ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 477
Yazar: D. Mehmet Doğan
Felsefeciler “nasıl türkçe düşünülür?” sorusunu ne zaman cevaplıyacak?

Yüz yıl önce Kastamonu’dan yükselen ses: “Bize düşen o murdar paçavrayı parçalamak!”Türkçe düşünecekseniz, en başta “akıl”sız olmaz, “fikir”siz olmaz!

“İdrak”siz, “muhakeme”siz, “ruh”suz, “zekâ”sız, “zihin”siz türkçe düşünmek asla mümkün değildir!

Felsefe kavramlar dünyası, bu kavramlar kendine has kelimelerle, ıstılahlarla/terimlerle ifade ediliyor. Felsefe okumanın bir anlamda farklı ve zor bir dil öğrenmek olduğu hatırdan çıkarılmamalı. Bu yüzden felsefe daha baştan zor bir alan. Dili oturmamış bir cemiyetin felsefe yapması, kendine mahsus tefekkür ortaya koyması imkânsız.

“Dil çok önemli de bu camia içinden dil konusuna kafa yoran kaç kişi vardır?” denilirse, verecek cevabım yok, maalesef…(İlk aklıma gelen istisna Teoman Duralı).

Türkiye’de felsefe öğretiminin hali hazır durumu ne?

“Kemiyet” itibarıyla fevkalade. Rakamlar iyimserlik yayıyor: Türkiye sathında üniversitelerde 70’e yakın felsefe bölümü var! Yüzlerce öğretim üyesi var ve bu bölümlerde binlerce öğrenci okuyor!

E, un var, yağ var, şeker de mevcut. Neden filozoflar yetişmiyor? Düşünce dünyamız neden bu kadar kısır?

Mesela Fransa’da hepi topu 85 üniversite varmış. Tamamında felsefe bölümü/kürsüsü varsa, sayıca bizi geçmiş olabilirler. Almanya’da 29, İngiltere’de 31 üniversite (Eğer noksan bilgi değilse.) Eh Almanya’yı ve İngiltere’yi de çoktan solladık, ikisinin toplamından fazlayız. Bu durumda en çok feylesofun bizden çıkması gerekmez mi? Çok sayıda felsefe dergisi yayınlanması, kitaplar neşredilmesi, felsefî konuların haldır haldır tartışılması icap etmez mi?

Manzara ne peki? Fikir kitapları az, felsefe kitapları (ders kitabı mahiyetinde olanlar dışında) daha da az. Dergiler? Bir elin parmaklarını geçer mi bilmem.

Son zamanlarda herhangi bir felsefî yazı okuyan var mı?

Şu sıralar “felsefî” diyen kalmadı, hadi biz de onlar gibi “felsefik” diyelim. (“Felsefesel”de diyebilirlerdi, nedense böyle de demiyorlar!). Bir metnin felsefî olduğu -sal’lı, -selli kelimelerin çokluğundan anlaşılır! Bilin ki bir yazıda -sal’lı, -sel’li kelime yoksa veya azsa, o yazı bilim-sel değildir, felsefe-sel de!

Felsefî metinlerin ikinci nişanesi nedir? 19. yüzyılın ağır Osmanlıca metinlerinden daha fazla bilinmeyen kelimeler ihtiva etmesi.

“Felsefe sözlüğü” mü dediniz?

Türkiye’de okur yazarlık oranı yüzde yüze merdiven dayadı. Bir zamanlar tek derdimiz okur yazar sayısını çoğaltmaktı, nitelik önemli değildi. Bunu 90 sene sonra nihayet başardık. İkinci safha, orta öğretimde okullaşma oranını artırmaktı, bu da mecburi öğretimle hallediliyor. Geriye yüksek öğretim kaldı. Burada da bayağı yol aldık.

1938’de orta okula devam edenlerin sayısı bütün ülkede 71. 021 kişi idi, 2020 yılında doktora yapanların sayısı 101. 142’ye ulaşmış. 1940’lı yıllarda bütün yüksek tahsil öğrencilerinin sayısı 7 bin civarındaydı!

Diplomalar, sertifikalar, belgeler, takdirler…Her evde bol miktarda bulunur hâle geldi. Fakat biliyoruz ki, diplomalı okur yazarlık bizi gerçek okur yazar yapmıyor. Yine biliyoruz ki, üniversite profesörü fakat ders kitabı dışında kitap okumamış çok sayıda öğretim üyesi var.

Sistemde bir arıza var, işte o arızayı tesbit etmek lâzım ki, çözümü de ona göre arayalım.

