ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 587
Yazar: Ufuk Coşkun
YÜZ YILDIR BATI ZEHİRLENMESİNE MARUZ BIRAKILDIK

TÜRKÇE TAMAMEN YOK OLMADAN...Batı zehirlenmesi

Rahmetli Aytunç Altındal, “Kültür Emperyalizmi” adlı kitabında bir tespitte bulunuyor. “21.Yüzyıl karizmatik çağın bittiği, enigmatik (muamma, anlaşılmazlık, yanıltmaca) çağın başladığı dönemdir” diyerek bu çerçevede “İnsan hakları, eşitlik, kardeşlik, demokrasi, feminizm gibi çifte standartları bizim gibi ‘Westoxication’ hastalığına tutulmuş ülkelere kazıklıyorlar” diyor.

Alev Alatlı “Westoxication” kelimesinden kastının “Batı zehirlenmesi” olduğunu ifade ediyor. Ve ekliyor; “Şahsen beni “Batılıların husumetinden çok, Westoxication sendromu kaygılandırır. Daha tehlikeli olduğunu düşünürüm.”

Buna benzer bir kavramsallaştırmayı daha evvel 1962’de Jalal Al-e Ahmad’in (Celal Ali Ahmed) yayımladığı ve İran nativizminin (yerlicilik) bir örneği sayılabilecek Garbzadegi adlı kitapta görüyoruz. Ben şahsen başka bir yerde denk gelmedim.

Bildiğim bir şey varsa; son yüzyılda milletçe Batı zehirlenmesine maruz bırakıldığımızdır. Bugün Kemalist, laik, çağdaş, ilerici kesimin, 2019 tarihi itibariyle gösterdikleri reflekslere bakıldığında bunu daha iyi anlayabiliyoruz.

Örneğin farklı düşünceleri, farklı dini inançları, yaşam biçimlerini bir arada tutan bir araç olarak formüle edilmesi gereken laiklik, bizim ülkede akılcı ve bilimci düşünceye uygun bir yaşam biçimi-dayatması- şeklinde tezahür ediyor.

Başörtüsü bu tanıma aykırı olduğu gerekçesiyle rejim tarafından makbul görülmemiştir mesela.

Bugün dahi yapılan muasır medeniyetler tanımlaması esasında İslam medeniyetinden Latin medeniyetine geçişin kibarca telaffuzundan başka bir şey değildir.

Prof. Ömer Çaha’ya göre; bu dönemde en önemli proje yeni bir ulus yaratmaktır. Muasır medeniyetten kasıt da Batı ailesi içinde yer almak. Öyle ki mesela yerli müzik yasaklanıyor o dönem. Çünkü halk tasavvuru da değişiyor.

Cumhuriyet döneminde, “Kadınlar kafeslerin arkasındaydı, cahildi, biz devrimi yaptık ve onları kurtardık” söylemleri de yeni rejime/Batıcı/pozitivist iman etmeyen kadınların hidayete erdirilmesi süreci olarak okunabilir.

Çünkü kadınlar son yüz yıllık seçme ve seçilme hakkını elde etme mücadelesini güç bela ancak bu dönemde elde ediyorlar.

1923’te, Cumhuriyet’in kuruluşuyla beraber, Osmanlı Hukuk-u Nisvan Cemiyeti mensupları “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla, Cumhuriyet döneminin ilk siyasi partisini kurmak isterler ancak bu reddedilir.

Vazgeçmezler.

Bu sefer de 1924’te Türk Kadınlar Birliği Derneğini kurup “oy hakkı mücadelesi” için 1927 yılında bir kongre düzenlerler ve erkekler gibi oy kullanmak istediklerini beyan eden ortak bir bildiri hazırlayıp meclise gönderirler ancak talepleri yine reddedilir.

Kadınların oy kullanma talepleri Cumhuriyet Gazetesi tarafından, kabul edilemeyecek kadar hayali ve aşırı olarak değerlendirilir ve “Kokanalar Trabzon’da Ortaya Çıktı’ diye manşet atar. Böylece onlara sapkın muamelesi yapılır.

Nezihe Muhiddin de soluğu akıl hastanesinde alır.

CHP’nin halkçılığı;

Halk ise rejim tarafından kodlanmış ideal tipin dışında kalan cahil, geri kalmış, göbeğini kaşıyan, bidon kafalı bir tip. Bu düşünce hâlâ geçerlidir. Çünkü birey kendini tarihinden, geleneksel formlardan kurtaramadıysa yani bir aydınlanma yaşamadıysa makbul vatandaş kategorisine giremiyor.

Öyle ki 20’lerde 30’larda devletin olduğu her yer kamusal alandır artık. Ankara, kamusal alandır ve Ankara ya 1930’larda köylüler sokulmamıştır. Bir Atatürk hayranı olmasına rağmen Âşık Veysel sırf köylü bir görüntü sergilediği gerekçesiyle şehre alınmıyor.

1950’lilerde Celal Bayar’ın on senelik süre içinde en önemli icraatı çarşafa karşı yürüttüğü mücadeledir. Kampanyalar düzenliyor ve bu kampanyalarda eşarp dağıtıyorlar.

Çünkü kentli, çalışan, çağdaş kadın açılmak zorundadır. Bunu yıkan da Allah ona rahmet etsin Şule Yüksel Şenler oldu. Rahmetli iyi eğitim almış, kaliteli, başarılı bir yazardı. Başını örtüp halkın karşısına çıktığında bu resmi ideoloji tarafından katiyetle kabul edilmiyor.

Çünkü halka yani henüz hidayete erememiş, köylü cahil birine yakıştırdıkları örtü, modern görünümlü, çalışan başarılı bir kadının başındadır. Dönemin cumhurbaşkanı “kadınlarımızı yoldan çıkaran bu kadınlar cezalandırılacaktır” dedikten sonra da rahmetli hapse atılır.

Geçenlerde Cumhuriyet Gazetesi, bu refleksle bir manşet attı. Çünkü kadın bedeninde bile tahakküm kuran bir anlayışın ürünüdür CHP.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ufuk Coşkun
19-09-19
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YÜZ YILDIR BATI ZEHİRLENMESİNE MARUZ BIRAKILDIK
Online Kişi: 27
Bu Gün: 713 || Bu Ay: 9.249 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.804 || Toplam Tıklanma: 52.162.495