Kategori : / AKTÜALİTE | Okunma Sayısı: 2009 |
Her şey ne güzel gidiyordu.
"Cumhuriyetin kazanımları" diye arkasına saklandıkları, aslında cumhuriyetle vs. alakası olmayan zümresel iktidarlarının kurumlarıyla birlikte, mutluluk psikolojisiyle işler sorunsuz yürüyordu.
Hatta mevcutla sınırlı kalmayıp cumhuriyeti daha da sola açıp, tamamen bir aldatmaca olduğuna inandıkları "sözde demokrasi" kurumu olan seçimleri ve partileri ortadan kaldıracak bir devrimle, daha ilerici bir atılım yapmaları beklentilerini hep canlı tutmuşlardı.
Bunun için "Kemalizm, bağımsızlık ve sosyalizm" gibi her biri ayrı bir problem alanına sahip bu kavramları bir araya getirerek solculuk yaptığına inandıkları gençlerle birlikte olmaya özen gösterip, desteklerini onlardan hiç esirgememişlerdir. Bir anlamda toplumsal ve kurumsal iktidarlarını sürdürmek şartıyla, solcu, sosyalist vs. her şeyi olmaya hazırdırlar. (Ama gerçekte faşisttirler.) Onlar için gerisi teferruattır.
Cumhuriyete rağmen iktidar
En büyük güvenceleri uzun yıllar boyunca halkın oylarıyla iktidara seçilmiş partilerin, hükümetlerin "iktidarsız" bırakılmasıydı. Cumhuriyetin kazanımları dedikleri aslında, cumhuriyeti bir zümrenin mutlak iktidarı haline getiren, yok eden, dolayısıyla cumhuriyete karşı bir ihanet düzeni yaratan zihniyet ve onun pratiğinden ibaretti.
Bu vesayet kurumları sayesinde, Türkiye'nin bütün kaynaklarını kontrol etmişler, devlet eliyle yarattıkları kapitalizmle ortaklaşa bir dünyayı paylaştıkları gibi, ülkenin en büyük gazetelerini, önce devlet televizyonu olmak üzere özel medyayı da kanatları altında geliştirmişler, kısaca iktidarın her türlüsü onların kullanımına açılmış, iktidarlarının baskı aracı olmuştur.
Ne olduysa oldu. Önce Özal'la bir sarsıntı hissettiler, arkasından 28 Şubat'ta durumu tekrar tahkim ettiklerini düşünürken, değişim dalgasının boyu yükseldi ve sarsıntı depreme dönüştü. Başta sermayenin büyük örgütleri, merkez medyanın başyazarları ve irili ufaklı 'koro elemanları' sarsıntı karşısında yalpalayıp, sağa sola baktılar, sonra acil bir eylem planı oluşturarak, uygulamak istediler. Sakin olmaları gerekiyordu. Sahip olduklarından vazgeçmeleri asla beklenmemeliydi, ayrıca kimsenin de buna hakkı yoktu.
Önce tarihsel müttefikleri, devletçi unsurlarla dirsek teması gözden geçirildi. Burada bir sıkıntı olmadığı görüldü. Arkasından cuntacı-darbeci eğilimlere umut bağlayarak yine koro halinde "bir şeyler olacak" şarkısını söylemeye başladılar. Arkasından gazetelerinde, televizyon haberlerinde manşetler şöyle atılmıştı; "Türkiye AB yolundan ayrılıyor mu?"
Ahlaksız ittifak
Halk bütün bunları umursamayınca değişime karşı muhafazakâr-ulusalcı ittifak arayışından bile kaçınmadılar. Bu kadronun şimdilerde bütün ümidini KCK, BDP, PKK ve hatta Suriye'deki PYD'ye bağladıkları görülüyor. Öyle ki, merkez medyanın bu korodaki elemanlarından biri "laiklerin çıkarlarıyla PKK'nın çizgisinin örtüştüğünü" söyleyince karşı taraftan anında destek buldu.
"İktidara karşı olanların birlik yapmasını" savunan bir PKK'lı, "bu konuda strateji değiştirdiklerini" belirtiyor. Nitekim "Barış Meclisi" adını verdikleri yapının "Kürt sorununun çözümü için Ergenekon, Balyoz, KCK, PKK davalarını kapsayan genel bir af" istemesi nasıl bir ittifak kurulduğunun açık bir resmidir.
Bu ahlaksız ittifak, Türkiye'deki geleneksel iktidar blokunun demokrasi karşısında kaybetme sendromunun yarattığı psikolojiyle, kan üzerinden iktidar arayan anlayışı bir araya getirmiştir.
Suriye'de Kürtler'i Esed'in emriyle, Baas iktidarının devamı için katleden PYD'nin, Suriye'deki varlığından sevinç duyanlar, son iktidar ümitlerini PKK'ya bağlayanlar için bir gelecek görünmemektedir.
Yazar: Vedat Bilgin |
01-08-12 |
||
E mail: bugun.com.tr | Tweet | ||