ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / GEÇERKEN UĞRAYAN YAZARLAR
Okunma Sayısı: 4927
Yazar: Ahmet Ar
BAŞKALARININ İDEALLERİYLE YAŞAMAK

Dünyada en bedbaht insan kendisi olarak yaşayamayandır. Ne büyük bir züldür başkasının maskesiyle yaşamak…

Gençlerimizin rûhuna nakşetmemiz gereken en mühim hasletlerden birisi “kendisi olmak”, yani “şahsiyet olma”nın ehemmiyetini idrâk etmek olmalıdır. “Kendisi olamayan”, “şahsiyet” hâline gelememiş insandan kimseye hayır gelmez; kendine bile…

Bir insan niçin “başkası” gibi olmak ister? “Kendisi olmak” kendine yetmediği, yani kendi iman, kültür ve değerleriyle tatmin ve mes’ut olamadığı için… Bu hâlin iki sebebi olabilir: Birincisi, kendi değerlerinin gerçekten kifâyetsiz olması, ikincisi aslında kâfî olduğu hâlde kişinin onu idrâk edememesi, idrâk ettirmekle vazifeli olanların -kendi kifayetsizlikleri sebebiyle- yeni nesillere idrâk ettirememeleri.

İnsan boş duramaz. Yaşamak, bir şey yapmaktır. En mes’ut olduğumuz an, bir şey yaptığımız, hele de yaptığımız işte muvaffak olduğumuz, daha büyük saadetimiz ise muvaffakiyetle bitirdiğimiz işin mensup olduğumuz topluluğa müspet bir katkısını gördüğümüz andır. Öyleyse bir hizmet topluluğu, hiçbir üyesini “boş”lukta tutmamalı, herkese kendi kabiliyeti ve alâkasına münasip bir “iş” yaptırmalıdır. Her üye, parçası bulunduğu topluluk ve o topluluğun idealleri uğruna iş yaptıkça mes’ut olacak, bu sayede topluluğa ve ideale daha sıkı sarılacak, her ferdi bu halde olan topluluk âdetâ tek vücut olacaktır. Her idealist topluluğun rüyâsıdır bu: Tek vücut olmak… İdealleri için yanan, tutuşan, koşan, çalışan… bir top ateş gibi bir topluluk. Fenâfil-ihvan dedikleri keyfiyet bu olsa gerektir. Misalimiz Hz. Peygamber (s.a.v.) etrafında kenetlenmiş sahâbeler… Onların hepsi mühimdi, hepsi dâvâya kendi kabiliyetlerince bir katkıda bulunuyordu, dâvâ için bir “iş” yapıyorlardı. Dolayısıyla hepsi aşk ve heyecan doluydu. İnanç ve heyecanları düşmanlarından -kıyası kabil olmayacak derecede- kat kat fazlaydı. Ve bahtiyardı onlar! İşkenceler altında bile bahtiyar!

Bir topluluk, idealleri yolunda koşturmayı mensuplarından bir kısmına -bir memurlar zümresine- hasretmiş, diğerlerini ıskartaya çıkarmışsa, bu ikincilerin önce gevşemesini, sonra uzaklaşmasını, daha sonra kopmasını, en sonunda da -Allah korusun- başka bir topluluğa, ideale, hizmet grubuna kaymasını beklemelidir. Bu acı netice ile karşılaşınca şaşırmamalı, suçu kimsede aramamalıdır. Bir insan niçin başka bir ideale, başka bir topluluğa kayar? “Kendisi olma”nın kendini tatmin etmemesinden… “Kendisi olmak”tan heyecan duyamamaktan… “Kendisi olma”nın kendini mühim hissettirememesinden… Kendisi olma”nın kendisini şu dünyada bir “rol” sahibi yapamamasından… “Kendisi olma”nın kendine bir “iş” verememesinden… Ezcümle “kendisi olmak”la bahtiyar olamamaktan…

