ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 4560
Yazar: Ahmet Ar
SAĞLAM DURUŞ

Genç bir eğitimci kardeşimiz Asr-ı Saadet’te eğitimle alâkalı bir yazı yazmış… Ne güzel bir gayret… Sade ve güzel bir yazı… Onunla alâkalı birkaç kelâm etmek istiyorum.  Kardeşimizin makalesi husûsî bir mesele; ama yazacaklarımız Müslümanların umûmî bir yarasına da dokunacak…

Sevgili kardeşim... Ne güzel emek çekmişsin, ortaya bir eser koymuşsun. Metodun da sade, anlaşılır; bu güzel... a)Mevzu başlığı, b)Asr-ı Saadet, c)Günümüz... Ama kökü Batıda eğitim ve NLP uzmanlarının -sözümona- keşif ve metodlarını tartışılmaya bile lüzum olmayan temel doğrular olarak almamız ne derece sağlıklı? Bunları tartışmasız doğru kabul edip Asr-ı Saadet’ten onları tasdik eden deliller devşirmek... Bu tavır Asr-ı Saadet’i değil, Batıyı merkeze almak değil midir? Çünkü Asr-ı Saadet’ten yeni bir şey üretmiyor; Batılıların buluşlarına destek delilleri arıyoruz. Oysa bizim yeni nesil Müslüman yazar kardeşlerimizden asıl beklediğimiz İslam'ı her şeyin merkezine almak, Batı’dan gelen her şeye şüpheci ve tenkitçi yaklaşıp çok sık eleklerden geçirdikten sonra elde kalanları ancak o zaman kabul etmek... Bu, Batılılara da iyiliktir aslında. Onlar da her şeyin en doğrusunu yaptıklarına inanıp, burunları bir arşın havada yanlışların içinde debelenip duruyorlar. Onları da bataklıktan çıkaracak olan bir Müslüman eldir. Bunu yapacak yerde biz de -muhtemelen- onların yanlışlarını sürdürüp duruyoruz. Hem de en tehlikelisini yapıyoruz belki; yanlışları Asr-ı Saadet’le destekliyoruz. İşi bilmeyen sıradan okuyucu da bu delilleri görünce, yanlışların doğruluğu dînî bir temele de kavuşmuş olacaktır; en tehlikeli dediğim budur. (Sözlerim Batılıların hiç doğrusu yoktur şeklinde anlaşılmasın; yanlışlarına karşı uyanık bulunalım diyorum. Bu hususta ölçümüz elbette İslam'dır). Bu bahsi burada keselim; söz çok uzayacak. Bir de kullandığımız kelimelere dikkat. "Uydurmacılık" diye bir hadise duydunuz mu? Bir araştırın. Birileri dinimizle nasıl oynadılarsa dilimizle de oynadılar. Dilimizle oynamalarının sebebi de dinimizi unutturmaktı aslında. Yazınızdaki şu kelimeler onların ürünüdür: olay, aşama,  konu, eğitimbilim, etkinlik, düzey, yöntem, ilke, kuram, tanım, savunmak, birey, özgü, yetenek, zihinsel'in -sel'i, gereksinim... Böylesi kelimelerin daha çok "Günümüz" başlığı altında olması, günümüz eğitim kitaplarının çokça tesirinde kaldığınıza mı işaret acaba? Bu uydurma kelimelerin ne idüğünü öğrenmek ve onlardan kurtulmak için Kadir Mısıroğlu Bey'in Bin Uydurma Kelimeyi Boykot kitabını okuyuverin.

Değerli kardeşim,

Kısa cevabınızı da okudum.

“Bizler” dediğiniz kimler? Eğer modern pedagoji bölümlerinden mezun olmuş “eğitim uzmanları” ise ümitsiz vak’a demektir. Bunların nasıl yetiştikleri elbette malumunuzdur: Metod Batılı, kaynakların kahir ekseriyeti Batılı, müfredat Batılı… Buralarda tahsil gören arkadaşlarımız bu Batılı bombardımanından başlarını kaldırıp da İslâmî bir talim terbiye anlayışına nasıl ulaşacaklar? İmkânsız gibi… Ancak belli imanlı çevrelerde çok büyük husûsî gayretlerle bu mümkün olabilir; bu gayretin en büyük kısmı da kendine ait olmak şartıyla… Kendisi çabalamayana bu dar yol da kapalıdır. İşin en acıklı tarafı kendisinin de Batılı metod üzerinde yürüdüğünü fark edememesi bir kardeşimizin… “Benim gayem İslâmî olanın peşinde koşmak” derken bile tersi istikamete doğru yürümek… Buna kahroluyorum.

