ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 372
Yazar: Hüseyin Yağmur
POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-4

POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-3Aynı günlerde üniversite gençliğinin de bu ideolojinin peşinden koşması için gereken bütün çalışmalar yapılıyordu. “Faşizm, ilmî tarzlarla elden geçirilecek ve ortaya konulacak yeni sistemin adı Kemalizm olacaktı ” (Bozdağ,1972:62) .

İsmet Paşa 1932 yılında İtalya'ya gittiğinde Parti Genel Sekreteri Recep Peker'i de yanında götürmüştü. “Peker, İtalya'da Faşist Parti'yi ziyaret ederek Partinin yapısı hakkında detaylı bilgiler almıştı” (Karatepe,1993:55).

Bu düzenlemeler, aynı yıllarda Batı'da yükselen Tek Adam rejimleriyle de paralellik arzediyordu. “Batı Demokrasisi ivme kaybediyor, İtalya ve Almanya gibi ülkelerde Şeflik rejimleri ve düzenlemeleri ilgi görüyordu” (Ekinci,1997:98).

1935 yılında Almanya'daki Nazi modelini benimseyen CHP, parti ile devleti bu çerçevede birleştiren yasayı kabul etti. “Böylece Kemalistler, Türkiye'de bir parti diktacılığını teşekkül yönünde son adımlarını da atmışlardı” (Ahmad,1999:81).

“İtalyan Faşist Partisi'nin kendi bünyesinde yaptığı düzenlemenin hemen ardından CHP Büyük Kurultayı'nın da toplanıp benzer değişiklikler yapması son derece manidardı” (Ekinci,1997:94)

Sonraki yıllarda dönemin kurmayları Devlette şefliği safha safha hayata geçirdiler. Recep Peker, Almanya'dan dönüşte bir rapor hazırladı. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1935 Kurultayı'nda bu tek parti anlayışı benimsenmiş ve Peker, parti sekreteri olmuştu. Recep Peker, 1935 Kongresi'nde, “Türkiye Cumhuriyeti bir parti devletidir” demişti (Belge,2011:609).

Peker'e göre, bütün istekler partiye bildirilecektir ve hangi isteğin, ne şekilde yerine getirileceğine parti karar verecektir. Parti, bütün fertleri birleştiren bir teşekkül olarak idealleştirildi.Devlet kutsal bir varlık gibi gösterilerek insanların tapınağı haline getirildi (Karpat,2008:193).

Devlet ve parti gitgide daha da iç içe geçti. 1936'da devlet bütün özel radyoların idaresini üzerine alarak elektronik medya üzerinde 1990'lara kadar sürecek olan bir devlet tekeli yarattı. Yine 1936'da içişleri bakanı partinin genel sekreteri, valiler de vilayetlerin parti başkanı oldular. Partinin köylere kadar bütün idari birimlerde örgütü vardı (Findley,2015:257).

Mustafa Kemal'in “Başvekilliğini yapan İsmet İnönü ile Partinin Genel Sekreterliğini yapan Recep Peker'in de Hitler ve Mussolini rejimlerine olan özentisi” (Ekinci,1997:109). Türk rejimini otoriter bir yapıya kaydırmıştı.O günlerde devleti yönetenler “İtalyanların faşizmi, Almanların nasyonal sosyalizmi nasıl varsa, Türklerin de artık Kemalizmi vardır” (Bozdağ,1972:93). diyordu.

Bu dönemde CHF ile TBMM'ni aynılaştırır.Gazeteci Asım Us, “CHF'nı eleştirmenin hiçbir şekilde doğru olmayacağını, zira onu eleştirmenin TBMM'ni eleştirmek olacağını” yazar. Mahmut Soydan ‘Hâkimiyeti Milliye'deki yazılarında, Yugoslavya gibi o zamanlar diktatörlükle yönetilen bazı Avrupa ülkelerine dikkat çeker ve bu ülkedeki ‘diktatörlüğün' ne kadar olumlu özelliklere sahip olduğunu anlatır (Ertunç,2010:263).

