ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3615
Yazar: Ahmet Selim
KENDİNİ TENKİD EDEBİLME

Eleştiri ve düşünce

Kendini eleştiren (özeleştiri yapan) gelişir güçlenir; eleştiriye tahammül etmeyen, kendi birikimini kendisi eskitir, aşındırır.

Aslında ikisi birbirinden ayrı değildir. Kendini eleştirebilmek, insanı başkaları tarafından eleştirilebilmeye de hazırlar, alıştırır, toleranslı kılar.

Bir ilişki daha var: Kendini eleştirmeyi bilen, başkalarını eleştirirken ölçülü olmayı da öğrenir. Ama kimse kendini eleştirmiyor ve herkes birbirini eleştiriyor ise, onun sadece adı eleştiridir. Çünkü ölçüsü, kıvamı, itidali, asliyeti yoktur; sadece görüntüsü vardır. Küçük düşürme, hakaret, iftira, insafsızlık, haksızlık, nefsâniyet; o görüntüleri çeşitli biçimlere sokar. Aynı tip eleştiriler karşılıklı gide gele birbirini daha da sapmalı hale getirir.

Hep söylüyoruz, farklı metodlarla açıklıyoruz, ama faydası olmuyor. Tabii, nefsâniyet duvarları kolay aşılamıyor.

Ona buna hakaret eden, herkese yalaka diyen bir kalem var. Yıllardır yazı yazar. Bir gün bile herhangi bir meseleye fikrî katkı sunduğu vaki midir? Aç kendi eski yazılarını bir oku, bakalım ne göreceksin? Hatırda kalmaya değer bir tek cümle yazmış mısın? İnsan, toplum, siyaset, ekonomi, hukuk, felsefe, sanat, edebiyat; herhangi bir alanda söylenmiş doğru dürüst tek bir cümlen var mı? Bir zerre düşünce katkısı üretebilmiş misin bu millet için, kendi hitap kitlen için? Hiçbir şey yazmasaydın, küçücük de olsa, herhangi bir kayıp ve eksiklik hissedecek bir kişi olur muydu? Böyle bir muhasebeyi seni okuyanlar yapsalardı bulacakları cevap ne olurdu? Birilerinin nefsini öfkesini tatmin etmek buna elverişli bir iş değildir ki. Sen yapmasaydın, bir başkası yapardı. Yapıyorlar da zaten. Çok kalabalık bir gürültü korosunda bir eksik bir fazla hiçbir şey fark ettirmez.

Kendini eleştirmeyi bilse böyle mi olur? Karşısındaki ve içindeki aynalara bakmayana, bakmamaya karar vermişlere; sen karşıdan bir şey anlatamazsın. Diyalog falan kuramazsın. Kendisiyle konuşmayı bilmeyen insana her söz çarpıp geri döner. Gerçek diyalogdan amaç onun içine özüne erişip dokunmaktır. Bu mümkün değilse, konuşmaların hepsi bir monologlar toplamıdır. O kendi kısır döngüsünü seçmiş; orada başlamış, orada bitirecek. Sen ne söylersen söyle.

Şöyle yarım saatini ayırmaz, "yahu ben şimdiye kadar bir ömür boyu ne yazdım, ne kadar emek verdim, ne kadar göz nuru döktüm ne aldım, ne verdim" muhasebesi için.

"İçine kapanmış" tabiri bilinir. Bir de "içini kapatmış" tipler var. Hiç değişmez, hiç pişmanlık ve hüzün duymaz; hiçbir gelişme kaygısı hissetmez. İçine kapanmışlara bir yolunu bulup sevgiyle erişme ihtimali vardır. Ama içini kapatıp anahtarını nefsinin cebine koyanlara söz kâr etmez. Kısır döngülerden, atlıkarıncayı seven çocuklar gibi zevk alırlar. Onlar için başarı kendi dünyasının primlerine erişmektir. Çünkü o kısır döngüleri (onlar pek bilmeseler bile) kullananlar yerine göre primlendirenler vardır. Bazıları buradan cılız ve komik bir idealizm çıkarmayı da becerebilirler. Oyun işte. Yılan hikâyesi gibi uzayıp kıvrılan oyunlar silsilesi.

Kendine yardım etmeyene, fıtrî emanetinden bir sevgi kıvılcımı olsun çıkaramayana hele kepenklerini indirmişlerse kimse yardım edemez. Okumazlar, dinlemezler, kendileriyle de konuşmazlar. Hangi tesir nereye gidip ulaşacak? Öyle gelmiş öyle giderler, bir özel zuhurat olmazsa.

Konunun bizimle ilgili yönü eğitimdir. Bir ezber yüküyle doldurduktan sonra içlerini ve ufuklarını kapatanları üreten, sorumluluk bilinci vermeyen bir eğitim sistemimiz var. Bunlar orada yetişiyor. Düşünce eğitimi de vermiyor, sorumluluk bilinci de; binnetice sevgi, özeleştiri, insaf duyguları da. Ama her şeyi tamamlayıp bitiren ve kapatan bir ahkam kesme cüretkârlığını ve münasebetsizliğini bol bol veriyor. Asgari hukuk ve edebiyat kültüründen mahrum, üç beş yüz kelimelik küfürlü bir polemik jargonuna mahkum bu tipler basın hayatımızın da toplumumuzun da talihsizliğidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
19-03-11
E mail: zaman. com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KENDİNİ TENKİD EDEBİLME
Online Kişi: 16
Bu Gün: 216 || Bu Ay: 10.463 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.910 || Toplam Tıklanma: 52.196.223