Şimdi bakalım: Beyin fırtınası (Brain Storm), ‘’okullar hayat bulsun’’, Tümdengelim (bütün-parça-bütün ilişkisi) ilkesi, Çoklu zekâ teorisi (“Öğrenme psikoloğu olan Howard Gardner zekâ kavramları ile ilgili olarak ortaya atmış olduğu çoklu zekâ kuramında” sözleriyle patentin kime ait olduğunu siz de belirtmişsiniz) kimlerin buluşudur? En azından isimleriyle… Bunlar üzerinde en küçük bir şüphe kırıntısıyla tefekkür ettik mi? Yoksa “Günümüz biliminin ulaştığı son metodlardır” diye derhal kucak mı açtık? Bu buluş ve metodlar doğru da olabilir; benim itirazım süzgeçten geçirmeden kabulünedir. İşte o zaman bizden olmayanın binasına harç taşımış olacağız…

Müslümanca NLP kitapları yazıp meşhur olan ve çok para kazanan bir yazarın kitaplarını akıl ve tefekkür sahibi bir kardeşimiz okudu. Kitap modern eğitimin verilerini destekleyen âyet ve hadislerle, menkıbelerle dolu… Kardeşimiz, bu yazara kitapları hakkındaki kanaatini de beyan eden şu soruyu maille sordu: “Siz, yazdıklarınızla Amerikalı veya Avrupalı NLP’cilerden farklı olarak insanlara ne vermek istiyorsunuz?”

Cevap ne oldu biliyor musunuz? “Siz bana bir daha mail yazmayın!”

İşte korkumuz budur…

Batılılar buluyor, biz hemen “Zaten o bizde vardı” deyip misal olarak âyet ve hadisleri sıralayıveriyoruz. Zaten televizyonu da, telefonu da Türkler bulmuştu(!) değil mi? Bu tavrımız öncü olması gereken bir milleti takipçi yapıyor ve bu hâl yüzyıllardır böyle devam ediyor. Bu zincirin bir yerinden kırılması gerekmez mi? Kim yapacak bunu? Evet, siz anladınız… Ama onlar da Batılıların buluşlarını temel alıyorlarsa tuz kokmuş demektir; tuzu bari koruyalım.

Bahsettiğimiz hâl bir aşağılık kompleksidir ve 150-200 yıldır İslâm âleminin başına musallattır.

“Ayrıca günümüz eğitim metotlarından yola çıkarak kaleme alınmış bir yazı değil, tam tersine asrı saadette Efendimiz’in kullandığı yöntemlerden yola çıkarak ele alınmış bir yazıdır…” demişsiniz; ne güzel…

O halde;

"Günümüz eğitim anlayışında öğretmen sürekli olarak bilgileri anlatan bir kişi olmaktan ziyade, uygulamalı olarak anlatmış olduğu bilgileri tatbik etme ve tepeden tırnağa örnek teşkil etmesinin daha faydalı olacağı kabul edilmektedir."

"Günümüz eğitim bilimlerinin verilerine göre, eğitim sırasında şefkatle, merhametle muhataba yaklaşım, eğiticiye de öğrenciye de rahatlık kazandırır ve mutlu edici bir disiplin oluşturur."

"Günümüz eğitim sistemlerinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapıldığı okullarda, üniversitelerde her türlü faaliyetin yapılabilmesi için uygun ortam oluşturulmaya çalışılmaktadır."

"Her bireyin farklı bir öğrenme tarzına sahip olduğunu savunan günümüz eğitim sistemiyle kişilerin, ilgi alan ve yetenekleri doğrultusunda eğitim almalarını hedeflenmektedir."

"Günümüz eğitim anlayışında çocukların ikinci hatta üçüncü bir yabancı dil öğrenimi ile zihinsel gelişimlerinin artacağı belirtilmektedir…"

sözleriyle neyi ispatlamış olduk? Asr-ı Saadet eğitimini günümüz eğitimine mi, günümüz eğitimini Asr-ı Saadet eğitimine mi tasdik ettirdik? Yani,

1-Asr-ı Saadet eğitiminde böyle; o halde günümüz eğitiminin buluşları da doğrudur…

2-Günümüz eğitim metodları bile böyle olduğuna göre Asr-ı Saadet eğitiminin de doğruluğu ortaya çıkıyor.

Birinci tavrın sahibiysek, tamam. Bu, Müslümanın takınması şart olan tavırdır. İkincisi ise, yandık… Yukarda bahsolunan “aşağılık kompleksi” budur işte…

Belki hep öyle alıştığımızdandır; bu tür yazıları okuduğumuzda ikinci tavrın baskın olduğuna dair hissimizi yenemiyoruz. “O zaten çok önceden bizde vardı…” Peki vardı da, Batılılar buluncaya kadar nerdeydi? Gerçekten var mıydı? Var gibi gösteren deliller ve hadiseler İslâm’ın bütünlüğü içinde başka bir şeyleri işaret ediyor olmasın… Bunları bizden başka kim düşünecek?

