ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 1964
Yazar: D. Mehmet Doğan
VEFÂLI TÜRK GELDİ YİNE...

Azerbaycan’ın 20. Yüzyıldaki büyük şairlerinden Ahmet Cevat’ın meşhur şiirinden ödünç aldım bu başlığı: “Vefalı Türk geldi yine, kurban Türk’ün bayrağına!”

Osmanlı sona yaklaşırken, Azerbaycan Devleti’nin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacak Kafkas İslâm Ordusu ile bölgeye girdi ve Azerbaycan müslümanlarını katliâmdan kurtardı. Bu elbette unutulmaz bir destekti. Nitekim bugün Bakü’de, bu hâtıraların yâd edilmesini sağlayan bir Türk şehitliği var.
Kafkaslar’da durum bu iken, Balkanlar’da hayli farklı idi. Osmanlı Balkan savaşından sonra Balkanlar’ı terk etmek zorunda kaldı. Oradaki müslüman ahali üzerindeki haklarından Lozan’da vaz geçti. Son nokta ise, hilafetin ilgası idi. Anlaşmalarda, Balkan ülkelerinde Hilafet’in müslümanlar üzerindeki otoritesi kabul edilmişti. Artık o bağ da yoktu.
Üsküp’te doğmuş olan Yaşar Nabi, 1940’lara doğru, bir Balkan gezisi yaptı ve “Balkanlar ve Türklük” adıyla bir kitap yazdı. Kitabın ana fikri, Balkanlar’dan Türkiye’ye göçün (etnik ayırım yapılmaksızın) teşvik edilmesi idi…
Yüz yıl önce Balkan Harbi ve ardından 1. Dünya Savaşı ile Türkiye dünya siyasetinden dışlanmış, denklemin tamamen dışında bırakılmıştı. Yüz yıl sonra durum elbette farklı. Bugün Balkanlar’da Yugoslavya’nın dağılması ile ortaya çıkan siyasî yapıların hiç biri kendi başına hüküm sahibi değil. Bosna-Hersek çoklu devlet yapısıyla, Arnavutluk ve Makedonya Yunanistan’la bitmez tükenmez ihtilaflarıyla, Kosova ABD ve AB himayesinde süren bağımsızlığı ile Balkanlar’da son noktanın bir türlü konulmadığını gösteriyor.
Yüz yıl Balkanlar’dan uzak kalmış Türkiye işte bu noktada devreye giriyor. Türkler Balkanlar’ın yabancısı değil, Balkanlar da Türklerin. Etnik tanımlama öncesi, müslüman nüfus “Türk” addediliyordu. Balkanlar’daki müslümanlığın Türk kültürü üzerinden geliştiğini görmezden gelmek mümkün değil. Türkiye’nin Balkanlar’a dönüşünü de etnik temelli okumak sözkonusu olamaz.
“Vefalı Türk” Balkanlar’a döndü! Balkanlar’da dünya güçlerinin eli var. Bu güçlerin maksadı ile Türkiye’ninki farklı. Bu fark, TİKA’nın destek uygulamalarından, Yunus Emre Enstitüsü’nün faaliyetlerine kadar her alanda hissediliyor.
8-12 Aralık günlerinde Mustafa Kara ve Âsım Yediyıldız hocalarla Arnavutluk ve Kosova’da idik. Önce İşkodra’da İstanbul Kardeşlik Yardımlaşma ve Kültür Derneği tarafından desteklenen Şeyh Samia Medresesi/İmam Hatip Lisesi’nin salonunda Mehmed Âkif’le ilgili bir panele katıldık, ertesi gün Kosova’ya geçip Mehmed Âkif’in baba yurdu İpek’te Üniversite’nin salonunda Mehmet Akif’i konuştuk. Nihayet, Prizren’de Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nde yine konumuz Mehmed Âkif’di. Bütün sayahat boyunca Balkan Araştırmaları Dergisi’ni yayınlayan “Âsım’ın nesli” tanımlamasını tecessüm ettiren genç akademisyenlerle beraber olduk.
Balkanlar, küllenmiş bir ateş. Köklü kurumlar, camiler, medreseler, tekkeler bu ateşi soğutmadan muhfaza etmişler. Camileri vahhabilik eliyle dönüştürmek yönündeki çabalar, 1990’lardan itibaren Türkiye’ye tahsile gelen ilahiyat öğrencilerinin dönüşüyle tesirini kaybetmeye başlamış. Ankara, İstanbul, İzmir ilahiyatları yanında bilhassa Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yetişen gençlerin çoğu kendi memleketlerinde işbaşındalar.
Tekkeler, Türkiye’nin aksine kapatılmamış. Fakat ilgisizlik ve bilgisizlik yozlaşmalara kapı aralamış. Buna rağmen özünü koruyan tekkeler mevcut. Buralar aynı zamanda bir kültür adası. Tesadüfen Prizren Melami tekkesine uğradı yolumuz. Etrafı içkili kafelerle çevrilmiş (üstelik tekkenin vakıf arazisi imiş buralar) bu sade mekânda şiir, edebiyat ve mûsıki dostlarıyla karşılaşmak, türkçe ilahiler dinlemek sevindirici idi.
Türkiye’nin dışa yönelik bir kültür kurumu oluştururken “Yunus Emre”yi seçmesi, tam isabet. Yunus Emre, burada türkçe bilen veya bilmeyenlerin ilahilerini hâlâ dillerinden düşürmediği büyük bir şahsiyet. Oralarda Yunus Emre zaten vardı, Türkiye bir kurum adıyla mevcudu teyid etmiş oldu.
Türkiye Balkanlar’da görünürleşirken, ona karşı belirli merkezlerin tavırları da kendini gösteriyor. Arnavutluk’ta ve Kosova’da ders kitaplarından Osmanlı/Türkiye aleyhdarı metinlerin çıkarılması yönünde çalışmalar var. Zaten Almanya ve İtalya ile ilgili kısımlar değiştirilmiş. Sıra Türkiye’de. Fakat Arnavut kimliğini Türk/Osmanlı düşmanlığı üzerinden sürdürmekte kararlı olanlar bu değişimi asla istemiyor.
Onlar için bilhassa yükseltilmiş İskender Bey örneği var. İskender Bey, müslüman olmuşken ülkesine dönüyor tanassur ediyor ve Osmanlı ile savaşıyor… Hıristiyanlık üzerinden bir Arnavut kimliği inşası için etkileyci bir figür! Fakat Arnavutların yüzde kaçı Hıristiyan?
Her yerde yükseltilen İskender Bey heykellerinin yontucuları, finansörleri kimler?
Bunlar düşünülürse, oyunun deşifresi güç olmaz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
19-04-13
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
VEFÂLI TÜRK GELDİ YİNE...
Online Kişi: 23
Bu Gün: 140 || Bu Ay: 598 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.022 || Toplam Tıklanma: 52.214.862