Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER | Okunma Sayısı: 2083 |
Füsunlar Seherler Üstüne
Doktor Mehmed, Leyla ile Viyana’da, hippiler arasında tanışır. Tezi için araştırma yapmaktadır. Leyla o kadar Avrupalı gibidir ki Türk olduğunu tesâdüfen öğrenir. “Ne işin var bunlar arasında?” diye çıkışır. Leyla, bu hippilerin özel ve güzel insanlar olduğuna inanmaktır. Kimseye zararları yoktur. Mehmed, “Peki, hangi kutsalları var, insanlık için ne yapıyorlar?” diye sorgular.
Neticede Mehmed ile Leyla arasında bir yakınlaşma başlar. Leyla, ”Avrupa” der, başka bir şey demez. Kendi kültürüne tam Fransız’dır. Mehmed, bir gün ona Viyana’daki meşhûr heykeli gösterir. Avrupalı askerin atının ayakları altındaki Türk askerini. “Ne yaparsan yap sen Avrupalı için busun.” diye gerçeği haykırır.
Hikâye uzun. Rahmetli Yücel Çakmaklı’nın 1974 yapımı “Memleketim” filminden bahsediyorum. Leyla, kendine geldiğinde karayolu ile Türkiye’ye döner. Ecdâdımızın ayak izlerine basar yol boyunca. Kapıkule’den gözyaşlarıyla girer.
İlk bakışta romantik, hamaset yüklü bir film gibi dursa da sinema târihimizde özel bir yeri vardır. Her şeyden evvel, dönemin çiçek çocuklarına getirdiği eleştiri açısından mühim bir film. Leyla, filmin çiçek çocuğu. Laik, şehirli, batılı, maddî durumu iyi olan bir âilenin kızı. Batı’da ortaya çıkan çiçek çocukların Türkiye temsilcisi ama elit temsilcisi. Mehmed, milliyetçi, Müslüman bir tip.
Batılı çiçek çocuklar, kısaca hippiliğe kapılıp giden, uyuşturucu müptelası gençlerdi. Uyuşturucu patronlarının zavallı kurbanlarıydılar.
Bizdeki çiçek çocukluklar ise bunlardan ilham alarak ortaya çıkan solculardı. İki türlü çiçek açtılar. Bir kısmı âilesinin bin türlü zahmetle okusun diye üniversiteye gönderdiği Anadolu çocukları; diğerleri ise hasbelkader onlarla lisede, üniversitede yolu kesişen elitler, şehirli laikler vs…
İkinci kısımdakilerin solculuğu bir yere kadardır. Başları dara düşsün düşmesin, soluğu yurt dışında alırlar. Âileleri ne yapar eder, onları sokaktan dağdan kurtarır. Birinciler ise ölür, öldürür, idam edilir. Yurt dışına kaçanları sürünür.
İkinciler genelde sanatçı, yazar, gazeteci filan olup bol bol gerilla edebiyatı yaparlar. “Ben 68’liyim, 78’liyim.” gibi cümleler kurmaya bayılırlar. (Fildişi kulelerinde sessizce ultra lüks yaşayanları da vardır. Onlar pek görünmezler.)
Örnek mi istiyorsunuz? Hemen vereyim:
Deniz Gezmiş ve Can Dündar meselâ. Birincisi, eylemlere katılmaktan, gerillacılık yapmaktan okuyamadı ve hayatı idam sehpasında bitti. İkincisi yurt dışına gönderildi. Bahtı da tahtı da açıldı. Denizler öldü o da büyük gazeteci oldu. Hiçbir alâkası olmadığı ve yaşı tutmadığı hâlde bol bol 68 edebiyatı yaptı.
Bir örnek daha vereyim: Füsun Demirel ve Seher Çağla Demir.
Füsun Demirel, küçükken gerilla olmak ve dağa çıkmak istediğini söyledi. Liseyi İzmir’de okumuş. İzmir’de hangi dağın hayâli kurulur ki?
Bir kere adı tutmaz. Seher, Zeynep falan olmalı dağa çıkmak için. Bir çocukluk fotoğrafı basında dolaşıyor. Küçücük bir balerin gibi. Gerilla adayına hiç ama hiç benzemiyor. Nitekim yurt dışına tahsile gitmiş. Artık, Alplerde falan dolaşmıştır. Peki, Viyana’daki meşhûr heykeli görmüş müdür? Gördüyse ne hissetmiştir? Bosna’yı, Kosova’yı dolaşmış mıdır?
Seher’in öyle bir fotoğrafı olduğunu sanmıyorum. Seher’in Avrupa’da tahsil hayâli de olmamıştır.
Zaman gazetesi önünde ayılıp bayılan bacılar yazımda söylemek istediğim burada da geçerli. Her akımın çiçek çocuklarıyla Anadolu çocukları var. Sağ-sol, şu cemaat, bu tarikat fark etmez.
Füsun, yurt dışından dönünce sanatçı olur, film çeker, dizilerde oynar. Bölüm başına para basar. Kucağında köpeği ve ileride kendisi gibi dışarıda tahsil yapacak şanslı çocuklarıyla poz verir. Çocuklarından biri, zafer işareti yapar.
Füsun’un gerilla fantezilerini anlattığı röportajı sonrası, Seher’in de basında fotoğrafı çıkar.
37 yurdum insanının kâtili bir terörist olarak.
Füsun Demirel
Yazar: Kerime Yıldız |
17-03-16 |
||
E mail: gazetevahdet.com | Tweet | ||