ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 3061
Yazar: Necmettin Türinay
EĞİTİM TASARISINDA VAKİ GEL-GİTLER

Başbakan’ın İran ziyareti bir yanda, İstanbul’da toplanan Suriye muhalefetinin çalışmaları öbür yanda!..

Her iki durum da Türkiye için önemli gelişmeleri işaret ediyor. Fakat buna rağmen de biz, eğitim meselesine daha bir önem veriyoruz.

AK Parti Grup Başkanvekillerinden Ahmet Aydın, eğitim tasarısının ilk haline göre yüzde 75 değiştiğini; bunun bir kısmını muhalefetin eleştirilerini dikkate alarak, diğer bazı kısımlarını da duydukları bir ihtiyaç ile gerçekleştirdiklerini ifade ediyor. Nedir bunlar diye düşününce hatırlamak zor olmuyor:

Meselâ mesleki eğitim, tasarının ilk haline göre ikinci dört yıllık dönemde başlayabilecekken, şimdiki duruma göre üçüncü dört yıllık döneme tehir edilmiş durumda. Muhalefetin “çocuk işçi” istismarcılığı bayağı etkili oldu ve sonuç da bu neticeyi verdi. Bu durum, 1997’den beri geliştirdiğimiz tezlerden geriye doğru bir adım değil midir? Nitekim biz yıllardan beri, İmam Hatip Okulları yüzünden mesleki okulları öldürdünüz, eğitimi ülke kalkınması aleyhine kullanıyorsunuz deyip durmuyor muyduk?

Fakat tasarıda bazı boşlukların da olduğu anlaşılıyor. O boşluktan yararlanarak Milli Eğitim, İmam Hatiplerin orta kısımlarını gene de açabilecek. Ne var ki Milli Eğitim bu imkânı, diğer meslek okulları için kullanmak taraftarı değil!.. Bakanlık yetkililerinin yaptıkları açıklamalardan çıkarabildiğimiz sonuç budur. Tasarıda bana garip gelen bir husus daha var. O da şu: Çocuk birinci dört yılı bitirecek, fakat diploma alamayacak!.. Peki ne zaman ve nasıl diploma alacak bu çocuk? Dikkat edin, ikinci dört yılı okuyup bitirecek, ondan sonra kendisine diploma verilecek. Yani sekiz yıllık mecburi eğitimin sultası hâlâ devam ediyor gibi bir şey!..

Nitekim Eğitim Bakanı Ömer Dinçer konuşuyor: Amacımız ikinci dört yılı, ayrı ayrı okullara dönüştürmek!.. Fakat bu bölüm öğrencileri ilkokul bünyesinde de, lise bünyesinde de müstakil okullarda da eğitimlerini sürdürebilecek. Karmaşayı düşünebiliyor musunuz? İşte bu karmaşaya, fırsat bu fırsat, behemehal son verilmelidir. Bunun yolu da, ilk dört yılı bitiren öğrenciye diploma verilmesinden geçer. Kaldı ki asıl kademeli eğitime de öyle geçilebilir. Yani ortaokul dediğimiz mektepler, asıl kişiliğine o zaman kavuşur. Aksi halde bunun manası, ilköğretimin sekiz yıl olarak devamından başka bir şey olmaz.

Düşünün ki ilk dört yılı bitiren bir öğrenci, ikinci dört yılını İmam Hatip veya diğer bir meslek lisesi bünyesinde sürdürüyor. İkinci dört yılı bitirdi diyelim. Onun diplomasını kim verecek? Hem de ilköğretimi bitirdiğine dair bir diploma olacak bu!.. Öğrenci belgelerini alacak, dört yıl önce ayrıldığı ilkokula gidecek, belgelerini ibraz edecek ve öyle diploma alabilecek!.. Aman Allah’ım nasıl bir külfet, nasıl bir karmaşadır bu? Onun için bu işi kökünden çözmek, okulları lâfta değil özde müstakilleştirmek esas olmalıdır.

Maalesef eğitimin böyle şekil ve yıl şartı ile meşgul oluyor, asıl lâzım gelen öze inmeye fırsat bulamıyoruz. Ama bu husus gene de eğitimin muhtevası kadar önemli!..

Bakın neden önemli?

