ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / UNUTULMAYANLAR
Okunma Sayısı: 2724
Yazar: Esra Türkan
ZARİFOĞLU HEPİMİZİN

İlkokul beşinci sınıf ve ortaokul yıllarına denk düşer kütüphaneleri sevmeye başlayışım. Okulumuzda kütüphane yoktu, bir spor salonu vardı. Evimize en yakın kütüphaneye giderdim her fırsatta. Çamlıca'dan Ümraniye'deki kütüphaneye yürürdüm. Araştırılması gereken konular icad ederdim kendime. Saatlerce sakin sessiz o kütüphanede vakit geçirirdim de, anlamazdım zamanın nasıl geçtiğini. Birkaç defa evden gelip beni kontrol ettikleri bile vakidir gerçekten orada mıyım diye.

Ümraniye'deki o kütüphanenin adı: "Cahit Zarifoğlu Kütüphanesi" idi. Önceleri bilmezdim bu ismin sahibi kim? Sadece alışmıştım ismine. Bir de kütüphanenin girişindeki büyük portresinin durur önünde, seyrederdim. Sakallı, güzel bir amca.

O yıllarda önüme serdiğim bu beyaz boş kâğıt, sonraları güzel cümleler, kelimeler, mısralarla dolup taştı. Hepsini ayrı bir beyaz kâğıda yazıp duvarlarıma astım. Güzel portresinden sonra, kelimelerini seyrettim. İşaret ettiği yere yüzümü çevirdim. Bir de baktım ki, herkes burada...

Siz hangi kelimesine tutundunuz da geldiniz buraya?
 

E.Fatih Bilge:

Zarifoğlu denildiğinde ilk olarak aklıma "görür görmez" başlıklı kısa şiiri gelir. Muhteşem bir anlatımdır.

"tanıyınca bir hoş oldu yaşamak

ben ancak böyle çoğalırdım

seninle"
 

Yavuz Altınışık:

"üzgün melal içre ve âşık

yürüdüğüm deniz sahillerindeyim

yakın sabahlarda öğlelerde ve daha

üç parıltısında günün

devlerimi güreştirmek işim

üstüm başım heykel kırıkları"

Zarifoğlu'nun muntazam şiirinin sonu böyle biter. Ne zaman canımın daralmasıyla başbaşa kalsam bu mısralar dökülür dilimden. Üzgünlük, iç çatışmanın insan ruhuna bıraktığı sıkıntı bu kadar mı güzel anlatılır? Doğrusu şiirin, anlatımı bu denli güzel ve dolu olanına henüz rastlamış değilim...
 

Mustafa Celep:

Cahit Zarifoğlu, alışılmadık ve yeni bir şiir yazmıştır her zaman. Zarifoğlu şiirinin okura alışılmadık ve ters görünmesinin temel sebebi, geleneksel şiir algısıyla kolaycılığa alışmış şiir okurunun 'başka' bir şiirle karşılaşmasından doğan şaşkınlık biraz da. Hazır poetikaya uyumlu ve güdümlü okur, bu şiiri fazla soyut ve kapalı bulmuştur. Edip Cansever, 'kapalı şiir yoktur, şiire kapalı okurlar vardır sadece' der. Ben de ilk okumamda yadırgadım bu şiiri. Tanpınar'ın ifade ettiği anlamda eserin 'hava'sına girmekte epey zorlandım. Modern şiirin bir vasfı da budur: muhatabından sabır, hazırlık ve emek ister. Zarifoğlu'nun  'Yunus Emre gibi yazmak istiyorum' sözü çok manidar ve düşündürücü aynı zamanda. Zamanımızı düşündüğümüzde Milenyum Kuşağı şairleri giderek daha kanlı-canlı, daha somut, ne söylediğine odaklanan bir şiir anlayışına vardılar bu günlerde. Zarifoğlu'nun isteği, yalın ve kolay anlaşılır bir şiir tutumunu vurguluyor. Bu, önemsenmesi gereken bir söz bizce. Yaşadığımız dünyada karşılaştığımız olaylar, açık anlatımlı bir şiiri zorunlu kılıyor. Bu, içsel bir zorunluluk haddi zatında. Daha gerçekçi, kemik gibi sert şiirler. Zarifoğlu şiirinin toplamı, zaten bu şiiri bünyesinde barındırıyor. Soyuttan somuta, iç'ten dış'a doğru bir şiirin açılımına ihtiyaç hissediyoruz.

