ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ
Okunma Sayısı: 2036
Yazar:
55. YILINDA MALEZYA

Malezya, 31 Ağustos’ta bağımsızlığının 55. yılını kutladı. Kuruluşundan bu yana aradan geçen görece kısa döneme rağmen, Malezya’nın dünya devletler topluluğu içerisinde özellikle son otuz yılına hayretle karışık olumlu bir imajla damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de Malezya dendiğinde akla Dr. Mahathir Muhammed gelse de, ülkenin kurucu unsurlarının gerek bağımsızlık öncesi ve sonrasındaki birkaç on yıldaki katkıları göz ardı edilemez. Bugün Malezya denilen bir ülkeden bahsediyorsak eğer, bunun hangi süreçlerden ve hangi aktörlerin katkıları ile oluştuğuna dikkat çekmek gerekir. Sömürge döneminde İngilizlerin özel önem verdikleri saray ve çevresine mensup Tunku Abdul Rahman’ın başbakanlığından başlayarak, Tun Razak, Tun Hüseyin Onn gibi isimleri hatırlamak gerekir.

Aradan geçen yarım yüzyılı aşkın süreye rağmen, Malezya’nın halen ulus-devletleşme sürecinin sıkıntılarını atlatabildiğini ileri sürmek güç. Bunun anlaşılabilir nedenleri olmakla birlikte, bu sürecin Malezya’ya neler kazandırdığı kadar neler kaybettirdiğini de düşünmek gerekir.

Önce ulus-devlet sürecine nasıl gelindiğine kısaca göz atalım. Malezya’nın neye tekabül ettiğini görmek için, Güneydoğu Asya’nın tarihsel derinliğinde yer almış geniş Malay topluluğu ve bu topluluğun Malaka ardından Johor-Riau Sultanlığı ile somutlaşmış olduğunu  unutmamak gerekir. Bununla birlikte, bu iki sultanlığın üzerinde yükseldiği coğrafyanın önemine binaen Batı’nın yayılmacı politikalarından azade olduğunu düşünmek saflık olur. Bu noktada tarihin ilgili dönemleri itibarıyla Güneydoğu Asya özelinde ne tür siyasi hatların oluştuğu veya oluşturulamadığı önem taşır. Bu durumda ortaya çıkan arızadır ki, bugün modern dönemde Malezya’nın halen ulus-devletleşme sorunu ile yüzleşmeye devam ettiğini söyleyebiliyoruz. Bir yanda teritoryal kırılmaya eşlikte kültürel dokusu itibarıyla geniş Malay dünyasından kopmuşluğun yarattığı gerilimle kendi asli köklerine bağlılık; öte yandan toplumsal dinamikleri itibarıyle farklı etnisitelere -ki bunlar Çin ve Hint gibi köklü medeniyetlerin uzantısı ve bu köklü uzantıdan “asla vazgeçme niyetinde olmayan” insan unsurlarıdır- ev sahipliği yapması Malezya’yı iç sorunları üzerine konuşlanmaya zorluyor. Malezya elitinin bu gerilimin yaratıcısı olduğu düşünülebilecek dışsal aktörlerin ne kadar uydusu olup olmadığı bir yana, gözlerden kaçmayan gerçek Malezya’nın aradan geçen elli yıllık sürede yukarıda zikredilen ayrışmaların odağında olduğudur.

Elbette bugün Malezya dendiğinde akla gelen ekonomisinin görece sağlıklı bir rotada ilerleyişidir. Bu rota, aynı zamanda, yukarıda değindiğimiz ulus-devletleşmenin ana paradigması olmasıyla da önem taşır. Yani, ulus-devleti aynı tarihsel köklere yaslanan, benzer ülkü ve idelleri paylaşan bir toplum yapısı üzerinde inşa edilmesi şeklinde anlarsak, bunun Malezya için sorunlu bir inşa süreci olduğu da kendiliğinden ortaya çıkar. O halde, “Bu modern yapılanmanın dayanağı ne olacaktır?” sorusunun cevabı, her ne kadar eşitlikli paylaşıma konu olması bugüne kadar halledilebilmiş değilse de, ekonomik kalkınmaya endekslendiği şeklinde olacaktır.

