ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 801
Yazar: Selçuk Türkyılmaz
SIRAT-I MÜSTAKİM'DEN GÜNÜMÜZE MİLLÎLEŞME HAREKETİ

SIRAT-I MÜSTAKİM'DEN GÜNÜMÜZE MİLLÎLEŞME HAREKETİTürkiye’de millîleşme zamana yayılmış düşünce ve siyaset hareketidir

Sırat-ı Müstakim, fikir hayatımızda derin etkiler bırakan bir dergiydi, II. Meşrutiyet sonrası düşünce hayatımızın zenginliğini gösteren örneklerdendir. Eşref Edip yönetiminde çıkarılan dergide büyük şairimiz Mehmet Akif’in katkıları da büyüktür. Bilindiği gibi İslamcı düşüncenin en önemli temsilcileri bu dergi vasıtasıyla fikirlerini paylaştılar. Mehmet Emin Resulzade gibi adı Türk milliyetçiliği ile özdeşleşmiş siyaset ve düşünce adamlarının yazılarının da Sırat-ı Müstakim sayfalarında yayımlanmış olmasının bir anlamı vardı. Çünkü her iki düşüncenin veya hareketin arasındaki sınırlar belirlenmiş değildi.

Sırat-ı Müstakim’in yazarları için geçerli olan durum işlenilen konular için de geçerlidir. Derginin sayfalarında Rusya Türklerini ilgilendiren birçok yazı yayımlanmıştır. Derginin İslam dünyasını ilgilendiren meselelere bigâne kaldığını ise zaten söyleyemeyiz. Abdürreşid İbrahim gibi temsil kabiliyeti yüksek bir şahsiyetin seyahat notlarının ilk defa bu dergide yayımlandığını biliyoruz. Şevket Süreyya Aydemir, Balkan Savaşları’nı bir sınır olarak belirtiyor. Balkanlar’dan hicret eden Müslüman ve Türk ahali bir müddet İstanbul’un en meşhur camilerinde yaşamıştı. Şevket Süreyya, “Suyu Arayan Adam”da bu olayın Türklüğü fark ettirdiğini söyler. Birinci Dünya Savaşı bir yönüyle İslamcı düşüncenin de tarih sahnesinden silinmesine neden oldu. Yirminci yüzyılda fikrî hareketleri bünyesinde buluşturan Sırat-ı Müstakim kadar etkili bir yayın organı çıkmadı, desek yanılmış olmayız.

Yüz yıl sonra sosyal medya hesabından yayımlanan “kişisel yazı” ile Cumhur İttifakı’na karşı açık bir tavra sahip olduklarını da göstermiş oldular. Gerçi Erdoğan karşıtlığı ile öne çıkan yazarların Cumhur İttifakı’na karşı olduğu biliniyordu fakat bu düşünce siyaseten dillendirilmemişti. Ama yine de Cumhur İttifakı’na oy hesabından hareketle karşıtlık üretmek zayıf bir çıkıştır. “Kişisel” kanaatler ne kadar etkili olur bilinmez fakat bu tarz çıkışların ortak zemin üretmenin zorluklarına işaret ettiği de açıktır. Çünkü her iki kanalda, düşük düzeyde seslendirilse de belirli bir itirazın varlığına şahit oluyoruz. Türk fikir hayatının kozmopolitizm ve millîlik karşıtlığı üzerinden şekillendiğini belirtmiştik. Açıklamaların “Türkiye ittifakı” şeklini alması ana eğilimlerin tespiti konusunda bir tereddüt yaşanmadığını gösterir.

Akif bu toprakların yetiştirdiği en önemli fikir adamlarından biridir. Sorunları ele alış biçimindeki özgünlük bakımından Sırat-ı Müstakim kadar cesur dergi çok nadirdir. Aynı zamanda bu derginin çok geniş bir coğrafya ile yakından ilgilendiğini ve o genişlikte de yankı uyandırdığını biliyoruz. İslamcı düşüncenin II. Meşrutiyet yıllarındaki gücüne bir daha ulaşamadığını söyleyebiliriz ama yine de o neslin temsil ettiği düşünme biçimi, 1960’ların ortasına kadar varlığını sürdürdü. Resmî din anlayışının şekillenmesinde bu kuşağın önemli bir role sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu tarihlerden sonra dinî düşünceyi temsil eden az sayıda grup, kozmopolitleşme eğilimi gösterdi. Bu, bir süreçti ve zamanla küresel güç odaklarıyla birlikte hareket eden muhafazakâr gruplar oluştu. İslamcı, dinî ve muhafazakâr kavramları farklı anlamları içerir. Birbirinin yerine kullanılması kafa karışıklığına yol açar.

Dinî gruplardan bazılarının 1960’ların ikinci yarısından itibaren yaşadığı süreç, farklı düşünce hareketleri için de geçerlidir. Ne yazık ki bu dönemlerde ideolojiler üzerinden çok kuvvetli bir yabancılaşma yaşandı. Sermaye, aydın ve bürokrasi birbirini dönüştürdü ve bunlar yeni kimliklerin belirlenip benimsenmesinde etkili oldu. Türkiye’nin NATO’ya dâhil olması, kapıların Amerika’ya açılmasıyla sonuçlandı. Bu süreçten bütün ideolojik grupların etkilendiği anlaşılıyor.

2000’li yılların başından itibaren Türkiye, kendine yeni bir yol çizmeye çalışıyor. Bu dönemi millîleşme süreci olarak tanımlayabiliriz. Erdoğan ile özdeşleşen bu dönemde ideolojilerin neredeyse sahneyi terk etmiş olmasını önemsemeliyiz. Bunun karşısında şekilsiz grupların önem kazanmış olması da dikkat çekicidir. Bir taraftan ideolojiler önemini yitirirken diğer taraftan şekilsiz gruplar öne çıktı. 15 Temmuz’da millet kavramının baskın bir şekilde öne çıkmış olması çok mühimdir.

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş çok sancılıydı. Yeni sistemin birtakım yeni kavramların gündeme gelmesine imkân verdiği anlaşılıyor. Birinci Dünya Savaşı öncesi küresel mücadele şartlarının yeniden hayat bulmasından bahsediliyor. Bunun anlamsız bir düşünce olduğunu söyleyemeyiz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz
01-05-19
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SIRAT-I MÜSTAKİM'DEN GÜNÜMÜZE MİLLÎLEŞME HAREKETİ
Online Kişi: 29
Bu Gün: 643 || Bu Ay: 9.179 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.645 || Toplam Tıklanma: 52.161.452