Ama hepsinden önemlisi, 'önce ahlak ve maneviyat'.
 
 

Cesur Küçük:

En beğendiğim şiiri: "Mavi Gök Orda mı?"  
Eğer ikinci bir hakkın daha var dersen "Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle" şiirinin de bende karşılığı çok fazladır.
 
 
Asım Gültekin:

"ümmeti gözetmen gerekli"

Dünyabizim'in hareket noktasıdır bu dize.

Yine bende etkili olmuş dizelerden biri: "beyaz haberlerim var kardeşlerim".
 

Hatice Büşra Gülcan:

Yaşamak'tan iki bölüm var aklımda:

"Ve gördük ki mekan değil zamandır önemli olan. Ve lakin o da değildir zamandır önemli olan. Ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan. Ve o dahi değildir kalp olmadıkça."

"Biliyorum ki bizi korku duyacağımız düşünce ve varlıklardan saklıyor Yaradan. Korkumuz onların sezinlediğimiz etkilerinden ileri geliyor. Onları, o sesleri duysaydık, gerçeklerini düşünebilseydik, onlarla yüzyüze bırakılsaydık hemen ölürdük. Yaşasak bile akıl sahibi kalmazdık. Ve o zaman tebliğe muhatab olamazdık. Bunları düşününce korkuyorum. Hayretim büyüyor ve sır ve sırrın sahibini biraz daha idrak ediyorum. Ve görüyorum ki, yeni idraklerim yeni perdelerdir. Vardıkça hedefin uzaklığı büyüyor."
 

Abdurrahim Ayar:

"dilini tut aklını kravatın gibi çöz at  
şimdi bir damla gözyaşı bir iri yakut"
 

M.Fatih Kutan:

Zeynep ve Uzaktan Fırat Üzerine İkili Anlatım, Berdücesi-1962, Uyarılan Şair ve ''Aha Şeyhefendim Aha yüreğim'' dediği şiiri, okurken bir yere tutunmak veya oturmak hissi doğuran şiirleri Cahit abinin, zira çökertiyorlar insanı. ''Bulutlar açmadı/Mavi gök orda mı'', ''Namlu düşer ol vakit rüyalar gelir kalbe'', ''Suyu biz böyle geçeriz/Bizi afet sanırlar'' aklıma ilk düşen dizeleri. Adını andığım ilk şiirindeki şu dizeler nedendir bilmem müjde ve kader gibi: ''Düğündür sanıyorsun ey güvey/Bir gelin bulundu sana işaret edilenlerden oldun/Bugün bir cennet hüneri kazandın/Anan bacın kurban olsun sana/Toprak damlardan bir kız aldın/Ona selalarla git/Onu besmeleyle değiştir''. ''açar ordularını sevgilimdir'' eşi ve benzerini bir başka yerde görmediğim dizesidir, pahası biçilmiyor. Yaşamak'ın 128. sayfasından iki cümle: ''Evimizde her türlü musibete ve hastalığa karşı bir tek doktor ve ilaç vardı: dua ve aspirin. Daima şifa bulduk.'' Allâh rahmet eylesin ustama.
 
 
Kadir Metin Akbaş:

“sıcak ilişkiler adına davet alıyorum; biraz kan ve ilik hızlandırıcı olarak.

kardeşim dedim,

acılarıma da kardeş olur musun?”  

Cahit Zarifoğlu bana göre bu sorunun cevabıdır işte...
 
 

Mehmet Erken:

Katırarslan tabii ki.

Çok küçükken kimin okuduğunu dahi hatırlamadığım bir kasetten okunan Katırarslan (İçinde başka ne vardı hatırlamıyorum. Merak edip evi talan etsem de o kasedi bulamamıştım).

Ezberlemiştim bile birçoğunu hikâyenin/hikâyelerin. Unuttum tabi sonra.

Okuyanın Cahit Zarifoğlu olduğunu söyleyenler var ama hiçbir bilgim yok bu konuda…
 
 
Sami Yaylalı:

Ve gözüm eşyamda değil, yoruldum maddemden. Cahit Zarifoğlu.