Bu nedenledir ki, 13 Mayıs 1969 tarihinde başlayan kısa süreli kanlı etnik çatışmaların ülke modern tarihine damgasını vurmasının ardından yeniden yapılandırılan devlet politikaları, toplumda her etnik unsurun ekonomik davranışını her şeyin üstünde bir değer olarak kabul etmiş ve diğer toplumsal dinamikler ekonomik alana sıkıştırılmıştır. Bu süreçte Müslüman Malaylara biçilen rol büyük bir sosyal evrime konu olduğuna kuşku yok. Yani, amacın bir Malay entelijansiyası veya orta sınıfı oluşturmak değil, aksine, “okur yazarlıkla sınırlı ve bu anlamda babalarından daha nitelikli çiftçi ve balıkçı toplumu” (Khasnor Johan 1996: 29) oluşturmaya matuf sömürge döneminde İngilizler eliyle açılan eğitim kurumlarından, bağımsızlık sonrasında Çinli ve Hintli unsurlarla yarışabilecek şehirli, orta sınıf, ekonomik anlamda üretken ve de ‘tüketken’ bir Malay toplumun inşası olmuştur. Bu kavramların zihinlerimizde uyandırdığı yegâne husus ise, bir kapitalist evrim süreciyle yakînen ilintili olduğudur.

Yukarıda zikrettiğimiz 1969 hadisesidir ki, bugün ulusal birlik ve bütünlükten bahsedilmesinin vazgeçilmez kırılma noktasını oluşturmaktadır. Bu sürecin tüm seanslarını burada ele almak mümkün değil. Ancak unutulmaması gereken, 1957-1969 arasında neler olup bittiği kadar, 1970’den bugüne ulaşan sürecin olmazsa olmazlarının neleri kapsadığıdır. Öyle ki, 1970 yılında devletin yeniden reorganizasyonunda Malezya’nın bir devlet olarak yeniden doğuşuna işaret edecek önemli icraatlara kapı aralayacak gelişmeler yaşanmıştır.

Başbakan Necib’in 55. Yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada “Bir zamanlar sömürgeleştirilmiş bir ulusun özgürlük ve barışa ulaşmasında başarılı olunmuştur” ifadesi elbette önemli. Ancak, tarihsel gelişmeler ve bugünkü bölgesel ve küresel ilişkiler bağlamında baktığımızda Malezya’nın hangi rolleri üstlendiği veya üstlenemediği de üzerinde durulması bir konu. Yazının ilgili bölümlerinde ifade ettiğimiz üzere, ulus-devletleşme sürecini henüz tamamlayamamış ve tüm enerjisini bu alana kanalize etmiş bir devletin bölgesel ve küresel aktörlük üstlenmesinin mümkünatı var mıdır? Kimi gözlemcilerin ileri sürdüğü üzere, ekonomi alanına sıkıştırılmış veya indirgenmiş ulus-devlet olgusu, öyle anlaşılıyor ki, bir Malay kültür ve medeniyetinin ortaya konulmasının önünde bir engel kabul edilmektedir. Özellikle giderek önem kazanan Güneydoğu Asya coğrafyası ve ASEAN, bu bölgenin Budist çoğunluğu içerisinde varlık sürme mücadelesi veren Müslüman azınlıklar sorunu, Ortadoğu ve Doğu Asya ile ilişkiler vb. konularda Malezya’nın oynayabileceği rollerin boyutu, iç-siyasette kaybedilen kan kaybıyla  düşük yoğunluk göstermektedir. Bu alanda, güç sergileme işinin halen Dr. Mahathir ile sınırlı kalması, Malay entellüktealitesinin de ne tür sıkıntılara maruz kaldığını sergilemesi açısından ilginç bir durum sergiler. Bu durumu, Türkiye’de özellikle son dönemde giderek daha sahneye çıkmaya başlayan Malezya’nın tanınırlılığının ise Dr. Mahathir ile sınırlı oluşunda gözlemlenmektedir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar:
01-09-12
E mail: dunyabulteni.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
55. YILINDA MALEZYA
Online Kişi: 30
Bu Gün: 43 || Bu Ay: 1.943 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.543 || Toplam Tıklanma: 52.247.576