Türkiye’de dille, kelimelerle oynanmıştır, anlam hiçe sayılmıştır; kelimeler anlamın işaretleriyse, işaretler değiştirilmiştir. İşaret değiştirilince işaret edilen yerinde kalabilir mi?

Öğretim sistemi kademe kademe sahih türkçeden uzaklatırşan bir seyir takip ediyor. Bir ilkokul mezunu ile çok daha kolay anlaşabiliyorsunuz. Lise mezunları ile nisbeten kolay anlaşılabilir, üniversiteye gelince iş daha zorlaşıyor. Biz daha zorunu söyleyelim: Felsefecilerle anlaşmak en zoru!

İşte bir felsefe sözlüğünde yer alan kelimeler:

Anlık, anlak, aşırıbellem, bağı, bağınlaşma, başmanlık, belgin, belgitleme, belirtik, belit, beti, betili, betisel, bili, bilimtay, budun betimi, budunsal, bulunç, çizge, değişinim, denkserlik, devim, deyi, dışınlı, dirimsel, dural, duysal, düşkü, düşümdeşlik, düşüncel, düzgü, düzgüsel, edilgi, edim, edimsel, elerki, erek, ereksel, erke, eşineğitim, etkerlik, etmen, eytişim,

eytişimsel…

Liste uzayıp gidiyor. Biz ilk beş harfden bazı kelimeler seçtik, alfabede 24 harf daha var.

Hangi babayiğit okuyucumuz “ben bu kırk beş kelimeden beşini biliyorum”, diyebilir?

Şimdi de felsefe sözlüğümüzün dışında tutulan kelimelerden bir demet:

Âdet, akıl, cevher, dâhi, fikir, gaye, had, hafıza, hareket, hayâl, his, idrak, iman, irade, irfan, itikad, kanun, kıstas, madde, maddî, mâna, manevî, maneviyat, marifet, mekân, mesele, muhakeme, muhayyile, muhteva, mutlak, ruh, sebep, seciye, sıfat, şart, şuur, şüphe, tabiat, tahlil, tarif, tasavvuf, tasavvur, tasvir, tavır, tefsir, tekâmül, terbiye, unsur, usul, vahdet, vecd, vicdan, vukuf, vücut, yakin, zekâ, zevk, zihin…

Şimdi soruyu şöyle soralım: Bu kelimelerden kaç tanesini bilmiyorsunuz?

Asıl sorumuz şu: İlk gruptaki kelimeler mi türkçe, ikinci gruptaki kelimeler mi?

Türklerin büyük çoğunluğunun bilmediği kelimeler türkçe olabilir mi?

“Efendim bunlar arapça kökenli!”

Madde bir: “Türkçeleşmiş türkçedir! Yapma dile tapmayız!”

Madde iki: Felsefe öğretiminin en alt basamağında olanlar bile şu hakikatten haberdardır: Batı dillerinde felsefî kavramların neredeyse tamamı Yunan ve Latin kökenli kelimelerdir. Bu onlarda ortak bir düşünme zemini meydana getirir. Yeni bir kavram yine bu ortak köklerden yapılır.

Akıl yerine “us” demekle ne yapmış oluyoruz? Bu eski türkçe kelimeyi akıl yaygınlaştıktan sonra da unutmadık, “akıllı uslu” deyiminde yaşattık. Şiir dilimizin bu topraklardaki büyük kurucusu Yûnus Emre “uslu”yu artık “akıllı” anlamına kullanmıyor:

Seni sevenlerün ola mı aklı
Bir dem usluyısa her dem delidür

Uslu, “aklı başında olan”dır, “uysal”dır. Us’un kullanımdan tamamen düşmediğini, uslu kelimesinden çıkarabiliriz. Usluluk akıllı adamlara mahsus bir şeydir.

Akılla yapılmış çok sayıda deyimimiz var. En önce akıl yürütürüz. Adam akıllı (adamakıllı) deyimi hiçbir dile çevrilemez, arıdile de! Böyle bir akla ziyan işi yapmak isteyene “Akıl akıl gel çengele takıl” deriz, “ne akla hizmet ediyorsun” deriz.

“Akıllı”nın karşılığı “uslu” mudur? “Akılsız”ın karşılığı “ussuz” mu? Akletme yerine “uslamlama” demekle nereye varmak istiyoruz? Türkçe kelimelerin bir ses değeri, ahengi, estetiği olmamalı mı? “Usavurma” “muhakemenin” felsefe sözlüğündeki karşılığı imiş. Us’a neyi neyle vuracağımızı muhakeme ettik mi?

Akılcılık, akıldışı, akıldışıcılık… mı türkçe, usçuluk, usdışı, usdışıcılık mı?

