ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 425
Yazar: Hüseyin Yağmur
KİMLİK ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞENLER

KİMLİK ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞENLERSosyolojik bir travma olarak "Kimlik Ölümü"

Malum olduğu üzere tıp ilminde ‘beyin ölümü' isimli bir tabir var. Buna göre beyin ölümü; tüm beyin, beyincik ve hayati merkezlerin yer aldığı beyin sapı denilen özel beyin bölgesinin fonksiyonlarının geri dönülmez şekilde yok olması durumudur. Beyin ölümü, tıbbi olarak ölümü ifade eder. Beyin ölümünün geliştiği durumda kalp, böbrekler, akciğer ve karaciğer solunum ve ileri yaşam desteği yapılması durumunda kısıtlı bir süre daha fonksiyon göstermeye devam eder.Ne varki bu andan sonra hastanın artık iyileşip hayata dönmesi mümkün değildir.

Tıp ilmindeki ‘beyin ölümü' vakaları gibi sosyal hayatta da ‘kimlik ölümü' vakaları gerçekleşebiliyor. Bir kişi yaşadığı sosyal bir travmanın ardından uzun yıllar boyunca elde ettiği kimliğini kaybedebiliyor. Bu kişinin biyolojik ve fizyoljik vücut fonksiyonları devam etse de artık giden kimlik bir daha geriye gelmiyor.

‘Kimlik ölümü' vakaları yaşadığımız cerbezeli sosyal hayatta apansızın karşınıza çıkabiliyor. 10 yıl, 20 yıl, hatta bazan 30 yıl boyunca müseccel bir kimliğiyle tanıdığınız bir dost veya bir arkadaşınızı bir gün ‘kimlik ölümü' yaşamış olarak karşınızda bulabiliyorsunuz.

Artık o biyolojik olarak aramızda dolaşsa bile o eski kimliği artık yok olmuş durumda. Daha korkunç olanı şu ki; onun bir kimlik ölümü yaşadığından habersiz olan dostları, ölü kimliğinden sadır olan davranışlarla karşılaştıkça büyük hüzün ve hayal kırıklıkları yaşıyorlar.

Bu gün ben bu anlamda şahit olduğum üç sembolik kimlik ölümü vakasından bahsetmek istiyorum.

30 yıllık bir dostum vardı. Turizmle ilgilenen bir ‘Devlet adamı' idi. Şairliği de vardı. Ya da şair geçiniyordu. Ben yıllarca onu kader arkadaşım zannederdim. Bir gün gurbette bir şehirde kalple ilgili bir sorun yaşadım. Akşam bir hastanenin aciline gittim. Fakat Hastanenin acili çok fena durumdaydı. Eski Türkiye'nin hastanelerine benziyordu. Bir kaç gün sonra biraz toparlayınca ben kendi derdimi unutup acilde yaşadığım gözlemlerimi bu dostuma watsap mesajı gönderdim. Dönemin Sağlık Bakanı bu dostumun arkadaşı olduğundan hastane acilinde yaşanan bu sorunları ona iletmesini talep ettim.

Fakat dostumdan uzun süre bir dönüş olmadı. Bırakın Bakana sorun iletmeyi bir geçmiş olsun mesajı bile gelmedi. Ben merak içinde “Acaba 30 yıllık dostuma ne oldu?” diye düşünürken garip bir gelişme oldu.

Farazi bir şekilde; dostumun telefonundan bir yabancı ses beni arayarak “Bu telefonun sahibi artık yaşamıyor. Onun kimlik ölümü gerçekleşti.” Dedi. Ben 30 yıllık dostumu kaybetmiş olmanın verdiği şaşkınlık ile sarsıldım. “Ama nasıl olur? Bana her hafta turizm ile ilgili mesajlar gönderiyordu. (Bir ara Cuma mesajları gönderirdi) Dostum ölmüş olamaz” diyebildim büyük bir hüzün ile..

Telefondaki yabancı ses “Biz de şaşırdık. Sadece size değil başkalarına da turizm mesajları gönderiyormuş. Ama onu artık aramanıza gerek yok. Çünkü dostunuzun ‘kimlik ölümü' gerçekleşti” dedi.

Sustum, boynumu büktüm, oturduğum sandalyeye yığılıp, dostumla ilk tanıştığımız öğrencilik günlerini düşünmeye daldım.

Bir başka 20 yıllık dostum, dervişane tavırlarıyla hafızamda ve hatıralarımda yer edinmiş bir ‘Dergah Adamı' idi. Onun kimlik ölümü tersine bir yolculukla gerçekleşti.

İnsan dervişlikte mesafe kat ettikçe kendi hiçliği ve acizliği konusunda da farkındalığı derinleşir. Bu dostuma Dergahın işlerinde görevler verilmeye başlayınca kendini Dünyanın merkezi zannetmeye başlamıştı. Dergah'ta kendisine verilen görevler büyüdükçe onun gönlü küçüldükçe küçülmüştü. O artık her fırsatta cemaat adına konuşuyor, insanlar hakkında kararlar ve hükümler veriyordu. Dergahı temsilen, ‘kazanılması gereken insanlardan' bahsetmek yerine, dergahı temsilen ‘ötekileştirdiği insanların' sayısını artırıp duruyordu.