Bir insan bu sözü gerçekten hissederek söyleyebiliyorsa  ne güzel insandır. Keşke Cahit Zarifoğlu'nu görebilseydik.
 
 
Mustafa Aldı:

Yedi Güzel Adam'dan biri olan Cem yani Zarifoğlu benim için öncelikle çocuklar için bir ada tasavvur eden ve çocukluğun fıtri dünyasına açılmayı önceleyen  ve çocuklar için yazma ödevini engin bir sorumluluk bilinciyle yerine getiren bir öncü olmuştur: “Kolay mı/ Çocukla konuşmak“. Onun için güneşe yol yapan çocuk olarak onu anmak istiyorum: “İtiraf etmeliyim, aşk şiirleri yazarken nasıl heyecanlanabiliyorsa bir yazar, çocuklar için yazarken de öylesine dolu dolu heyecanlanabiliyor.”     

Çocuklarımızla / Atlara biniyorduk diyen şairden de bu beklenirdi zaten...

“Böyle bir çiçek vardı

Rüyamdaki geçit büyüyüp büyüyüp

Büyüyüp büyüyüp büyüyüp

Espası bir tek gecede

Ezip el tutan

Alnını bütün bir duvara dayayan

ve sesleri bir orman büyüklüğünde

güneşe yol yapan çocuk

güreşip bütün gelişleriyle

gecikmiş bir deniz feneri”

Cahit Zarifoğlu.

Ve bir soruya verdiği cevap:

Çocuklar için yazmak çocukça bir iş diyorlar. Siz de bu görüşe katılıyor musunuz?

“Çocukluk ediyorlar. Çocuklar için yazmak çok ciddi bir iştir. Çocuklar için yazmanın çocukça bir iş olduğunu söyleyenler, kendi çocuklarının kitap okumasını saçma sapan bulanlar olmalı. Ya da çocukluklarında hiç kitap okumamış insanlar. Bunların söylediklerine gülüp geçmek mümkün, ama üzerinde düşünülse daha iyi olur.

Çocuklar için yazmakta, çocukça, katışıksız bir mutluluk vardır, bir görevin yerine getirilme duygusu ve tatmini vardır, bir sorumluluğa evet demenin kahramanlığı vardır, kıyasıya bir savaşta çocukları daha şimdiden kendi safımıza kapmanın savaşçı karakteri vardır ve bütün bunlar “çocukça” öyle mi? Hayır, gülüp geçmemek gerekli. Eğer bunu kelli felli adamlar söylüyorlarsa, bu adamları eğitmek, ayıktırmak için bir yayın türü daha keşfetmeli.”

Güzelleşiyor çocuklarımız onun eserleriyle.
 
 
Abdussamed Bilgili:

Hiç arkadaşım yokmuş gibi oluyorum Zarifoğlu’nu okurken. Kendimle baş başa kalabildiğim bir şiiri var. Hem öylesine yalnız hem öylesine kimseyi gereksindirmeyecek mısralarla vuruyor beni. Mesela diyor ki; “bir adam bir kadın var içimde iyice anladım.” Hemen anlıyorum. Acılarıma da kardeş olur musun, diye soruyor, cevapsız bırakamayacağımız takatsizliğe bizi iterek. Onun şiirlerinde ruhumun çözülmüş bir denklem gibi tahtaya yazıldığını görüyorum. Bize beyaz haberler vermek için sol kolunu kesmiş bir beyaz habercidir o. Ve bilir bütün bunların ancak bir sevgili ile çabucak geçilebileceğini.

 ***

Şimdi son bir söz söylemek istiyorum. Yarım kalsın diye her şey. Çünkü tamamlanmayı hak etmeyecek kadar güzellerdi. Aslında saklandıkları yerden çıkmayı da hak etmemişlerdi. Fakat biz hakkı teslim etmeyi kolay beceremezdik. Öyleyse en azından yarım kalmalıydılar. Evet, kalmalıydılar:

"o lokmayı ağzına koyarken geri dön

o adımını geri al

o sevincini durdur

o çocuğundan geri dur

o kadından geri kal

geç kaldın

öl"
 

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Esra Türkan
07-06-11
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ZARİFOĞLU HEPİMİZİN
Online Kişi: 3
Bu Gün: 403 || Bu Ay: 10.650 || Toplam Ziyaretçi: 2.224.207 || Toplam Tıklanma: 52.197.550