Kategori : / GEÇERKEN UĞRAYAN YAZARLAR | Okunma Sayısı: 2487 |
Bu vatanı vatan yapan, bu bayrağı bugüne taşıyan, bu toprakların altında yatan aziz şehitlerimizin arasında 15-18 yaşları arasında -günümüzde yaşasaydı lise talebesi olacak- delikanlılar da var.
Onlar da senin gibi okula gidiyordu.
Onlar da senin gibi ana kuzusuydu.
Onlar da babasının gurur kaynağıydı.
Onların da hayalleri, hedefleri vardı.
Bir Hasan vardı, öğretmen olmak istiyordu.
Bir Mehmet vardı, doktor olacaktı.
Bir Hüseyin vardı, asker olacaktı.
Bir Ali vardı, tüccar olacaktı.
Bir Ferit vardı, hoca olmak istiyordu.
Bir Emin vardı, sevdalıydı, Hatice’si vardı, evlenecek ve çocukları olacaktı boy boy.
Bir Remzi vardı, yetimdi. Babası Trablusgarb’da şehit olmuş, hasta anacığı da kısa süre sonra vefat etmişti. Onun da bir hayali vardı: Babası gibi kahraman olacak, vatan ve millete canını verecekti.
Onlar çocukluklarını yaşayamadılar. Onlar annelerinin sıcacık kucağına doyamadılar; onlar baba şefkatini tadamadılar.
Onlar küçücük kardeşlerini al yanaklarından doyasıya öpemediler.
Onlar da senin yaşındaydılar. Ellerinde silah, dillerinde ve kalplerinde Allah…
Ve onlar biliyorlardı ki bu sefer, son seferleri olacaktı. Bu gidişin dönüşü yoktu.
Biliyorlardı ki, bu yolun sonu şehitlikti; Allah’a çıkardı.
Susuzluktan kavrulmuş vatan topraklarını kanlarıyla sulayacaklardı.
Sen annenle, babanla, dostlarınla kucaklaşırken, onlar kara toprakla kucaklaştılar.
Ve ölüme dahi gülümseyerek baktılar.
Din için, vatan için, bayrak için, namus için ve senin için; sen sağ olasın, hür ve mes’ut yaşayasın diye can vermenin huzuru vardı yüzlerinde.
Sen yaşayasın diye o öldü.
Sen dinini yaşayasın ve yaşatasın diye o şehit oldu.
Sen o sancağı göklerde dalgalandır diye o göç etti.
İngiliz, Fransız, Rus-Ermeni… Namlusunu kendine doğrultmamış haçlı kırıntısı kalmadı.
Sen bu müzmin düşmanlarının oyuncağı olasın diye ölmedi.
Yabancı iklimlerin havasını soluyasın diye şehit olmadı.
O körpecik bedeni soğukta titrerken senin sıcacık bir yuvaya kavuşmanı tahayyül ederek teselli oluyordu.
Şimdi sıra sende aslanım.
O sancak yere düşmeyecek, o bayrak en yüksek tepelerde dalgalanacak. Kelimetullah, en ücra köşelere ulaştırılacak.
Gözler senin yolunu bekliyor. Bir şahlanışın mimarı gözleniyor. Büyük davayı taşıyacak bir omuz aranıyor.
İşte bu ruh kahramanı, gönül pehlivanı sensin.
Sen; istikbâlin koca çınarı olacak körpe fidan!
Bir bayrak rüzgâr bekliyor.
Bir millet kahraman bekliyor.
Bir vatan gerektiğinde şehitlik rüyaları görebilecek bir nesil bekliyor.
Bağrı yanık bir topluluk gözleri ufukta, yollarını gözlüyor.
Yazar: Mücahit Tuna |
01-11-09 |
||
E mail: Mail Adresi Yok | Tweet | ||