ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 1832
Yazar: Ahmet Selim
DİN VE KELİMELER

Gençliğimden beri hep şunu düşünmüşümdür: “Din bilgisi, Türkçeyi öğretici bir etki de meydana getirir. Bende öyle olmuştur. Şimdi niçin öyle olmuyor?” Bunu hakikaten anlayamamışımdır.

Mesela besmeleyi bilmeyen yok. Peki orada “Rahman” ve “Rahim” geçiyor. Ne demektir bunlar diye merak etmez mi insan? Tercümesinden o çıkmıyor ki. “Esirgeyen” Türkçede konuşurken kullandığımız bir kelime değil; bir orada kullanılıyor. “Bağışlamak” da pek berrak değil. Bir izah ihtiyacı duymalı insan. Rahman ve Rahim, Osmanlıca sözlüklerde var.

“Allahuekber” deniyor. “Ekber” ne demek? “Tesbih” diyoruz. “Tesbih” ne demek? “Akılbaliğ” olmak çok kullanılırdı. Biraz merakla öğrenilir. Farz, vacip, sünnet anlatılırken “ef’âl-i mükellefîn” denilirdi. Bunun ne demek olduğunu öğrenmezsem ben çatlardım. Okulda “bâis-i şekvâ”yı Namık Kemal bahsinde öğreniyoruz ya! Ef’âl-i mükellefîn’e şimdi ne deniyor, bilmiyorum. “Yükümlülerin eylemleri” mi? İnsan bunu öğrenirken, fiil’i, ef’âl’i, mükellef’i, mükellefîn’i öğrenir. Zor değil ki. Biraz gayret yeter.

Kamil’i, Kemal’i, isim olarak kullanıyoruz. Tekamül’e yabancılık hissetmememiz lazım. Biraz ilgi yeter. Bu eğlenceli bir ilgidir de. Bunun ardından, “mütekamil, mükemmel, tekemmül...” yavaş yavaş gelir. Tevekkül’ü bilen, mütevekkil’i yadırgamaz, hemen algılar. Sadece Fatîha’nın mealini düşünsen, bir sürü kelime öğrenirsin, azıcık zahmete katlanırsan, “sırat-ı müstakîm” Türkçe gibi olur. “İstikamet” onunla beraber gelir. Ben birçok kelimeyi çocukken, bulmaca çözme zevkiyle öğrendim.

Şimdi bazı kelimeleri hatırlamaya çalışacağım:

“Mükâfat-mücazat, teşekkül-müteşekkil, hüccet-senet-delil-karîne, kerim-mükerrem, nizam-intizam-muntazam, vasıl, sadık, takva-muttaki, mübarek-teberrüken, tadil-i erkân, temkin, ruhsat-azimet, kanaat-kanaatkâr, tama-hasis, resul-nebi, sahabe-sahabî, mazbut-mütedeyyin, hayır-şer, gayretullaha dokunmak, nail olmak, mazhar olmak, layık-liyakat, salih- amel-i salih, fesat-fâsit-müfsid, edâ, medyun, vâris, miras-murîs-tevarüs, ifrat-tefrit-müfrit, katî-zannî, umumi-hususi, isabet-musibet, teenni-itidal, hüsn-ü zan- su-i zan, şefkat-muhabbet-hassasiyet-rikkat, intisap-müntesip, ihlas-ihsan, edep-âdap, hal-ahval, kül-cüz, feyiz, zarf-mazruf, suret-siret, hüküm-ahkâm, tebliğ-beyan, irşad-mürşid, muvazzah-mufassal, metanet-salabet, tavzih-tasrih-şerh, kıraat-tilavet, mütalaa-mülahaza, vareste-münezzeh-muarra, neş’e-neşve-sürûr, latife-letaif, hidayet-delalet, hüsniniyet-suiniyet, hitap-muhatap, mahdum-kerime-refika-zevc-zevce, tezekkür-tefekkür-teemmül, feraset-basiret, ikamet-mukîm, cemile-cemilekâr, istihza-müstehzi-nükte-latife, tezat-tenakuz-tearuz, hakîm-hakîmane, bedihi-bedahet, basiret-feraset-kıyaset, vazıh-muvazzah, dahil-tedahül, maktu-münkati-merfu-mürsel, cehil-tecahül-tecahülü arifane, aşina-muarefe, sarih-tasrih, şûra-istişare-meşveret, tahayyül-muhayyile, inşirah, inkişaf, fert-münferit, bilhassa- bahusus-hassaten-hususiyle, bu böyle gider... Bir Muhsine Teyze’miz vardı, ben küçükken ona Kur’an öğrenmeye giderdim. Bu kelimelerin hepsini de benzerlerini de bilirdi. Oysa bir okul bitirmişliği yoktu.
...

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
19-04-13
E mail: zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DİN VE KELİMELER
Online Kişi: 28
Bu Gün: 153 || Bu Ay: 611 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.039 || Toplam Tıklanma: 52.214.976