Yaşı belli bir seviyenin üstüne çıkmış insanları, öğrenilmiş ve alışılmış, durağan; heyecansız ve hareketsiz bir hizmet tarzına razı edebilirsiniz. Ama gençler? Gençler daima heyecan, aşk, şevk, hareket ararlar. Bu dünyada mühim rollerin sahibi olduklarına inanmak isterler. Kendilerinde her kötülüğü alt edecek, her iyiliği hâkim kılacak bir güç ve kudret görürler, görmek iştiyâkındadırlar. Dünyanın öbür ucundaki bir kımıldamayla bile alâkalanırlar ve idealinin, yani mensup olduğu topluluğun her mevzuda “kendine has” bir bakışının, duruşunun ve sözünün olmasından mutluluk duyarlar. Başkalarında -yanlış da olsa- bu tavrı görüp kendilerinde göremedikleri zaman hayal kırıklığına uğrarlar.  Bu hayal kırıklığını gidermek için önce içerden bir çâre bulmaya, üretmeye çalışırlar. Bulabilir veya üretebilirlerse ne âlâ! Gevşemesine, uzaklaşmasına, kopmasına, başka adreslere savrulmasına gerek kalmaz. Bir de bulamazlarsa… Şu saydıklarımızı yaşamalarına şaşırmayalım. Ortalık sahte aşklar, heyecanlarla adam avına çıkmış simsarlarla dolu. Onlarda ümit bol, gösteriş-reklâm bol… Neon ışıklarıyla gözlerin kamaştırıldığı törenler bol… İşte ucuna geldiler, bir adım ötesi onların hakimiyetidir. Öyleyse en büyük rol onlarındır. İş mi istiyorsun, al sana iş. Rol mü istiyorsun, al sana rol! Bunlar gençleri çıldırtacak olta yemleridir.

Kendi topluluğunda aradığı aşk, heyecan ve hareketi bulamayıp -veya mevcut olduğu hâlde yok zannedip- “başkaları”nın karizmalarına kapılanan, başkalarının sevdâlarıyla coşan, başkalarının idealleriyle yaşayan ve dolayısıyla BAŞKALARININ İDEALLERİNİ YAŞATAN gençlere misal hiç de az değildir. Jön Türkler kimlerin ideallerini yaşıyor-yaşatıyordu? Dün denecek kadar yakın bir zamanda Türkiye’yi kasıp kavurmuş komünist gençler kimlerin idealleriyle can alıp can veriyorlardı? Ve başka gruplanmalar, yapılaşmalar…

Kendi husûsî sahamızda da durum farklı değildir. Dikkatli bir göz dün yanıbaşımızda olan bir kısım kardeşlerimizin bugün başka tellerden çaldığını görmekte zorlanmaz. Hatta ne yârdan ne serden geçememiş bazı arkadaşlarımızın ikili bir hizmet anlayışı geliştirip belli sebeplerle buraya, diğer bir kısım belli sebeplerle oraya çalıştığını görmek gözlerimizi oğuşturup tekrar bakma ihtiyacı doğurmuyor. Sebep belli…

İlim, aşk ve heyecan kaynağı dâvâsı dururken kıytırık siyasi teşkilâtlarda, ne idüğü belirsiz sivil toplum kuruluşlarında başkalarının rolünü oynayanlar ne aramaktadırlar acaba ve bunların derdi kime düşer?

Bu hâl, yukarıda bahsettiğimiz hangi eksiklikten kaynaklanmaktadır? Dâvânın mı, o heyecanı yaşayıp yaşatması gerekenlerin kifâyetsizliklerinden mi?

Dâvâ tek kelimeyle İslâm ve onun ana caddesi Ehl-i Sünnet yolu ise, başını Hz. Peygamber’in (s.a.v.) tuttuğu ve onun nurlu izini takip eden “büyükler”in yolu ise, birinci şık geçersizdir. İkinci şık üzerinde derin derin, incelerden ince düşünülmeli ve bir çıkış yolu bulunmalıdır.

Çok acı… Kendi sahasında “iş” bulamamak, bir şey yapamamak… Katkıda bulunamamak. Dünyanın gidişatında bir “rol”ünün olduğunu hissedememek. İnsanlık tarihinin en büyük ilim, aşk, heyecan ve hareket kaynağı bir dâvâsı olduğu halde bütün bunların açlığını çekmek… Başkalarında gördüğü aşk, heyecan ve hareketi kendinde görememek, bulamamak… Var sandığı, kendini daha mühim görebileceği, daha bir rol sahibi hissedebileceği -ama aslında yanlış- adreslerde tatminkârlık aramak…

Velhasıl, başkalarının idealleriyle yaşamak, mes’ut olmak; başkalarının ideallerini yaşatmak… Çok acı!..

