ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / AKTÜALİTE
Okunma Sayısı: 2412
Yazar: Adem Yavuz Arslan
ÇÖZÜM SÜRECİNDE REHAVETE KAPILMAMALI

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...

Geçtiğimiz 12 Şubat'ta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Paris yolunda Suriye ve bölge ülkelerindeki gelişmeleri konuşmuştuk.

Davutoğlu geniş bir perspektiften çözüm sürecini ve Suriye özelinde muhtemel riskleri analiz ettikten sonra "Maalesef hiçbir zaman dikensiz gül bahçesinde olmayacağız" demişti.

Önceki günkü Reyhanlı saldırısı Bakan'ın analizini teyit etmiş oldu.
Türkiye 30 yıllık PKK terörünü bitirmek için uğraşırken şimdi başka cepheler açılıyor. Birileri 'Size PKK'yı mumla aratırız' mesajı verdi.

Reyhanlı saldırısıyla ilgili çok şey yazmak mümkün.
Ancak bu konuyu bir sonraki yazıya bırakıp çözüm sürecine ilişkin Batman ve Diyarbakır'da gözüme takılan, kulağıma çalınanları kayda geçeyim.

Destek tam beklenti yüksek

Batman ve Diyarbakır'da geçirdiğim iki gün (Bu arada yarın yine Diyarbakır'da olacağım) iyi şeyleri görmek için yeterli.

Uçaklar dolu, popüler mekânlar yerli turist kaynıyor. Her iki şehirde de barışa ve huzura özlem açıkça görülebiliyor.

Umutlar güçlü ve 'Bu kez çözüm olacak' beklentisi yüksek.
Her iki şehirde de BDP'liler, AK Partililer, STK'lar ve sokaktaki vatandaşlarla konuştum.
Öne çıkan noktalar şunlar:
Herkes süreçten çok umutlu. Herkes mutlu. Sokaktaki vatandaşı en çok cenazelerin gelmemesi ilgilendiriyor.

Çocuğu dağda olanlarsa 'Sağ salim geri gelebilecekler mi' endişesinde. BDP'lilerde bile 'Tayyip bu işi çözer' düşüncesi var.
Batı'daki 'Ne oluyor' sorusu burada 'Ne olacak' şeklinde. Herkes bundan sonraki sürece kafa yoruyor.

Dikkat çekici noktalardan birisi şu: Talepler değişkenlik arz ediyor. Sokaktaki vatandaş "Cenaze gelmesin; iş, aş, huzur olsun" derdinde.

BDP ve 'örgütlü kesim'in ise siyasi talepleri var.
Mesela herkes anadilde eğitim istiyor ama resmi dil talebi sadece örgüt tarafından dile getiriliyor.

Şunu kabul etmek lazım ki, BDP tabanı çok örgütlü.
Dolayısıyla sürecin yönetimini buralarda eline almış. Tabana 'Süreci Serok başlattı. Devleti dize getirdik. Her istediğimizi alacağız, tarafınızı belirleyin' propagandasını yapıyorlar.
Ciddi mesafe aldıkları da ortada. Bunu görmek için istihbarat bilgisine gerek yok.

Hizbullah-KCK çekişmesi ürkütüyor

Diyarbakır ve Batman'da 'PKK sonrası sürece' ilişkin ciddi endişe var.
Çünkü silahların susmasından sonra doğacak boşluğu doldurmak isteyen yapılar var. PKK-Hizbullah çekişmesi ciddi bir konu.
Halk tedirgin.

Hatta bir STK temsilcisi 'Yıllarca Türk zulmü (OHAL'i kastediyor) çektik, şimdi Kürt zulmü geliyor' (KCK ve Hizbullah'ı kastediyor) dedi.

İktidar ise her yerde çözümü anlatıyor ancak KCK'nın örgütlü yapısı sebebiyle tabana ulaşması ciddi sorun. Bir bakıma iktidarın attığı pozitif adımlar buraya 'örgütün kazanımları' olarak yansıyor.

Maalesef Diyarbakır ile ilgili izlenimlerim pek pozitif değil.

Çünkü örgütün burada kullandığı dil çözüme hizmet etmez. Hatta 'Taktik gereği böyle davranıyoruz özerklikten ve bağımsızlıktan vazgeçmedik' diyen çok sayıda BDP'li var. Tabanı motive etmek için böyle konuşuyor olabilirler ancak bu dil barışa hizmet etmez.
Devlet acımasızca eleştiriliyor ancak örgüte yönelik en ufak bir eleştiri yok.

Oysa PKK şu anda halkı sindirmeye, fişlemeye, baskı altına almaya yönelik çalışmalar yapıyor.

Süreçte devlet çok değişti ama aynı şeyi örgüt için söylemek mümkün değil. Eğer barış dili diyorsak, çözüm diyorsak BDP/PKK yöneticilerinin de ciddi bir özeleştiri yapması gerekiyor.

Yıllar boyu çatışma ortamında yaşadıkları için 'iki dilli bir söylem' geliştirilmesi normal denebilir. Yani herkesin bir resmi bir de gerçek görüşü var. Kime sorsanız ki, içlerinde BDP'li yöneticiler de var kulağa hoş gelen şeyler söylüyorlar.

Eğer sadece Ulu Camii, Gazi Köşkü ve popüler bir iki kahveye uğrayıp dönerseniz 'her şey güllük gülistanlık' dersiniz.

Ama perdenin arkasında başka bir dünya da var.

Perdenin arkasında hava kötü.

Örgütün gizli ajandasını anlamamız için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.

Bu durum çözüm sürecinin yanlış olduğunu filan göstermez.
Her şeye rağmen çözümde ısrarcı olmak gerekiyor. Çünkü 100 yıllık bir sorun; 30 yıllık çatışma dönemi çok ağır hasar verdi.

Rehabilite ve dönüşüm uzun zaman alacak.
Yalçın Akdoğan'ın ısrarla söylediği gibi iş bundan sonra sivil kuvvetlerde. Yani silahların susması ve PKK'nın çekilmesi kimseyi rehavete itmemeli.
Diyarbakır ile ilgili ilginç bir not daha. Peki güvenlik birimleri ne diyor?

Çok şey diyorlar ama özeti şu: "Çilesini çeken biziz. Süreci de en çok biz destekliyoruz."
Yani güvenlikçi yaklaşım vs. görüşünde olduğu sanılan asker/polis/yargı çözümün en büyük destekçisi.

Hatta kritik bir isim, "Keşke bu adımlar yıllar önce atılsaydı" dedi.
Sonuç olarak; moral bozucu, can sıkıcı haberler, samimiyetsiz adımlar/açıklamalar olsa da çözüm süreci doğru bir adım ve desteklenmeli.

İktidar paradigmaları değiştirip doğru adımlar atıyor. Ancak sorun ciddi ve çok boyutlu; entegre stratejilere ihtiyaç var.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Adem Yavuz Arslan
13-05-13
E mail: bugun.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÇÖZÜM SÜRECİNDE REHAVETE KAPILMAMALI
Online Kişi: 17
Bu Gün: 272 || Bu Ay: 730 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.236 || Toplam Tıklanma: 52.216.588