ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 403
Yazar: Hüseyin Yağmur
POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-2

POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-2Bakanlar Kurulu toplandığı zaman, Bakanlar neyi görüşeceklerini bilmiyorlar, fırsat bulup da önlerindeki dosyaya bakabilirlerse kendileriyle ilgili konunun ne olduğunu anlıyorlardı.

Bütün bu açıklamalarımızı özetlemek gerekirse diyebiliriz ki; tüm hastalıklara çare olacağına, ulusu çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracağına ve millî iradenin egemenliğini de sürdüreceğine içtenlikle inanılmış olan Tek Partili Cumhuriyet düzeni uygulamaya girmişti (Goloğlu,1974:19).

Gümüşhane Mebusu Kadirbeyoğlu Zeki Bey o dönemi şöyle anlatmaktadır: Meclis'te muhalefet yoktu ve olamazdı da. İleride olmak ihtimali olsa bile, zamana bağlı idi. Hükümet'ten gelen herhangi bir kanun layihasına muhalefet kimin haddine düşmüş. Millet namına öyle bir hatayı irtikaba cür'et eden herhangi bir meb'us o dakikada afaroz edilirdi (Kadirbeyoğlu,2007:195).

Kadirbeyoğlu Zeki Bey, anlatmaya şöyle devam etmektedir: Meclis'te boğucu bir hava esiyordu. Hükümet'ten gelen herhangi bir teklife karşı muhalefet etmek kimsenin haddi değildi. Daha fecii ise münferiden Meb'usan'ın ekseriyeti idare ve Hükümet aleyhinde oldukları halde, bugün dahi ikisi üçü bir araya geldikleri anda, İdare ve Hükümet aleyhinde bir lakırdı söylemeye cesaretleri yoktu.

Çok acı olmakla beraber, yine bir hakikat olan bazı meb'usların intihab dairelerinde, halk tarafından ufak-tefek bazı suallere maruz kalmaları bile güçlerine gittiğinden: ”-Eeee .... Efendiler, siz çok oluyorsunuz, biz sizin meb'usunuz değil, Paşa'nın meb'usuyuz” dedikleri kemal-i teessürle görülmüştür (Kadirbeyoğlu,2007:212-213). Ahmet Hamdi Başar bu anlamda şu tesbiti yapar: 1946 seçimlerine kadar aynen devam etmiş olan bu sözde demokratik idare usulüne biz ‘inkılapçı rejim' derdik; başkaları ‘diktatörlük' dediler (Aktaran,Doğan,M,2005:143).

Ülkenin yeni liderleri olan Şefler, memlekette kanunlardan çok daha mühim olan demokrasi iklimini tesis etmek için çalışmadılar. Bilakis böyle bir havanın esmesine mani olacak hareketlerde bulunarak her şeyi emirlerine alan hakiki birer diktatör gibi hareket ettiler.

Cumhuriyet gelmiş bir Meclis kurulmuş, ancak demokrasi teşekkül etmemişti. Rasim Özdenören bu vakıayı şöyle anlatır: Bir vekil ne zaman sorguya çekilecek olsa verdiği izahat alkışlarla karşılanarak mesele kapanıyordu. Öyle anlar geldi ki, Meclis üyelerinin vicdanen yüzde doksan muhalif oldukları kanunlar ittifakla tasvip olundu. Mesela Anayasa'nın Türkçeleşmesi bahsinde, yeni metne gerçekten taraftar olanların sayısı en geniş bir tahminle yüzde onu geçmiyordu. Mebuslar, kendi aralarında olduğu kadar dost meclislerinde de yeni terimlerle alay etmekten kendilerini alamıyorlardı. Ama müzakereler esnasında muhalefetlerini sözle belirtmek cesaretini gösteren bir iki kişinin bütün gayretlerine rağmen kanun yine ittifakla tasvip olunarak Meclis'ten geçti. Çünkü Şef'in böyle istediği biliniyor, bu isteğe karşı gelinemiyordu” (Özdenören,2012).

