geliştirir. Kurtuluşu üstlenen fırkaya aidiyet bilinci, toplumu yeniden vahdete götürecektir. Yine Fırkayı Naciye, Ehli Sünnet vel Cemaat olarak yorumlanır. Böylece Ehli Sünnet vel Cemaat, İslam ümmetinin mezhepler üzerinden giderek geliştirdiği bir toplumsal sözleşme rolünü üstlenir. Çünkü Ehli Sünnet vel Cemaat kavramının hermenötik bağlamı ve içinden çıktığı sosyoloji müktesebatı bize ciddi anlamda bir toplum sözleşme tezini sunuyor. Hem ontolojik(itikadi) hem de sosyolojik tarihe dayanan bir sözleşmedir bu. Alimlerin çalışmaları, tezleri ve yaklaşımlarıyla geliştirdikleri bir sözleşmedir. Ümmetin kahir ekseriyetinin yaşadığı sosyolojiyle geliştirdikleri bir sözleşmedir. Bu toplum sözleşmesini kavramak, içine düştüğümüz mezhep çatışması ve parçalanmasının üstesinden gelmemiz açısından hayati bir öneme sahip.

Bu tez mezhebi olmasına rağmen mezhepçi değildir. Mezhepsel olması onun mezhepler içindeki çatışmalardan gelişerek doğmasından kaynaklanır. Mezhepçi olmaması, diğer mezhepleri top yekûn tekfirle ele almaması demektir. İndirgeme, tekfir ve parçalanma sorunlarını aşan bir üst aidiyet boyutuna sahiptir. Bu toplum sözleşmesi salt metinsel ya literal değildir; sadece alimlerin çalışmalarına dayanmıyor. Ciddi manada ümmetin tarihsel ve sosyolojik birikimlerinden geliyor. Ümmetin çalkantılar ve çekişmeler sonucunda bulduğu bir uzlaşma yoludur. Bundan dolayı bir kitabi çözüm kadar bir toplum/ümmet iradesinin çözümüdür.

Ehli Sünnet vel Cemaat, devamlılığı ve dayanışmayı önceler. Peygamber’in tecrübesi ile ortaya konulanlar ve bunun etrafında ümmet çoğunluğunun cemaat haline gelerek sergilediği dayanışma, uzlaşma ve kapasitedir. Sünnet tarafı Allah’ın kelamını ve Peygamber’in sünnetinin alimlerimiz ve ilk Müslüman kuşak tarafında “gelenek” haline gelmiş biçimini anlatır. Cemaat tarafı ise icma-i ümmeti yansıtır. Ehli Sünnet ve Cemaat, hem doktrini hem sosyolojiyi, hem esasları hem de bu esasların ümmet nezdindeki ittifakını temsil eder. Nitekim bu yaklaşım bir çok farklı öğeleri İslam esasları içinde bütünleştirmeye, kucaklamaya ve yeniden yorumlayarak “İslami hale getirmeye” çalışır. Gazali’nin çabası bu konuda tek başına yeterlidir. Gazali, gerektiğinde sıkıntılı dönemlerinde Mutezile gibi diğer mezheplerden yararlanmalıyız diyerek Ehli Sünnet’in bu kucaklayıcı ve uzlaşıcı tutumuna işaret etmektedir. Bir açıdan Ehli Sünnet, bir “mezhepler kolasiyonu”dur. İcma-i ümmetin mezhepler bağlamındaki tezahürüdür.

Ebu Hanife, İmam-ı Azamdır. Yani büyük imam. Çünkü Ehli Sünnet’in ilk usulünü ortaya koyar. Bundan dolayı da bu yöntemine Fıkh-ı Ekber denir. Yani büyük anlama, büyük fehmetme, büyük kavrama… Çünkü sözleşmenin temel ilkelerini gösteriyor. İman ve amel farklılığı, tekfirden uzak durma, sabır teorisi, irca yaklaşımı… Bütün bunlar siyasetin toplumsal yanıyla alakalı. Yani Cemaat üzerine sünnetin bakışını ortaya koyar. İtikat, siyaset ve tekfir ilişkilerinde Orta Yolu anlatır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ergün Yıldırım
19-08-20
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EHLİ SÜNNET VE'L CEMAAT TOPLUM SÖZLEŞMESİ
Online Kişi: 18
Bu Gün: 488 || Bu Ay: 9.711 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.465 || Toplam Tıklanma: 51.944.620