ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 3519
Yazar: Ahmet Selim
EĞİTİMDE ASIL EKSİK

Hiçbir ders sadece okulda öğretilmez. Okulda öğretmen yardımcı olur, yol gösterir; çocuk kendi çalışmasıyla kendi iradesiyle ve aklıyla öğrenir.

Önce bunu bir tespit edelim. Ortaokula başladığımızda, matematik hocamız ilk dersinde hepimizi çarpım tablosu (sözlü) testine tabi tutmuştu. Dümdüz değil tabii. "Dört kere dörtbuçuk, hatta dörtbuçuk kere dörtbuçuk"lara da çıktı. Üç kişi sağlam kaldık. İlkokulu bitirmiş, doğru dürüst çarpım tablosunu öğrenememiş. Öğretmen ne yapsın? Karnı yarık gibi beynini yarıp içine koyacak değil ki. Öğretmenlerin eksikliği bilinç planındadır.

Bir yaşa kadar verilen bilgiler, genel kültür bilgileridir, onun üstünde de uzmanlık bilgilerinin altyapısına ait bilgilenme kademesi vardır. Bu kademelenme lisede tercih ve yeteneklere göre çeşitlilik kazanmalıdır. Eskiden liselerde "edebiyat-fen" ayrımı yapılması, birinde sosyal diğerinde fen ağırlıklarının olması doğru bir tercihti. Ama müfredat problemleri yine de vardı ve uzmanlık alanlarına giren ayrıntılar gereksizdi. İnsanın yapısı ve sağlığı anlatılmaz, böcekler yapraklar üzerinde durulur; "dil bilgisi" diye bir bıktırıcılık ile öğrenciler Türkçe'den ve edebiyattan soğutulurdu. Bereket ki bizim, müfredatı iten hocalarımız vardı.

Lise bitirmede edebiyat sınavım şöyle oldu. Ahmet Haşim'in bir şiirini okutup açıklamamı istediler. Ahmet Haşim'in şiirin manasını açıklamakla ilgili sözünü hatırladım; "Şiiri manası için açıklamak, bülbülü eti için kesmeye benzer" mealindeki. Gülümseyip biraz durdum. Aslında bizim dersimize de gelmeyen İffet hoca hanım, "Okuyuşundan anladığın belli, tamamdır. Çıkabilirsin oğlum" dedi! "Şiiri güzel ve özel okumak", şiirden anlayanın (ancak öyle olanın) becerebileceği bir iştir. Eski hocalar bunu bilirdi. Matematik hocamız Ömer Beygo derdi ki: "Asimptot, elips, trigonometri, analitik, türev, vs. Bunların hiçbiri hukukta, tıpta, siyasalda, şurada burada işe yaramaz. Bir miktarı ancak Teknik Üniversite'de işe yarar, oraya da zaten içinizden 2-3 kişi girebilir. Amacımız "matematik nosyonu" vermektir ki, o edebiyatta bile lazım. Ama müfredat buna göre değil." Ve mesele budur işte. Uzmanlık hamâliyeleriyle her çocuğu niçin bunaltıyoruz, anlaşılmaz bir iştir. Düşünerek öğrenmeye, okumaya, yazmaya, yaşamaya hazırlamak için vaktimiz ve mecalimiz kalmıyor. Hepimizin kafasına çakılı bir isim vardı: suppiluliuma (şuppilulihumma!). Dalgasına herkes böyle kullanırdı. Kazım Karabekir'i kimse tanımazdı. Buydu tarih müfredatı! Divan edebiyatının en zor parçalarını getirip dayatırlar, "tekâmül'ü tekemmül'ü" kimse bilmez! Şimdi müfredatı kıvırıp bükerek aşabilecek hoca da kalmadı.

Şu ortaöğretimde, "matematik-fizik-kimya-edebiyat-tarih..." müfredatı nasıl olmalı, nasıl bir tercih farklılığı dikkate alınmalı, hangi amaca göre düzenlenmeli soruları üzerinde yapılmış bir tek araştırma, inceleme, proje, öneri yok. Kaça kaç oynar gibi biçimle uğraşıyoruz. Fazlasını yüklemeye çalışırken, genel kültür de veremiyoruz. Ezberlenmiş lüzumsuzluklarla beraber, gerekli olanlar da unutulup gidiyor. Adam 7 bin watt çeken anında sıcak su ile banyo yapmak istiyor! Watt nedir, volt nedir, amper nedir, haberi yok ki. Elektrikli sobanın kablosunu uzatıyor ve bunun direnci, tehlikeyi artırdığını bilmiyor, vs.

İlkokul çocuklarıyla ortaokul gençlerini aynı mekânda okutmak kadar büyük bir hata düşünülemezdi; kalktılar onu uyguladılar. Biz kız liselerinde, erkek liselerinde okuduk; bu seçeneği de yasakladılar. Bu imkân eski CHP döneminde bile vardı; Demokrat Parti getirmiş değildi.

... Hep biçimle uğraşıyoruz. İnsanın içi, şişkin müfredatın özü, ilgi alanımıza girmiyor. Milli Eğitim'in her tarafı problem. Öğrenci de öğretmen de veliler de herkes problemli. Çünkü özle ilgili düşüncelerimiz, teşhis, tedavi, çözüm bilincimiz yok. Hep biçimselde ve yüzeyselde kalıyoruz. Her alanda iyiye giden bir şeyler az çok vardır, eğitim alanında hiç yoktur. Çocuklarımıza Türkçe bile öğretemiyoruz. "Artıların eksildiği, eksilerin arttığı" bir süreç bizi bu noktaya getirdi. "Bilinçsiz bilgi"den ne kültür doğar, ne düşünce, ne kişilik; ve tabii, ne de gerçek başarı ve mutluluk.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
06-04-12
E mail: zaman. com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EĞİTİMDE ASIL EKSİK
Online Kişi: 21
Bu Gün: 172 || Bu Ay: 1.812 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.164 || Toplam Tıklanma: 52.243.394