ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : SANAT / ŞEHİR ve MÎMÂRÎ
Okunma Sayısı: 3412
Yazar: Mehmet Bahadıroğlu
BAHÇE İSTİYORUM RABBİM, BAHÇE!

Daralan yalnız odalar değil elbette apartman hayatında. Daralan kültürümüz, medeniyetimiz, saadetimiz ve hatta ahlakımız..


 

Müstakil evlerden, apartman dairelerine geçişin yüz yılını yaşıyoruz bu asır. Ferah ferah evlerimizi bırakıp, modern ve daha şirin olduğunu düşünerek apartman dairelerini tercih eder olduk. Hanımlar dünden razı  oldu bu geçişe. Malum, daha küçük ev daha az iş, daha az aş. Beyler ise geniş bir evin yerini tutmayacağını bilse bile, gözünü aldatan apartman boyasına ve daha az masrafa değişmek zorunda kalır.  

Aslında bu değişime çabucak ayak uydurup, müstakilden  müşterek sisteme geçişimiz sandığımız kadar ucuz olmadı milletimize. Müstakil evlerimizde neleri unutmadık ki! Misafirperverliği, nezaketi, temizliği, harem ve selamlığı ve daha neler neler!

Misafirhane

Müstakil evlerimizin en büyük özelliği geniş misafir kültürüdür. Misafir odası, misafir katı, misafir hamamı, misafir havlusu, misafir terliği gibi gibi. Misafir geldiği zaman genellikle misafire ayrılan küçük bir çatı katı bulunur. Misafirin katında her şey misafire hastır ve temizdir. Ev halkı kendisinin mahrum olduğu yastık, yorgan nevresimlerinden havlu takımlarına kadar en güzelini misafire ayırır. Kendisi alt katta soba yakamazken, misafirin sobasını çatırdatır. Bu ve tüm güzellikler Anadolu Müslüman’ının misafire verdiği önemi ve misafirden duyduğu hoşnutluğu gösterir.  

Zorunlu kümes yaşam tarzı: Apartman

Kıyasını günümüz apartman daireleriyle yaptığımız zaman durumun vahameti gözler önüne seriliyor. Misafir için bir odamızın dahi olmaması, misafirin kullanacağı banyoyu, giyeceği pijamayı, yiyeceği yemeği ev halkının müşterek kullandıklarından seçmemiz, misafirperverliğiyle ün salmış bir milleti sıradanlaştırmış ve Avrupaileştirmiştir.

Haremlik Selamlık

Müstakil Osmanlı evinin köşk bölümüHayatımızı üç oda bir salona sığdırdığımız evlerimizde, erkek ve hanım misafirlerin gelmesiyle oluşan mahrem-namahrem ayrımını yapmaksızın, elimizde mevcut oda bulunmaması sebebiyle misafirlerimizi bir odaya tıkarak hayatımızı nizam eden şeriatın önemli bir kuralını yok sayar olduk.. Gerçi yinede şeriatın bu kuralına dikkat etmek isteyen abi ve ablalarımızın kısıtlı imkânlarıyla haremlik selamlık oluşturduğuna şahit olsak da toplumsal olarak geçtiğimiz tek oda sisteminde bu tür uygulamaların kınandığını, çağ dışı bulunduğunu ve hor bakılmasını da üzüntüyle karşılıyoruz.

Geçtiğimiz apartman sisteminde doğan kültür katili bu kez sosyal hayatımızı da asimile ederek islâmi yaşantımızın ayağına balta vurup, pek şikayetçi olduğumuz kız-erkek ilişkilerinin menfi tohumlarını evlerimizde atmaya vesile oluyor.

Çağdaşlık mı?

Heva ve heveslerinin peşinde çağdaşlaştığını zannederek, nefsine zor gelen bütün mahlûku, değer kayıplarıyla kendisine ayak uydurtan, hantal ve tembel bir yaşam üzerine kurulmuş modern yaşantı ta yıllar öncesinden def-i hacetimizi yaptığımız ayak yollarını yolsuzlaştırdı. O kadar yolsuzlaştırdı ki, bu helâları evimizin en baş köşelerine, mutfağımızın yanına, salonumuzun karşısına yerleştirecek kadar.  

