ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / HİKÂYE
Okunma Sayısı: 2745
Yazar: Abdullah Harmancı
HİKÂYE TEKNİĞİ ÜZERİNE

Köksal Alver'in Saklı Yara'sı

18.06.2008 - 20:10, Kırkikindi

 

Köksal Alver'in ilk öykü kitabı Saklı Yara'dan (Hece Yay., 2004, 2006) hareketle, Alver öykücülüğü hakkında birkaç belirlemede bulunmak istiyoruz.

Bu belirlemelerden birincisi, Alver'in öykülerini bir "yaşanmışlık" temeline oturtmaya çalıştığıdır. Öykücünün, yaşanmışlık ve düşsellik noktaları arasında gerilmiş bir ip üzerinde gidip gelen bir cambaz olduğunu kabul edebiliriz. İki noktadan birine diğerinden daha fazla yakın olmak, iki nokta arasında ortalı bir yerde durmak, zaman zaman birine zaman zaman diğerine yaklaşmak bütün öykücüler için söz konusu edilebilir. Alver'in bu kitapta "yaşanmışlık" ucuna iyice yakın durduğunu görmekteyiz. (Ancak daha önce Otuz Üçüncü Peron adlı öykü kitabından bahsettiğimiz Necip Tosun'un öykülerinin en azından önemli bir bölümünün Alver'in tersine düşselliği öncelediği, bazen de gerçekle düşü karıştırarak okurda bir etki yaratmayı amaçladığı söylenebilir.)

Alver, "üniversite" ortak tabanında toplayabileceğimiz öğrencilik ve öğretim üyeliği anılarını, bu platformda yaşadıklarını dışlaştırıyor. Bâzen bir "memleket" özleminin, bâzen insansızlık acısının/dost özleminin, bâzen de bu özlemlerin giderilip bir dosta, bir ortama ulaşmanın sevincinin Alver'in öykülerine konu olduğunu görüyoruz. Bir taşra kentinin yazara verdiği iç sıkıntısı, İstanbulsuzluk, ortak heyecanlara sâhip entelektüel dostlardan uzakta olmanın hüznü veyâ onlara kavuşmanın mutluluğu, öykülerde işlenen konulardan.

İstanbul izleği, Alver'in öykülerinde başat unsur, desek abartı olmaz. Kitaptaki öykülerin önemli bir bölümü birer İstanbul güzellemesi. Alver, daha Erzurum'da yaşayan bir çocukken gördüğü bir İstanbul resmiyle bu şehre bağlanıyor. Kitapta İstanbul semt isimleriyle, sokaklarında dolaşan insanlarıyla, ayrıntılı bir biçimde betimleniyor. Günümüz öyküsünün, kendi içine kapandığı, dış dünyâyı ayrıntılı bir biçimde anlatmaktan vazgeçtiği gibi eleştiriler aldığı hatırlanırsa, Alver, bunun tam tersini yapıyor. "Şehir" bir iletişimsizlik, yalnızlık yurdu olmaktansa, tersine pırıl pırıl, fıkır fıkır, şen, kalabalık bir yer olarak betimleniyor. Yazar, İstanbul'a duyduğu sevgiyi, duygulu, şiirli bir dille anlatıyor.

Öykülerdeki dili, temelinde duygusallığın bulunduğu bir şiirsellik besliyor. Şiirsellik nitelemesi, burada, tesâdüfen kullanılmış bir ifâde değil. Köksal Alver, bazen geleneksel Türk nesrinin "inşâ" olarak adlandırılan süslü, "secî"li örneklerini andıracak kadar ileri gidiyor. Tabiî ki günümüz Türkçesinin imkânlarıyla... Şiirsellik dediğimiz noktaya da biraz böyle ulaşıyor. "İnşâ"nın çok başka seviyede ve çok karmaşık örnekleri olduğu muhakkak; ancak yazar, günümüz Türkçesinin imkânlarıyla zaman zaman nitelemeleri ve secîli söyleyişleri yoğunlaştırıyor. "Yüzündür Cihanı Münevver Eden" öyküsü, duygusallık ve şiirsellik seviyelerinin doruğa ulaştığı metinler olarak böylesi bir dil yoğunluğuna da örnek oluşturuyor. Gene bu şiirsellik ve duygusallık örnekleri, yazarın öykülerini zaman zaman, edebiyatımızda Mehmet Rauf gibi, Yakup Kadri gibi isimlerin olgun örneklerini verdikleri "mensûre" türüne de yaklaştırıyor.

Köksal Alver öykülerinde, "mekân"ı önemsiyor ve betimlemelerle bunu belli ediyor. İstanbul'un öyküleştirilmesi ya da bâzen arkadaşlarla oturulacak bir kahvehÂnenin ayrıntılı olarak anlatılması sırasında ve daha pek çok vesîleyle mekânın ön plana çıkartıldığını görüyoruz. Alver, yaşadığı mekânlarda kendi rûhunun aradığı bir huzûru, bir rengi, bir ışığı bulmak endîşesi taşıyor. Bunu, gerçek vatanından uzakta, dünyâ gurbetinde yaşayan bir yaralı varlık olan insanın dünyâyı yabancılaması ya da dünyâda yitiğini bulmaya çabalaması olarak yorumlasak, çok mu acele etmiş oluruz? Öykülerde doğaya yapılan vurguyu da bu bağlamda düşünebiliriz belki.

