Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar) | Okunma Sayısı: 5110 |
Eğitim sistemimizin birçok kuralı öğretmenlerin aleyhine işliyor. Öğretmen öğrenciyi sınıfta bırakamaz, öğrenciye bırakın el kaldırmayı laf bile söyleyemez, dersten atması öğretmenliğine yakışmaz, not ile tehdit zaten formasyonla bağdaşmaz. Bunlardan birini yapan öğretmen karşısında ya öğrenciyi, olmazsa veliyi, en sonunda da okul idaresini buluyor.
Kalabalığın olduğu bir yerde, özellikle sınıf gibi, karakterlerin tam oturaklaşmadığı insanlardan müteşekkil zor bir ortamda, disiplin, olmazsa olmaz bir gereklilik. Sınıfta disiplin olacak ki eğitim olabilsin, ciddiyet sağlanacak ki öğretmen öğrencisine faydalı olabilsin.
Öğretmenin disiplini sağlayabilmesi de kendi donanımından daha fazla dış faktörlerle ilintili. Bir öğretmen gerek kişilik, gerek mesleki donanım, gerekse de öğretmenlik formasyonu yönüyle ne kadar mükemmel olursa olsun, karşısındaki öğrencinin değer yargıları zedelenmişse, öğretmenin öğrenci üzerinde hiçbir yaptırımı yoksa, yönetmelikler de hemen hemen tamamıyla öğrencinin lehine ise, bu şartlarda ondan ideal anlamda bir eğitim vermesi beklenemez.
EĞİTİM SİSTEMİMİZİN BAŞTA GELEN PROBLEMİ
Öğretmen, adı üzerinde öğretici. Öğretme işini yaptığı mesleğin genel tanımı da eğitim. Eğitimi ise, insan fıtratında istendik davranışlar oluşturabilme gayreti olarak tanımlayabiliriz. Öğretmenin bu gayret neticesinde muvaffak olabilmesinin ilk başta gelen şartı da, öğrencisinin ona saygı duymasıdır.
Öğrencinin öğretmenine saygı duymadığı bir okulda veya ülkede “eğitim faaliyetinin” hakkıyla yapılabilmesi ve neticeye ulaşması neredeyse imkânsızdır. Saygı, öğrenci ile öğretmen arasındaki manevi bir rabıta, gözle görülmeyen ancak kalpten kalbe hissedilen önemli bir vasıtadır. Öğretmen, öğrencisinin aklına ve kalbine bu vasıta vesilesiyle ulaşabilir. Bu vasıta olmadığı veya koptuğu durumlarda öğretmen sadece bir öğreticiye döner ki, bu durum da eğitimi asıl mecrasından uzaklaştırır.
Eğitim sistemimizin, şüphesiz, onlarca problemi var ancak kanaatimce, bu problemlerin başında, yukarıda bahsi geçen, öğrenci ile öğretmen arasındaki olması gereken, adına saygıyla bezenmiş sevgi denen rabıtanın olmayışı geliyor.
JAPONYA’DA ÖĞRETMENİN KONUMU
Türkiye’de öğretmenlik maalesef, sıradan bir meslek olarak görülüyor. Kıyaslandığında kendi muadili olan mesleklerle değil de düz memurla kıyaslanıyor. Oysa gelişmiş ülkelerde bu durum çok farklı. Mesela, ulaştığı sosyal ve ekonomik konumla oldukça göz dolduran ve hep farklı alanlardaki başarılarıyla anılan Japonya’da öğretmenlik, gerek sosyo-ekonomik gerekse de itibar yönüyle oldukça önemli bir meslek.
Bu ülkede yapılan bir araştırmaya göre, okul yöneticileri ve öğretmenler halkın gözünde, 82 meslek içerisinde 9 ve 18. sıralarda yer almakta. Okul yöneticileri; birçok şirket yöneticisi, yazar ve kamu muhasebecisinden daha prestijli bulunmuş. Öğretmenler; büyük şirketlerdeki makine mühendisleri, inşaat mühendisleri ve memurlardan daha yüksek prestije sahipler. Üniversite profesörleri ise, Yargıtay hâkimleri ve büyük şirket başkanlarının altında, ancak doktorların üstünde olmak üzere üçüncü sırada yer almış.
Bir yıllık öğretmenin maaşı, genellikle işadamı, eczacı, mühendis gibi meslek sahiplerinin maaşlarından daha yüksek. Sonraki yıllarda, bu mesleklerin maaşları ile öğretmenlerin maaşları yaklaşık olarak eşitlenmekle birlikte 53 yaşından sonra öğretmenlerin maaşları yeniden yükselmektedir. Emeklilik imkânları ve kıdem, öğretmenleri meslekte uzun süre çalışmaya teşvik edici niteliktedir. (http://www.ogretmeninsesi.com/sistemler/japonya8.htm)
BÜYÜK DEVLET OLMANIN YOLU
İnsan gibi zor bir varlığı eğitmek gibi kutsal bir misyonu yüklenmiş öğretmen, her türlü saygı ve itibarı hak ediyor. Öğretmenin kendinden kaynaklanan eksiklikler ona saygı gösterilmesine mani değil. Devlet ve millet olarak bize düşen, öğretmenlerin ve bu mesleğin itibarını yükseltmek.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, insan unsuruna ihtiyaç olmadan, birçok meslek icra edilebilir ancak eğitim, öğretmensiz yapılamaz. Dünyanın, fiziki olarak en mükemmel okulunu inşa etseniz, okulu en kaliteli kitaplarla donatsanız, bu kitapları öğrencinin seviyesine indirgeyip onlara izah edecek bir öğretmen ihtiyacını hiçbir zaman ortadan kaldıramazsınız. Kitapların en mükemmeli Kur’an-ı Kerim bile insanlığa bir Öğretmen (s.a.s.) vasıtasıyla ulaştırıldığına göre, bu konuda çok fazla söz söylemeye hacet yoktur. Geleceğimiz öğretmenler vasıtasıyla kuruluyor. Büyük devlet olabilmenin yolu da, önce eğitimi inşa ve muallimleri ihya etmekten, geçiyor. İkinci dünya savaşında yerle bir olan Japonya’nın kısa zamanda derlenip toparlanıp günümüzde parmakla gösterilen bir devlet olmasının altında da, galiba, öğretmene verilen değer yatıyor.
Yazar: Taha Ünal |
18-10-12 |
||
E mail: rotahaber.com | Tweet | ||
mehmet ali yılmaz | |||
Allah razı olsun |
Tarih : 19-10-12 | ||
bu siteyi bize Musa GÜLER hocamız tavsiye etti gerçekten bu sitede emeği geçen bütün müslüman kardeşlerimize teşekkür ederiz. |
|||
ahmet selman şahin | |||
siteye girişim |
Tarih : 19-10-12 | ||
siteye girince birden hayatım değişti bende baya bir etki yaptı |
|||
ahmet selman şahin | |||
site ile |
Tarih : 19-10-12 | ||
m.güler hocamız tavsiye etti çok güzel ve bilgileri çok iyi |
|||
İhsan Efendioğlu | |||
Yazar yerden göğe kadar haklı |
Tarih : 18-10-12 | ||
Cemil Meriç'in söylediği gibi "Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan." Mefhumların, kelimelerin itibarı kalmadı ki... Yüzyılladır kullanılan ve maziden beslenerek günümüze kadar ulaşan kelimeleri, mefhumları terkettik. Kısacası bütün değerlerimizi terkettik. Netice malûm... |
|||