Hitler'i ‘Almanya'nın kalkınmasını' sağlayan kişi olarak öven Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından M, Nermi' nin bir yazısı türünün örneklerinden birisi olarak ifade edilebilir. Şef sıfatı ve ‘Şeflik' anlayışı Çetin Yetkin'e göre “Faşist, nasyonal sosyalist kurumlardan esinlenerek ortaya atılmıştır” (Yetkin,1997:269).

Bu yılları, iktidara yakın birisi olan Cumhuriyet Gazetesi Sahibi Nadir Nadi şöyle anlatır: “Düşünceler ve inançlar, ancak üstü kapalı cümlelerle, bir dereceye kadar açıklanabiliyordu. Hükümetçe önemli sayılan olaylar karşısında gazetelerin genel tutumu, Basın-Yayın Müdürlüğü'nden gelen direktiflere göre ayarlanıyordu.Arada bir Başbakan'ın basın toplantıları tertipleyerek, gazete sahip ya da temsilcilerini, emir verircesine uyardığı oluyordu...

Böyle toplantıların birinde, Refik Saydam, dış politika ile ilgili bir konuya dair ertesi günü ne yazmamız gerektiğini uzun boylu anlattıktan sonra, gözüne kestirmiş olacak, bana bakarak biraz alaylı, sormuştu: “Anladın mı?” Yarım ağızla ‘Anladım!' demem üzerine, sanki beni imtihana çekiyormuş gibi: “Peki, öyle ise anlat bakalım yarın ne yazacaksın?” diye sormuştu. Meslektaşlar kalabalığı arasında, acemi bir ere emir tekrar ettirmeye benzeyen bu ikinci soruya fena içerlemiş, Başbakana ters bir cevap vermiştim. Yaşlı başlı yazarların bu alışılmamış, ters davranış karşısında nasıl şaşırdıklarını, acıyan gözlerle bana nasıl baktıklarını ve ortalıkta esmeye başlayan soğuk havayı Saydam'ın şakaya vurarak nasıl dağıttığını hâlâ hatırlarım” (Ertunç,2010:289).

Bülent Daver ise, dönemin uygulamada “otoriter hatta diktatoryal bir yönetim olduğunu”, Mustafa Kemal'in komünist ve faşist diktatörlüğü reddetmekle birlikte kendine has bir otoriter rejim (cumhuriyetçi diktatörlük) uygulamaya çalıştığını ileri sürer.

Kinross' a göre, Mustafa Kemal halkın desteği ile milli Mücadeleyi kazandıktan sonra muhaliflerini ortadan kaldırmış ve sonra diktatörlüğe kaymıştır. R.D. Robinson, Mustafa Kemal'in modern totaliter bir yapıya sahip olmasına karşın, siyasi alanda bir diktatör özelliği arz ettiğini belirtir. Bülent Tanör “Gerçek şu ki, Kemalist rejim demokratik değil, otoriter karakterdeydi” (Ertunç,2010:302:303). demektedir.

Toktamış Ateş'e göre; “Atatürk döneminde mükemmel bir demokrasi vardı” gibisinden laflar ederler ama bunun gerçek dışı olduğu çok açıktır.” (Toktamış Ateş, Biz Devrimi Çok Seviyoruz, s. 188).

Sonunda tek partili cumhuriyet, eleştirisiz bir cumhuriyet oldu. Çünkü Takrir-i Sükûn dönemi, sorunların ekonomik ve sosyal olarak diyalogla çözülmesini dışlayıp, tek çözüm yöntemi olarak kuvvet kullanma alışkanlığını güçlendirdi.Esasen faşizm Ankara'nın ideolojik ihtiyaçlarına fazlasıyla elverişli görülüyordu. “Faşizmin cazibesi, Kemalistleri de bu yönde harekete teşvik ediyordu. Şu farkla ki, Ankara egemenleri Yugoslav tarzı diktatörlüğü, Roma ve Berlin tarzı diktatörlüğe tercih ediyorlardı” (Ahmad,1999:80)

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hüseyin Yağmur
30-11-20
E mail: yenisoz.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-4
Online Kişi: 24
Bu Gün: 544 || Bu Ay: 9.767 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.553 || Toplam Tıklanma: 51.945.549