Yazarın zaman zaman, ahlâkî bir sorgulamaya girişip, bir üniversite hocasının iç âlemini yansıtırken, dünyâyı sarmış, belki de en çok ülkemizi sarmış sahteliği ve bunun ardından doğal olarak gelen "sâhicilik aranışı"nı, vicdânî hesaplaşmayı anlattığı da görülüyor. "Saklı Yara İnce Sızı"da, herkesin "sahne"ye maskeleriyle çıkması, herkesin kendisini olduğundan başka göstermeye çabalaması, iki yüzlülük gibi konular işleniyor. Öykünün bakış açısının, metnin inandırıcılığını zayıflattığı düşünülebilir. Ancak aynı öyküde, okurun merak duygusunun oranlı bir biçimde kullanıldığı ve dengeli bir gerilim yaratıldığı da söylenmeli.

Son bir belirleme: Şüphesiz kurgusal metinlerde, metni ortaya koyan kişi ile (yazarla) metinde konuşan, anlatan kişi (anlatıcı) arasında belli bir mesâfe gereklidir. Bu "mesâfe"dir ki, öykü ile deneme türünü, anı türünü ayırt etmemizi sağlar. Yazarların, bu mesâfeyi kimi zaman çok kıstığı, yâni kendisiyle anlatıcıyı yakınlaştırdığı olur. Bunun tersi de mümkündür. Alver, kendisiyle anlatıcıları arasındaki mesâfeyi iyice kısmış gözükmektedir. Yâni konuşup anlatan kişi, kendine oldukça yakındır. (Ama değil mi ki bu metin bir öyküdür, öyleyse bu iki çizgi birleşemez.) Dolayısıyla, Alver'in öykülerinde dünyâyı anlatan, betimleyen göz, entelektüel bir gözdür. Kitapların yalnızlaştırdığı biridir anlatıcı. Hattâ zaman zaman yalnızlık özlemi içerisine girer. İnsanlardan uzakta kalıp kitaplara gömülmek ister. Dünyânın "okunması", algılanması, entelektüel bir biçimde gerçekleştirilir.

Köksal Alver'in Saklı Yara'sı, bir ilk kitap olmaktan daha ötede; işlenmiş, yer yer artistik bir dile sâhip, iyi bir öykü kitabı. Belki çok öznel bir değerlendirme olacak ama, bence, Alver, bundan sonraki öykülerinde, yazının başında söylemeye çalıştığımız, "yaşanmışlık" - "düşsellik" uçlarından ikincisine doğru yürümeli. Kurgusallığı ağır basan metinlere yönelmeli. Böylece öykülerinde meydana gelebilecek muhtemel bir sıkışmanın önlemini almış olacaktır.

NOT:
A. Harmancı Bey, bir yazısının (Kısa Kısa Öykü, Kısa Öykü'nün Nesi Olur) sonunda, "Türkçede 'hikâye'nin yerine 'öykü' önerildiğine göre ve bu terimler, İngilizcedeki 'story' ile 'short story' terimlerinin arasındaki farka denk geldiğine göre, 'kısa öykü' ifâdesi yersiz değil mi? Ben böyle düşünüyorum, ama bu metinde 'kısa öykü' ile 'kısa kısa öykü' arasındaki geçişe dikkat çekmek için 'kısa öykü' terimini kullandım. Öykü terimi zaten kendi başına 'short story'dir." diyor.

"Hikâye" yerine "öykü"yü öneren kim? Sanki umûmî bir kabul varmış gibi... Her öneriyi derhal kabul etmek zorunda mıyız? Harmancı'nın Menekşeli Çekmece" yazısında M. Kutlu'nun kendi hikâye serüveninden bahsettiği sözlerinden bir bölüm alınmış. Orada Kutlu, hiç "öykü" demiyor, hep "hikâye" diyor. "Hepimizin paltosundan çıktığımız" yazar ısrarla hikâye kelimesini kullanıyor; buna rağmen "Türkçede 'hikâye' yerine 'öykü' önerildiğine göre" denilip derhal öneriye uyuluyor. M. Kutlu bu öneriye uymuyor işte... Kötü mü ediyor?

"Hikâye" zaten ıstılah olarak "kısa"lığı ifâde etmiyor mu ki onun kısası için başka bir terim aransın? O zaman roman ile hikâye arasındaki farka ne diyeceğiz? Roman addedilemeyecek kadar kısa, hikâye denilemeyecek kadar da uzun metinler mevcut olmakla birlikte, bunların uzununun roman, kısasının da hikâye olarak isimlendirilmesi yaygın bir kabul görmüş iken birdenbire birilerinin önerileriyle bildiğimiz "hikâye", "kısa" oluşu ifâde etmek üzere "öykü" oluverdi. Köksüz, derinliksiz, hâtırasız... Sağlam duruş diye bir şey var mıydı bu âlemde? Bakınız "öykü"nün kısalığı da yetmedi yeni yeni edebiyata, "kısa kısa öykü" demek zorunda kalındı. Biraz sabırlı olup "hikâye"yi tarihe gömmekte bu kadar acele etmeseydik belki şimdi "öykü" gibi bir kelimeyi "kısa kısa" mânâsında kullanabilirdik... Telef ettik! (Doğruluş)

Yazar: Abdullah Harmancı
19-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HİKÂYE TEKNİĞİ ÜZERİNE
Online Kişi: 19
Bu Gün: 321 || Bu Ay: 6.311 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.395 || Toplam Tıklanma: 52.118.872