Meclis'e gelen temsilciler, hiçbir zaman halkın temsilcisi olamadılar. Halk Partisi'nin koyduğu listeden tayin edilmiş mebuslar halkın değil, kendilerini tayin edenlerin mebusu oldular. Dolayısıyla Demokratik rejim kurulamadı. “Tek Parti, Tek Şef parolasıyla diktatörlük sistemi kuvvetlendirildi” (Sertel Sabiha,1987:68). Büyük Millet Meclisi halkı değil, Halk Partisi'ni temsil eden göstermelik bir müesseseydi. Seçimlerin göstermelik bir oyundan ibaret olduğunu bilen halk, seçimlere katılmıyordu. “Seçimlere katılma nisbeti % 25'lere kadar düşmüştü ” (Sertel Zekeriya,1968:189).

Demokrasinin birinci basamağı olan seçimler, yani halkın iradesini özgürce idareye yansıtması şeklinde bir uygulama ülkede hiçbir zaman düşünülmediğinden gerçekleştirilememişti.O kadar ki, Kuvayı Milliye kahramanlarından Nureddin Paşa'nın 2. Dönem seçimlerinde Bursa'dan bağımsız aday olarak kazanması üzerine bölgedeki seçimler iptal edilmişti. Ali Fuat Cebesoy bu olaydan şöyle bahseder: Son Bursa intihabında Müstakillerin namzedi olan Nurettin Paşa, Halk Fırkası'nın namzedini yenmişti. Mazbatası Mecliste tetkik edilirken, esaslı bir sebep yokken malûl sayılarak reddedilmişti. Yeniden yapılan seçim neticesinde Halk Fırkası'nın ve Hükümetin çalışmasına rağmen, Nurettin Paşa müstakil olarak yeniden seçilmiş ve Meclise iltihak etmişti (Cebesoy,2007:540).

Tek Parti devri boyunca yapılan seçimler, milletvekili adayı listelerinin halk tarafından onaylanmasından ibaretti. İktidarın kontrolü dışında milletvekilliğine aday olanların seçilme şansının asla bulunmadığı, sadece tasdik iradesinden müteşekkil bu seçimler daima hadisesiz ve sakin geçiyordu.

Atatürk'ün talimatı üzerine kendisine tahsisat çıkarılmış kız öğrenciye cinsel istismar şartıyla bu tahsisatı vermek istiyen memur, CHP tarafından ödüllendirmiş ve milletvekili yapılmıştı.

Bizzat Mustafa Kemal'in bir akşam sofrasında çevresinde yer alan hükümet yetkililerine anlattığı şu hãdise devrin vatandaş-devlet münasebetini gösteren çok çarpıcı bir örnekti: Berlin'de plastik sanatlar tahsiline gönderilmiş bir Türk kız öğrenci Atatürk'ten mali yardım istemişti. O da bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na bildirmişti.“Atatürk'ün talimatı üzerine kız öğrenciye tahsisat çıkarılmış, ancak yurtdışında bununla görevli memur, parayı vermek şartıyla kız öğrenciye bazı tekliflerde bulunmuştu. Kız öğrenci bu kez bu teklifleri Atatürk'e bildirmişti. Atatürk bu hãdiseyi anlattıktan sonra çevresindekilere dönerek ‘Araştırdım, biz bu memuru milletvekili yapmışız beyler' demişti” (Sungur:2005).

Her şey o kadar göstermelikti ki, işbaşına gelen hükümetler halka bir program açıklama gereği dahi hissetmiyorlardı. “1. İnönü Hükümeti'nin programı sadece yarım sahifeden ibaretti. 2. İnönü Hükümeti ise program sunma ihtiyacı bile duymamıştı ” (Dilipak,1990:55). Seçim adına oynanan müsamere o kadar barizdi ki, “Mustafa Kemal bir keresinde, ‘Seçimi bizim parti kazandı' diyen Hasan Rıza Soyak'a ‘Hayır, çocuk. Sana hangi fırkanın kazandığını ben söyleyeyim. Seçimi kazanan idare fırkasıdır. Yani Jandarma, Polis, Nahiye Müdürü, Kaymakam ve Valiler bunu bilesin” (Yetkin,1997:193). ikazında bulunmuştu.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hüseyin Yağmur
28-11-20
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-2
Online Kişi: 22
Bu Gün: 415 || Bu Ay: 7.769 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.433 || Toplam Tıklanma: 52.149.107