O kadar ki bir gün ondan bahsettiğim bir matbaacı abi “Yahu o beni burada hüngür hüngür ağlattı” dedi. Dondum, kaldım.

İşte bu ‘seyru sefer' halindeki dostum bir gün beni arayıp işyerinde ziyaret edeceğini söyledi. Ben de büyük bir memnuniyetle cevap verdim. Ertesi gün heyecan ve muhabbetle hazırlandım. Ne var ki dostum söz verdiği halde ertesi gün ziyarete gelmedi. Aramadı da..

Dostumdan bir süre bir dönüş olmadı. Ben merak içinde “Acaba 20 yıllık dostuma ne oldu?” diye düşünürken garip bir gelişme oldu.

Farazi bir şekilde; Dostumun telefonundan bir yabancı ses beni arayarak “Bu telefonun sahibi artık yaşamıyor. Onun kimlik ölümü gerçekleşti.” Dedi. Ben 20 yıllık dostumu kaybetmiş olmanın verdiği şaşkınlık ile sarsıldım. “Ama nasıl olur? Daha geçen hafta beni ziyaret etmek için aramıştı ” diyebildim büyük bir hüzün ile..

Telefondaki yabancı ses “Biz de şaşırdık. Sizin bir haberiniz olmadı mı? Dedi. Halbuki O da cismani olarak bütün canlılığıyla aramızda dolaşıyor, çeşitli mekanlarda gençlere konferanslar veriyordu..

Ben belli belirsiz bir şeyler mırıldanınca yabancı ses kestirip attı.

“Onu artık aramanıza gerek yok. Çünkü dostunuzun ‘kimlik ölümü' gerçekleşti”

Bir başka 10 yıllık dostum, bir ‘Dava Adamı' idi. Öylesine kendisini parti ve dernek işlerine kaptırmıştı ki çocukları adeta babasız büyümüştü. Bir gün bir dernek yeri tutmuşlardı da bu dernek yerini evinden götürdüğü eşyalarla tefriş etmişti. Gündüzleri aç gezer, birilerini doyurur, geceleri yolculuk ve misafirliklerde kendine ait yatakları başkalarına ikram eder kendisi herkesin rahatını temin ettikten sonra bir köşede kıvrılır uyurdu.

Gün geldi onun partisi iktidar oluverdi. Partisiyle birlikte O da çok ileri mesafelere gittti. Her gün bir şey oluyor, her gün bir şey oluyordu. Önce ilçe başkanı sonra il başkanı sonra da milletvekili olmuştu.

Ancak bir türlü makama doymuyor, her gün yeni bir şey daha olmak istiyor bunun için de yapmadık manevra bırakmıyordu. Kendisi yetmiyor, kızını, oğlunu, damadını da bir şey yapmak istiyordu.

Ben de Onun bu hırsını şaşkınlıkla izliyordum. Bir gün bir garibanın ihtiyacı vesileyle onu aradım. Telefonunu açmadı. Halbuki mutlaka telefonuma çıkar görüşürdük.

“İnsanlık hali müsait olunca arar” dedim ama dönüş yapan da olmadı… Meğer bizim gibi davadan dostlarının listesini taşıyan telefonunu danışmanına teslim etmiş.

Farazi bir şekilde; bir gün dostumun telefonundan bir yabancı ses beni arayarak “Bu telefonun sahibi artık yaşamıyor. Onun kimlik ölümü gerçekleşti.” Dedi. Ben 10 yıllık dostumu kaybetmiş olmanın verdiği şaşkınlık ile sarsıldım. “Ama nasıl olur? Daha geçen hafta Onu televizyonda gördüm Önemli açıklamalar yapıyordu” diyebildim büyük bir hüzün ile..

Telefondaki yabancı ses “Biz de şaşırdık. Sizin bir haberiniz olmadı mı? Dedi.

Halbuki O da cismani olarak bütün canlılığıyla aramızda dolaşıyor, çeşitli mekanlarda partililere yaptıklarını anlatıyordu..

Ben belli belirsiz bir şeyler mırıldanınca yabancı ses kestirip attı.

“Onu artık aramanıza gerek yok. Çünkü dostunuzun ‘kimlik ölümü' gerçekleşti”

………..

Yıllar önce bir kitapta okumuştum. “Bu bizim yolumuzda; gökte uçan da yerde sürünen de aynı tehlikeyle karşı karşıyadır. Her an ve hal imtihana tabidir” deniliyordu.

Gerçekten de böyle….

Allah akıbetimizi hayreylesin….Lutfuyla bizlere muamele etsin…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hüseyin Yağmur
27-12-20
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KİMLİK ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞENLER
Online Kişi: 23
Bu Gün: 379 || Bu Ay: 8.983 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.431 || Toplam Tıklanma: 51.933.397