ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2697
Yazar: Ahmed Selim
İNSANI VE DÜŞÜNCEYİ ERTELEMEK

 


Her şeyi siyah-beyaz ayrımının keskinliği içinde tek sebebe ircâ etmek rahatlatıcı olduğu kadar yanıltıcıdır.

Bazıları, yaptıkları büyük bir hatâyı, “Bunu kabullenirsem hayatım anlamsızlaşır!” gerekçesiyle, ömürleri boyunca, doğruymuş gibi göstermek için çırpınıp duruyorlar. Özellikle ideolojik saplantılarda bu hâl çok görülüyor. Bile bile, aslâ inanmadan, nefslerini savunur gibi saplantılarını savunacakları yerde; yeni bir başlangıç noktasından yola çıksalardı bugün çok daha iyi yerlere gelirler, nefsleri hesabına da daha kazançlı çıkarlardı. Ne yazık ki olmuyor. Değişemiyorlar; kendilerini yenemiyor, aşamıyorlar. Gafletlerini sermâye bilmişler, devam ettiriyorlar.

Hayırlı hiçbir fikrî ve fiilî tezâhürü olmayan üç-beş saplantı söyleminin ve tavrının peşinde sürüklenmek, farklıymış gibi görünen basit uyarlama gülünçlükleriyle yetinmek, kendi ellerimizle önümüze diktiğimiz en anlaşılmaz, en aşılmaz engeldir... Uzattım sanmayınız, asıl bağlantı yeri burası. Buradaki bir problemi işaretlemek istiyorum...

İnsanlık bir yerden bir yere gidiyor. Gelişti, ilerledi, çok söz götüren başarılar ve sonuçlar elde etti. Bütün bunlar, sanmayınız ki, bir güzel inşâ planıyla insanları düşünerek, kollayarak, gözeterek gerçekleşti. Hayır efendim. Yuvarlana yuvarlana, şuraya buraya çarpa çarpa; “insan”ı dikkate bile almayan bâdirelerden geçerek, acılarla, lüzumsuz ve anlamsız bedeller ödete ödete gerçekleşti... Her yerde böyle oldu; çünkü “paradigma” temelinin getirdiği bakış açısı aynıydı. Bizde yaşananların onlarda da yaşandığını, daha dramatik boyutlarda yaşandığını kimse bilmek yahut hatırlamak istemiyor. Halbuki bizim aslî vasfımız ve temel kültür zenginliğimiz, insanı fedâ ederek kazanılanın mâhiyetini şerh eden bir seciye farklılığı ortaya koyar. Fakat biz kimlik ve kişilik bunalımlarının gayyâsına düştük, kendimizi bilemediğimiz için.

On yıl sonrasını bırak, şimdi neler oluyor? “On yıl”lar hep “şimdi”lerden oluşmadı mı? “Şimdi” çok önemli, çok! “Şimdi” insan demek! İnsanın asla ertelenmesi mümkün olmayan manevî maddî ihtiyaçları ve eğitimi demek. İnsanı harcayarak hiçbir şey kazanılamaz. Her imkân dâiresinde; insanla ilgili ertelenemez meseleler, görevler, îcaplar vardır. İnsanı bir sinsî siyâset gereği unutursanız; getireceğiniz sonuçlar ve onlarla örülen hayat tarzı, size insanı hatırlamamayı dayatır. Şart koşar, başarının vazgeçilmezi olarak bu unutmayı bir meziyet gibi benimsetir. Bir de bakarsınız ki, başkalarını unutmak insanın kendini de unutması demekmiş! Be mübârek adam, kimliğin var da kimliğinde sen yoksun, senin özün ve kişiliğin yok! Aslında insanlar kimlik arıyor değil, kişilik zaaflarını örten tutkuların ardına saklanmak istiyor. Arayış öbür tarafta: Sahipsiz kimlikler sahiplerini arıyor!

Ertelenmiş sevgiler; ertelenmiş mutluluklar, vefâlar, sorumluluklar... “Ertelenmiş insan”ın yarınki zenginliği de, diploması da derttir; taşıyamaz, kullanamaz.

Postmodernizm’de bunu hatırlatan bir tek çağrışım bile yok, bazıları var sanıyor.

... Daha da açarım, günlük örnekleriyle. Öyle aktüel, öyle “müşahhas” ki söylediğim; 24 saatlik hayatımızın seyir defterinde binlercesini gösterebilirim!

İnsanı ve düşünceyi erteleyerek neyi tâcil ettiğimizi fark etseniz dehşete düşersiniz...

 

Ahmed Selîm


NOT: Vurgular bize âittir. (Doğruluş)




 

Yazar: Ahmed Selim
17-08-09
E mail: ethem92@mynet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İNSANI VE DÜŞÜNCEYİ ERTELEMEK
Online Kişi: 16
Bu Gün: 26 || Bu Ay: 3.834 || Toplam Ziyaretçi: 2.233.477 || Toplam Tıklanma: 52.279.577