“Zaten böyle olmamış olsa ve ve ben de asr-ı saadetten örnekler bulmuş olsam asr-ı saadeti yalanlamış olmaz mıyım?” Hay ağzınıza sağlık! Aynen öyle olur…

“Ayrıca günümüz eğitim metotlarından yola çıkarak kaleme alınmış bir yazı değil, tam tersine asrı saadette Efendimiz’in kullandığı yöntemlerden yola çıkarak ele alınmış bir yazıdır…” sözünüzü yeniden okuyorum. Böyle olabilmesini ne kadar isterdim!.. Sizden, dediğiniz gibi sağlam duruşlu yazılar bekliyoruz işte…

Yazar: Ahmet Ar
21-08-12
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 6
Cihat ERDEM
Hassasiyet
Tarih : 29-08-12

Sayın Ar'ın çırpınışı mübarek, yazdığı reddiye güzel, yapılan yorumlar güzel. Bize okumak kalıyor. Bir de Sayın Ar'daki hassasiyetten diğerlerimizin de nasiplenmesi için dua etmek. Keşke bütün arkadaşlaımız bu kadar hassas olabilse. Teşekkürler Ahmet Ar bize sistemli ve erdemli düşünmeyi de öğretiyorsunuz.

 
AHMET
SAĞLAMANIN SAĞLAMLIĞI
Tarih : 28-08-12

İnsanın biyolojisini okuyan bir kişi müslüman olmasa da okuduğu şey haktır, doğrudur. Çünkü okuduğu biyolojik yapı Allah’ın insanı var ederken koymuş olduğu yasalardır.

Biyoloji'ye "haktır, doğrudur" nasıl diyeceğiz? Bu kelimeler ağırlığı olan kelimeler. Her an yanlışlanabilecek bir disiplin için "haktır, doğrudur" diyemeyiz sanıyorum. Ama "yalandır/yanlıştır" da denmez. Bilimdir bu; gücünü de yanlışlanabilmesinden alır. Nitekim eskiden "şunlar şunlar bünyeye faydalı" diyen biyoloji bugün "yanlışmış, zararlı" diyebiliyor. "Okunması gereklidir, faydalıdır" denebilir.

Peki, okuyanın içine kendinden bir şeyler katıp katmadığını, yanılıp yanılmadığını nereden bileceğiz? Yukarıda da belirttiğimiz gibi mihenk taşımız olan hakikatlerle sağlamasını yaparak.

Doğru... Usul bu olmak zorunda... Ama bunu yaparken bir bıçak sırtında gibiyiz... Modern bilimin verilerinin "hakikatler"le sağlamasını yapmaya çalışırken, kendimizi modern bilimin verileriyle "hakikatler"in sağlamasını yapar buluvermek vartasına düşmek... Yeni nesil kardeşler bunun farkında bile olamıyorlar çok zaman. Bir "ince görememe" kusuru var gençlerde. S. Ahmet Arvasi nesli lazım bunu görmeye... Bu bıçak sırtında yanlışa düşmemek büyük cehd ister. Efendimiz'in "Mü'minin ferasetinden korkunuz; çünkü o Allah'ın nûruyla bakar" mübarek sözüne lâyık keskin göz nerde? Selamlar. Bu yorum bir itiraz değildir. Dert paylaşma...