Hayata gözlerimi açtığımdan itibaren ayak yolunun evimizin içinde bulunmasına rağmen, hâlâ çağdaşlık adına yapılan bu çağ dışı uygulamayı özümseyebilmiş değilim. Mutfakta yemeğini yerken yellenme sesini işitmek, helânın kapısı açıldığı zaman necis kokuyu evin dört köşesinde içine çekmeyi tabî karşılamak, çağdaşlık adına yapılmış çağ ve çağlar dışı bir hareket. Ancak ne yazık ki müstakil hanelerimizi terk edip, apartman sistemine geçtiğimiz şu yüzyılda helâların hanemizin içerisinde bulunmasından başkada bir alternatif kalmış değil. Bahçeli ev

Karşılıklı  saygı

Apartman hayatındaki kültür katliamı saygı ve edebimizi de katlederek devam ediyor hayata. Malumdur ki, geniş Osmanlı evleri avlu, sofa, divan, köşk gibi birçok kısımdan oluşan müşkülat olması sebebiyle, ev Halkının toplandığı mesken / oda saygı ve ciddiyet ihtiva ederdi. Genellikle büyük anne ve babaların da bulunduğu oturma odası, yatak odasına uzak olması ve hatta farklı katlarda bulunması sebebiyle, yatak odasından çıkan karı ve kocalar ev halkının karşısına çıkabileceği giyimler tercih ederlerdi. Özellikle gelinler kayınvalideleri tarafından inceden inceye elenirlerdi.  

Ebeveyn gusletmesi icap eden durumlarda, herhangi bir sebeple odasından dışarı çıkmaz ve yüklük olarak da kullandığı bölmede, odasındaki ocakla ısıttığı bir güğüm su ile hacet giderirdi. Her manada ebeveyn için mahrem odadan çıkmak, bir adap, saygı ve toplum içine çıkma şuuru uyandırırdı.

Ancak ne yazık ki apartman hayatı bu güzel kültürü katletmiş, çamaşırlığımızı  salonlara kurdurtmuş, elbiselerimizi selamlık odalarda değiştirir olmuş ve oturma / toplanma odasındaki ciddiyeti sona erdirmiştir. Yatak odasıyla dip dibe olan günümüz toplanma odaları, ebeveynlerin rahatlıkla yatak odası kıyafeti ile vakit geçirdiği, ciddiyetsiz mekânlar haline gelmiştir. Bu yozlaşmanın neticesinde kaybettiğimiz saygıyla beraber huzur ve saadeti bozulan hanelerdir. Küçük hapishane: Apartman dairesi

Ufkumuz daraldı

Bahçesiz evlerimizde, en yakın hava alma noktasının piknik mahalleri ve açık hava kafelerin olduğu  şu günlerde, bahçede mangal yapmayı, çay geceleri tertip etmeyi unutur olduk biz erkekler. Hanımlarımız ise hanım hanıma, bahçede/avluda toplanıp kısır yemeyi, örgü örmeyi ve kapalı mekânın kasvetini güneşin aydınlığıyla atmayı özler oldu. Kapitalist hayat bizleri küçük oturma odalarımıza hapseder oldu ne yazık ki. Çalışan erkekten ziyade, tüm gününü evde geçiren ev hanımlarımız için bu durum bir kâbus.

Bahçemizde köpek besleyemeyip, alarmlarla donattık evimizi. Kilerimizi, ambarımızı, ahırımızı bodrumlara değiştik. Ambarımız olmayınca toplu gıda almayı da unuttuk. Artık her şey tek tek, paket paket. Ve bunun bedeli de, ekonomik geçimsizlik ve maddi sıkıntılar. Ekmeği zaten fırından alırız da, iki yumurtayı da evimizde yetiştiremez olduk. Kurban bayramında kurban kesemez olduk. Kurban kesme dönemini bitirip vekâlet verme asrını başlattık.

1835'te İstanbul'a gelen Miss Julia Pardoe, avlular için; "Keşke Shakespeare, Romeo ve Juliet'in bahçe sahnesini yazmadan önce buraları görmüş olsaydı."  demişti ya, biz o avluları kaybettik. Sahi, biz Avrupalılaşmak adına Avrupa’nın imrendiği evlerimizi kaybettik!

Mehmet Bahadıroğlu çağdaş mekânlara alışamayıp meskenleri özledi.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mehmet Bahadıroğlu
24-11-10
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BAHÇE İSTİYORUM RABBİM, BAHÇE!
Online Kişi: 24
Bu Gün: 434 || Bu Ay: 6.424 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.631 || Toplam Tıklanma: 52.120.347