Çâre silkinmek, kendimize gelmek. Hz. Peygamber’den (s.a.v.) günümüze kadar bütün İslâm tarihini incelemek, istisnasız her muvaffakiyetin altında aşk, heyecan ve hareketin olduğunu görmek; bu aşk ve heyecanla önce temsilcileri, sonra da en ücrâ yerlerdeki kalpleri doldurmak… Aşk ve heyecanı duymak, cümle âleme duyurma kanallarını da açmak… Târihî örneklerle yetinmeyip bugüne ve geleceğe dâir de bir ümit ve ideal ateşi tutuşturmanın yolunu bulmak… Tek tek herkese dünyanın en mühim hizmetiyle meşgul olduklarını hissettirmek, dolayısıyla bu hizmetlerde çalışanların da dünyanın en mühim insanları olduğunu ruhlarda duyurmak. Bu coşku ile dolmuş her kardeşimize “iş” vermek, dâvâya katkıda bulunmak mutluluğunu yaşatmak. Kimsenin “rol”üne ihtiyacımız olmadığını, kendi “rol”ümüzün bize fazlasıyla yeteceğini kalplere nakşetmek…

Bunu başardığımızda hiçbir arkadaşımız “başkalarının idealleri”ne gıpta etmeyecek, başkalarının inşaatına harç taşımayacaktır. “Kendisi olmak”, kendi değerleriyle “şahsiyet bulmak” gerçekleşecek; sahâbe nesli gibi herkes en zor şartlarda bile dâvâsının eri olmaktan bahtiyarlık duyacaktır. Zaten zor iş budur ve bundan sonrası kolaydır.

Yazar: Ahmet Ar
09-01-11
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 11
AHMET KARATEPE
YORUM
Tarih : 19-01-11

HER BİR CÜMLEYİ RUHUMA NAKŞETMEK İSTERİM. RUH MİMARLARININ ÂHENK DOLU BU GÜZEL CÜMLELERİNİ YAŞAMAK VE YAŞATMAK NE GÜZEL... SEVGİLİ KARDEŞİM SENİ TEBRİK EDİYORUM.

 
KEVKEBİ
BİR SİYASETCİ GELECEK SEÇİMİ BİR DEVLET ADAMI GELECEK KUŞAĞI DÜŞÜNÜR.
Tarih : 17-01-11

KALEMİNİZE VE YÜREEĞİNİZE SAĞLIK. DÜŞÜNCE UFUKLARINI OKUYAN BİR FİKRE SAHİPSİNİZ. ÇOK, AMA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM. YAZIYI OKUYUNCA KENDİMİ BULDUM BİR ANDA.DAVA ADAMI YETİŞTİREMEMENİN ÜZÜNTÜSÜ VE DAVA ADAMI OLAMAMANIN MÜKEDDERLİĞİNİ YÜREĞİMİN EN DERİNLİKLERİNDE HİSSETTİM.BİR BATILI DÜŞÜNÜRÜN SÖZÜ AKLIMA GELDİ. JAMES CLARKE DİYOR Kİ BİR SİYASETCİ GELECEK SEÇİMİ, BİR DEVLET ADAMI GELECEK KUŞAĞI DÜŞÜNÜR. BEN DE DİYORUM Kİ BİR DAVA ADAMI DAVASININ HEM DÜNYASINI HEM AHİRET SORUMLULUĞUNU DÜŞÜNÜR.EN KALBİ DUYGULARIMLA TEKRAR TEŞEKKÜR EDİYORUM. VESSELAM.

 
süleyman arif yazar
hakikat
Tarih : 16-01-11

sen kendini küçücük bir cirim mi zan ediyorsun... halbuki sende çok büyük bir alem dürülmüş. (hz ali) her kimin kimliğinde, Âdemin çamurunda var olması gereken ideal vardır aslında..hangi idealistin ideali, kimin kimliğiyle kimlenmek...kimlikleri aynı olanlar belki de..

 
KÖYLÜ MUALLİM
Kızım Sana Sana Söylüyorum, Gelinim Sen Dinle!
Tarih : 14-01-11

Allah razı olsun, acaba bu yazıyı asıl okuması gereken, asıl muhatapları okumuş mudur, merak ediyorum. Ehil olanlar başımızın tacı. Hizmeti, makamı şahsiyat için alet etmemek lazım. Yanlış direktif ve uygulamalar sebebiyle nice gençler, insanlar silindiler başka gruplara kaydılar gittiler. Allahım korusun.

 
A.Tunahan
Tebrik
Tarih : 11-01-11

Öncelikle yazınızı okuduktan sonra sizin gibi bir büyüğümün davasına mensup olduğumdan kendimle gurur duydum. Sizin yazınız hakkında yorum yapmak haddim olmasa da yine de yazınızda verdiğiniz ince fikirlerinizi ve tavsiyelerinizi bir bir tatbik etmeye çalışmaktan büyük bir şeref duyuyorum. Umarım bizler de bir gün bu kadar güzel yazılar yazabiliriz. Darısı biz gençlerin başına...