Hatırlarsanız tasarının ilk şeklinde, ikinci dört yılı, yani ortaokulları dışarıdan bitirme imkanı tanınıyordu. Bu hak sonradan geri alındı, liselere mahsus hale getirildi. Kamuoyuna iyi izah edilmese bile  bunun altında, hafızlık eğitimi için bir yol arayışı yatıyordu. Yani hafızlık eğitimi alacak çocuklar, ikinci dört yıl boyunca dışarıda çalışacak, dışarıdan imtihan vererek de ortaokul (ikinci dört yıl) diploması alabileceklerdi.

İşte komisyon görüşmeleri sırasında tasarıda yapılan değişikliklerden biri bununla ilgili. Şimdiki halde liseli çocuklara bu hak tanınacak. Peki hafızlık eğitimi ne olacak bu arada? Onunla ilgili çareyi de Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in geliştirdiği görüldü.

İlk dört yılı bitiren bir öğrenci, eğer hafızlık eğitimi almak istiyorsa, ona ikinci dört yıllık döneme geçiş aşamasında bir yıllık bir mühlet tanınacak. İşte bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri arasında bir protokol imzalanarak, çocukların hafızlık eğitimini edinmeleri için ara bir boşluk yaratılacak.

Velhasıl işler böyle gidiyor, böyle yol alınabiliyor. Daha doğrusu da tam Türk usulü, göç yolda düzülüyor gibi bir şey!..

İsmet Paşa’nın bir sözü geliyor burda hatıra: Savaşın başında yapılmış stratejik bir hata, sonuna kadar kendini hissettirir durur!.. O da nedir? Hukuken ortaokulu (ikinci dört yılı) müstakil, tüzel kişilik halinde ayrı bir okul olarak düşünmemek!.. İlköğretimi hâlâ daha sekiz yıllık bir eğitim dönemi olarak telâkki etmek!.. Çocuğa diplomayı sekiz yılın sonunda vermek!.. Bakanlık bürokrasisinin bu kirli oyununa özellikle dikkati çekmek isterim.

İkinci husus da, mesleki eğitimin içine sokulduğu karmaşa!.. Her meslek okuluna giden amele olmaz bir defa. Hele hele çocuk işçiliği!.. Yok böyle bir şey. Meselâ bir çocuk, kabiliyeti el verdiği bir durumda resim, müzik, beden eğitimi, hafızlık, türlü sanat ve meslek okullarına daha erken başlasa bunun kime ne zararı olur? Minyatür, Hat, Tezhip gibi sanatları da bunlara ekleyebilirsiniz.

Meselâ Kütüphanecilik!.. İspanya’dan sonra dünyada, yazma eserleri en fazla olan ülke biziz. Bu eserlerin kısmı azamı tamire, bakıma muhtaç. Dolayısıyla iyi, kalifiye kütüphaneci elemanlara ihtiyaç yok mu? Ayrıca bunlar nerde yetişecek? Kalas gibi lise mezunları ile kütüphane sanatları yürütülebilir mi? Dolayısıyla usta-çırak ilişkisi gerektiren her türlü sanat/meslek liselerinin, birinci dört yılın ardından hemen başlatılması icap etmez mi? Aynı şekilde Hafızlık’ın da böyle düşünülmesi, müstakil resmi okullar biçiminde inşası icap etmez mi? Geleneği kurumsallaştırmanın bundan daha iyi bir fırsatı düşünülemez.

Gene meselâ vakıflar, Türkiye’nin altını üstüne getiriyor. Tarihi eserlerimiz restore ediliyor. Hani bu işlerin okulu? Her türlü işin, tekniğin, mesleğin, sanatın ve marifetin bir okulu bulunması, bunun da erken başlaması icabeder. Altın bilezik dediğimiz budur. Okul da bu insanı yetiştirmek için vardır. Milli Eğitimin görevi hayatımızın böyle bir planını yapmasıdır.

29.03.2012 Yeni Akit

Yazının alındığı kaynağa ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Necmettin Türinay
30-03-12
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EĞİTİM TASARISINDA VAKİ GEL-GİTLER
Online Kişi: 13
Bu Gün: 70 || Bu Ay: 1.710 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.870 || Toplam Tıklanma: 52.241.230