Neden zihnimize bu eziyeti reva görüyoruz?

Algı idrak olsun tamam da “idraksiz”in karşılığı “algısız” olabilir mi?

“Dil devrimi” dilimizi gerçekten devirdi. Tarümâr etti. Bu günlük dilde çok fazla fark edilmiyor. Zaten sınırlı sayıda kelime kullanarak konuştuğumuzdan ve bu en sık kullanılan kelimelerde büyük değişiklik olmadığı için. İş ileriye vardırıldığında, düşünce dili, ilim dili, felsefe dili denildiğinde işler karışıyor.

Eğer Türkler için ilim veya felsefe yapılıyorsa, neden onların anlayabileceği bir dil kullanılmıyor?

Şu cümlelere bir bakın:

“Hölderlin’in görüşünde Hegel anlama yetisi dingin ve prosaik olan biriydi. En azından gündelik yaşamında hiçbir zaman taşkın bir deha izlenimini vermiyordu. Özenli, yöntemli, duyunçlu, toplumcul karakteri ile, bir bakış açısından en çok onurlu bir burjuva üniversite profesörü, iyi bir devlet memurunun değerli oğluydu. Aynı zamanda evren ve insan tarihinin devim ve imlemine yönelik derin bir sezgiden esinleniyordu ve yaşamını bu tarihin anlatımına verdi. Bu demek değildir ki Hegel’in kişiliğinde sezgici ya da hayalci olarak nitelendirilebilecek bir boyut vardı. Gizemli sezgilere ve duygulara başvurmak her ne olursa olsun felsefe söz konusu olduğunda onun için tiksinti vericiydi. Biçim ve içeriğin birliğine sarsılmaz bir inancı vardı. İçeriğin, gerçekliğin felsefe için ancak dizgesel kavramsal biçimi içinde varolduğuna inanıyordu. Olgusal olan ussaldır ve ussal olan olgusal; ve olgusallık ancak ussal yeniden-kuruluşlarında anlaşılabilir. Ama Hegel’in gizemli içgörülere başvurarak bir bakıma kestirmeden gitmiş olan felsefeler için ya da onun görüşünde, dizgesel bir kavrayıştan çok ruhsal yüceltmeyi amaçlayan felsefeler için küçümseyici bir hoşnutsuzluk göstermiş olmasına karşın, insanlığa felsefe tarihinde karşılaşılacak en görkemli ve etkileyici Evren tablolarından birini sunmuş olduğu olgusu ortadadır. Ve bu anlamda büyük bir sezgici idi."

İşte felsefe metni olmak iddiasındaki bir paragraf. Türkçe cümle yapısına alışkın olanlar, eğer kelimeleri bilseler/anlasalar, metnin bu bakımdan da bozukluğunu kolayca fark edecekler. Fakat, bir kısmı hiçbir sözlükte bulunmayan kelimeleri çözmek ne mümkün?

Yeti, dingin, yöntemli, duyunçlu, toplumcul, devim, imlem, dizgesel, ussal, olgusal, olgusallık, içgörü…

Bu kelimelerin yerine kitlelerin daha fazla bildiği, anladığı kelimeleri koyalım: Sakin, metodlu, vicdanlı, sosyal, hareket, sinyal, sistematik, aklî, vakî, vakilik, vukuf…Bu kelimelerin bazıları eskimiş bulunabilir, fakat sözlüklerde vardır. Bu uydurma kelimelerin birçoğu sözlüklerde bulunamaz.

Metni bu kelimeleri yerine koyarak okuduğunuzda bir nebze de olsa anlamı sezme imkânınız oluyor. Tabiî bu safhada da bozuk cümle yapısının anlaşılırlığı zedelemesi durumu ile karşı karşıya kalıyoruz.

Bazı okuyucular da “prosaik” kelimesine takabilir. Bu kadar arıdılci biri nasıl oluyor da hiçbir şekilde türkçe bir metinde rastlanmayan bir kelimeyi kullanıyor, diye düşünebilir.

Buna “yaman çelişki” mi diyeceğiz, “yavan çelişki” mi?

Bu karmaşık görünme hastalığı müthiş felsefeci havası vermek isteyenlerin yavanlıklarını, aleladeliklerini asla örtemiyor!

Gelelim başta sorduğumuz sorunun cevabına…

Daha soruyu sormadılar ki, sıra cevaba gelsin!

Gerçek Hayat

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
18-12-20
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Felsefeciler “nasıl türkçe düşünülür?” sorusunu ne zaman cevaplıyacak?
Online Kişi: 18
Bu Gün: 551 || Bu Ay: 9.155 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.685 || Toplam Tıklanma: 51.938.096