ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : SANAT / DÜNYA BİR OYUN- Sinema
Okunma Sayısı: 3921
Yazar: Handan Özduygu
BU AHLÂKSIZ DİZİYİ İSTEMİYORUZ!

Resmi tarihin aykırılıklarını belgeleyen, sırf bu yüzden onlarca defa mahkemelerde dava edilen Mustafa Müftüoğlu,  ‘Yalan Söyleyen Tarih Utansın’ kitabı ile zihinlerimizde yer etmişti. Kitap yazıldığından beri daha yalancı hiçbir tarihçi utanamadan, utanma duygusunun hepten unutulup neredeyse iptal olduğu toplumumuzda, tarihin yalanlarla çarpıtılmasına Muhteşem Yüzyıl dizisi ile yeniden bir daha şahit oluyoruz.

Dizinin senaristinin de bu yalan geleneğine uyduğunu, tarihi herkesin kendi algısına, hayat görüşüne göre tasarladığını, yeterli bilgi olmadığı için, olsa olsa böyledir gibi yakıştırmalarla yazıldığı ifadelerini, katıldığı televizyon programında dinlemiştik… Tarih bu kadar kolay müdahale edilir mi?

Yeri geldiğinde sıradan bir insanın ya da bir kadının bile uygunsuz ithamlarla aşağılandığın da şarkılar şiirler yazan, kadın hakları, insan hakları diye ortaya dökülen bu insanların kendi geçmişimizi tarihimizi çarpıtarak çamur atma girişimi nedendir?

Filmin tanıtımlarını izlediğimizde, gerçeğin bu denli çarpılması farklı kesimlerde farklı reaksiyonlara sebep oldu. Kimi müziğini, kimi kostümlerini kimi de tarihi gerçekleri yansıtmadığını eleştirirken, en çarpıcı eleştiri ‘Bu Hürrem değil olsa olsa Emanuel dir’ yorumu ile Aziz Üstel’den geldi… Zira müstehcenlik vurgusunda kantarın topuzunu o kadar kaçırmışlardı ki, dizi tarihi olmaktan çıkıp, direk erotizm çağrıştırıyordu. O kadar ki birçok sahne de kadın tutkusu işlenirken bir başka sahnede padişaha gay yakıştırması yapılıyordu… Bu abartı bu kasıt, ister istemez haçlı saldırılarının yeni bir versiyonu olarak algılandı…

Yüzyıllar ötesinde bu denli çamur atmak, ya hala Osmanlının zaferlerinin hazımsızlığı ya da, Osmanlı ruhunun yeniden diriliş söylemlerine karşı hazırlanmış bir strateji idi.

Dünyaya adalet ve kanunu öğreten, 46 yıl adil hükümdarlığı ile nam salan bir cihan padişahını anlatırken devşirme bir kadına ‘Süleyman’ı kendime köle yapacağım’ diye haykırtmakla, ne mesaj verilmek istenmiştir.
 
El-insaf, pes derken hatırladığım bir hadisi şerife yer vermek istiyorum. "Bir meclise oturup hikmetli söz dinleyip, güzelliklere şahit olan insanın misali, sonra bu meclisten bahsederken işittiği şeylerin sadece kötü kısımlarını anlatan, ya da şahit olduklarını sadece kötüye yoran bir kimsenin misali gibidir. Öyle ki biri, bir çobana gelip: "Ey çoban, süründen bana bir koyun ver!" dese, çobanın: "Git en beğendiğini kulağından tut al" iznine rağmen gidip, sürünün köpeğinin kulağından tutup alan adamın hali gibidir."

Elbette ki kimse kusursuz, süt gibi ak değildir ama Kanuni her uygulamasına Ebussuud gibi bir ulemadan fetva alarak yapmıştır. Zigetvar seferinde Hakk’a yürüyen Sultan Süleyman, hem gazi hem şehit ünvanı ile anılmış, İstanbul’a gelen cenazesi için namazını hem dostu, hem danışmanı olan Ebussuud Efendinin kıldırdığı kayıtlara geçmiştir. O günlerden bize ulaşan en güzel rivayet ise, Kanuni’nin kendisi ile birlikte defin edilmesini vasiyet ettiği küçük bir çekmecedir. Açıldığında içinden Ebussuud Efendi’nin fetvalarının çıkması üzerine, Ebussuud Efendi’nin “Sen kendini kurtardın Süleyman, Allah bize acısın.” Dediği meşhurdur…

Kanuni, Ebussuud Efendi ve Mimarbaşı Koca Sinan Ağa, tarihte ender rastlanan üçlü olarak anılmış ve bu üçlü dayanışmadan insanlığa miras olarak Muhteşem Süleymaniye Camii ve yine Kanuni’nin Ebussuud Efendiye yazdırdığı ‘Kur-an’ı Kerim’in meziyetlerinin akl-ı selime açıklanması’ ismi ile maruf, ilmi bir abide olan tefsir kalmıştır…

Kanuni çok önem verdiği Süleymaniye Cami’nin temelinde ilk taşı meşihat makamı ile taltif ettiği Şeyhülislama koydurduğu gibi, açılışını da “Bu mübarek yapıyı sen yaptın, sen aç” diyerek, Mimar Sinan’a yaptırmıştır.

İlme değer veren, hürmet eden bir arif, takı tasarımı yapan bir sanatkâr, 3500 şiirli bir divana sahip bir şair, dünyanın takdir ettiği bir özel şahsiyetin parlak geçmişi ve zamanında, kendi sahasının duayeni olan, Baki gibi, Mimar Sinan gibi, birçok özel kişilerin olması, 16. Yüzyılın ‘Türk Asrı’ diye anılmasına vesile olmuştur…

Böyle seçkin bir padişahın cabbar bir hedonist olarak anlatıldığı film, ekranlardan acilen kaldırılmalıdır…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Handan Özduygu
05-01-11
E mail: haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BU AHLÂKSIZ DİZİYİ İSTEMİYORUZ!
Online Kişi: 24
Bu Gün: 4 || Bu Ay: 1.387 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.782 || Toplam Tıklanma: 52.232.265