 
Hatice
SAĞLAMA
Tarih : 28-08-12

Yürüyen Kuran olan Efendimiz ve onun “en güzel örnek” olarak terbiye ettiği asrı- saadet insanı her konuda olduğu gibi bizim örneğimizdir. Rabbimizin indirmiş olduğu Furkan bizim mihenk taşımızdır. Bize sunulan her şeyi – bilim, değer yargıları, yöntemler- bu mihenk taşına vururuz. Aslını muhafaza edenler kabul edilmeye, kendisiyle amel edilmeye layıktır. Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim mevzusunda da sıradı müstakimden ayrılmamak gerekir. Bu konuda ifrata da tefrite de sırtımızı dönmeli ve orta yolu tutmalıyız. Batıdan gelen herşey doğrudur “ anlayışının önüne konan “batıdan gelen herşey yanlıştır” anlayışı birbirine zıt gibi gözükse de mümin ve müminelerin aynı hatayı yapmasına sebebiyet verebilir. Rabbimizin arza indirdiği insan ayetini okuyan ve onun psikolojik, biyolojik, sosyal yapısını göz önünde bulundurarak yapılan tespitler, oluşturulan yöntemler kişilerin daha hızlı yol olmasını, daha başarılı bir eğitim hayatı geçirmesini sağlayabilir. Örneğin; İnsanın biyolojisini okuyan bir kişi müslüman olmasa da okuduğu şey haktır, doğrudur. Çünkü okuduğu biyolojik yapı Allah’ın insanı var ederken koymuş olduğu yasalardır. Bu noktada şu soru sorulmaya muhtaçtır. Peki, okuyanın içine kendinden bir şeyler katıp katmadığını, yanılıp yanılmadığını nereden bileceğiz? Yukarıda da belirttiğimiz gibi mihenk taşımız olan hakikatlerle sağlamasını yaparak. Unutmamalıyız ki bilimsel gerçeklerin, yöntemlerin Kurana uygunluğu Kurana bir izzet kazandırmaz, ya da “bak sen asrısaadette de doğru şeyler yapmışlar” sonucu asla çıkarılmaz. Kuranımız zaten Azizdir ve asrı -saadette uygulanan yöntemler El Hak doğrudur yöntem veya metotların kuran ile uyumlu olması, çatışmaması bize onların kullanılabilir olduğunu gösterir. Bu aslında Rabbimizin bize en büyük ikramlarından biridir. Kerim olan kitabımız bilgi kirliliğinin ve her gün bir yenisi üretilen teorilerin tuzağına düşmeden başka bir deyişle deneme- yanılma yapıp geride birçok kurban bırakmadan gerçeğe ulaşmamızı sağlar. Bunun için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Kuran, bilim ışığında şekillendirilmeye çalışılan -günümüz eğitim anlayışını- hidayet eder. Mümine kazandırdığı ferasetle, Furkan oluşuyla hak ile batılı bir birinden ayırt etmesini sağlar ferasettir ki bütün insanlar hep bir ağızdan – bu doğrudur- diye bir yalanı yutturmaya çalıştıkları zaman mümin kişi sürü psikolojisi ile hareket etmeyip kıyama kalkar. Batının ya da bilimin her keşfi değil Kuranın onay verdiği bizimdir. Şimdi bizlere düşen kuranın nuruyla insan ayetini hecelemeye başlamak ve en büyük, mutlak, bütün eksik ve kusurlardan münezzeh, yegâne mürebbi olan Rabbimizin bize bildirdiklerine akılımızı açmak ve eğitim hayatımızı o hakikatlerle şekillendirmektir. Arza halifesi olarak eğitim konusunda da söz hakkına sahip olduğumuzu duyurmanın zamanıdır. Bunun için Allah’tan daha büyük yardımcı, kurandan daha iyi bir kaynak, Efendimizden daha iyi bir model bulmamız mümkün değildir. Bu konuda ki tartışmalar sürüp giderken en iyi bilene sormanın zamanıdır. O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir. Mülk 14.

 
h.avsallı
Hassasiyete müteşekkiriz
Tarih : 24-08-12

Evvelemirde genç yazarımızı emeğinden ötürü tebrik ederim. Ahmet hocamızın hassasiyetlerine aynen katılıyorum. Maalesef son iki asırdaki müslümanlar ; “Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı” beytinde dile getirilen telakki tarzı ile (yani ilmi mutlak doğru kabul etmiş bir zihniyetle) hayata bakıyor. Modernite bu devrin müslümanlarını maalesef bir biçimde etkilemiştir. Onun için Ahmet hocaya da bu hassasiyeti çok veciz bir biçimde dile getirdiği için müteşekkiriz. Baki muhabbet...

 
Abdurrahman YILDIRIM
EĞİTİM SİSTEMİ
Tarih : 22-08-12

Eğitim sistemi tetkik edilirken sadece Türkiye tasavvur edilmemeli.Avrupa'da tatbik edilen sistemlerin veya kitaplara dipnot olarak kullandığımız batılı yazarların fikirleri doğrultusunda, eğitim anlayışını devam ettiren ülkelerin eğitim sistemleri çok iyi tetkik ve tahlil edilmeli. İslamı merkez almayan ülkelerde eğitim sistemi çökmüştür..Gençler ruhi bunalım içerisine sürüklenmektedir.Hayata bakış açılarını yemek, içmek ve gezmek üzerine kurdukları için kendi ülkelerine hizmeti ve aile mefhumunu hiç düşünmemektedirler. Bu durumdan kurtulmak isteyen Avrupa Ülkeleri yeni metodlar aramakta ama metodları yanlış yerde aradıkları içinde çözümü bulamamaktadırlar. YAZAR Ahmet AR aslında çözümün ne olduğunu bu makale incelemsiyle bize izah etmiş.Teşekkür ediyorum.

 
hatice su kılınçer
rica
Tarih : 21-08-12

selamun aleykum...güzel tespitler ama ben bu yazıyı kaleme almanıza vesile olan yazıyıda okumak isterm.buna dair herhangi bir not göremedim.Belirtmeniz mümkün mü?

 
SAĞLAM DURUŞ
Online Kişi: 29
Bu Gün: 420 || Bu Ay: 878 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.493 || Toplam Tıklanma: 52.218.781