 
DOĞUDAN...
hak hukuk
Tarih : 10-01-11

emeği geçen tüm dava arkadaşlarımıza şükranlarımızı arz ederiz. muhterem kardeşim, kendini ömrünü bir davaya vermiş hiçbir insan ve hiçbır fert kolay kolay davasından vazgeçmez; ancak rasulullah efendımızın tamı tamına bızım için buyurmuş olduğu bir hadis-i şerifini hatırlatayım. elhadis: öyle bir zaman gelecek ki layık olmadıkları halde makam ve mevki sahiplerı olacak; işte insanların helaki bundan dolayı olacak. işte kardeşim, kimler bu hadis-i şerifin muhatabıdır, düşünmek lazım. köyden kömetten gelip birçok imkandan haberi olmayan insanlara hayatlarında görmedikleri imkanlar sunulunca kendilerini kaybediveriyorlar. bundan dolayıdır ki zayı olup giden çiçeği burnundaki gencecik insanların hattı var hesabı yok. duşunuyorum acaba bu arkadaşlar hz. ömerin adaletini hiç mi okumuyorlar yoksa siz değerli kardeşimizin yazınızın başındaki okumuş olduğunuz ayet-i kerimenin muhatabı böyleleri mi? neyse konuşacak çok çok şeyler var ama önemli olan nokta çözüm. maalesef o da bizde yok. hepinizi Allah'a emanet ediyorum, saygılarımla.

 
CYŞ
Tebrik / Teşekkür / Îkaz
Tarih : 10-01-11

"Dünyada en bedbaht insan kendisi olarak yaşayamayandır. Ne büyük bir züldür başkasının maskesiyle yaşamak…" Birçok meşhur vecîzeden daha mânâlı sözler... Üstelik bu makaledeki her cümle bunun ayarında... Hâsıl-ı kelâm, medya köşelerini tutmuş iri kıyım isimlerin birçoğunun başaramayacağı enfes tahliller yapan Ahmet Bey'e derim ki: "Sizin mantığınız, fikirleriniz, ifâde gücünüz ve belâğatiniz; yazılarını beğenip okuduğunuz birçok meşhurunkinden üstün... Ortalıkta bir sürü seviyesiz arz-ı endâm edip seslerini yükseltiyorsa Ahmet Bey gibi bir kalitenin susmaya ve pusmaya hakkı yok..."

 
UBEYDULLAH AHMET
İDARE
Tarih : 10-01-11

İDARE:Maiyyetindeki insanların zaaf ve kâbiliyetlerini tespit edip zaaflarını izâle edip kâbiliyetlerini hizmetlerde istihdam etme sanatıdır.

 
mustafa uçak
islam ideali
Tarih : 10-01-11

Kendi idealinin farkında olmayan bir gençlik elbetteki başkalarının doldurduğu boşluğu yaşamak zorunda, yıllar geçtikçe türkiyemizde idealist ve islam şuuru kazanan gençlik topluluğunun var olduğunu görüyoruz. kendin gibi ol derken başına buyruk değil taklit hastalığından ve gayri islami yaşantı özentisinden sıyrıl demek anlıyorum

 
osman osmanoğlu
BAĞRIYANIK
Tarih : 10-01-11

"BAŞKALARININ İDEALLERİYLE YAŞAMAK "isimli yazı ancak davasına özden ve gönülden bağlı bir bağrı yanıktan çıkabilir.Ve her bağrıyanık gönüllerde ve ruhlarda derin aksüsedâ oluşturur.Çok değerli mütefekkir yazarımıza tebrik ve teşekkürlerimizi iletir, kimseleri incitmeden hakikatleri ifade etmeye devam etmesini dileriz. Unutulmamalıdir ki"gövdeden kopan dalın ve yaprağın âkibetini rüzgar belirler."

 
İBRAHİM
GEÇ ÜLEN SEN DE !!!!!!!!!
Tarih : 10-01-11

Allah razı olsun. Bunları bu güne kadar yazmayanların da mesul olduklarına inanıyorum. Kral çıplak aslında ama bunu, Allah ve Rasûlüne, büyüklerimize inananların söylemesi gerekir. Allah ve Rasulüne ve onun yolundan gidenlere değil de koltuk hatırına her şeyi yapabilecek zavallıların korkusuyla sus pus oturanların büyük davayı taşımaları düşünülemez.Tarihte korkakların başardıkları hiç görülmüş müdür? Büyüklerimiz korksaydı kendileriyle mezun olan diğer dersiamlar gibi ne olurdu acaba? Bir soru:Bildiklerimizden ve hissettiklerimizden mesul müyüz ya da ne kadar mesulüz acaba? Susarak mesuliyetten kurtulabilir miyiz? Allah rızası için bilen varsa ceaplasın.

 
BAŞKALARININ İDEALLERİYLE YAŞAMAK
Online Kişi: 20
Bu Gün: 138 || Bu Ay: 596 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.017 || Toplam Tıklanma: 52.214.845